- Kategori
- Güncel
Akıllı ve uyanık olmak lâzım gelir
Uzun bir süredir dünya, Türkiye ve şehir gündeminden uzak kaldım. Olan bitenlerden ayrı kalmak insanı âdeta hantallaştırıyor.
Neyden uzak kalırsan, o konu hakkında bilgilenemiyor ve cahil kalıyorsun.
Bu ibadet olur, meslek olur, siyaset olur, dostluk, akrabalık olur, okuma-yazma olur, hasılı hayatın her aşamasında, uzak kaldığın her konuda, mevcut hassasiyetlerinizi yitiriyor, bildiğin ve anladığın her konuda, her anlamda devamlılığını, sürekliliğini kaybediyorsunuz. Bu yüzden uğraştığınız, yaptığınız, anladığınız, devam ettirdiğiniz meşgaleniz ne olursa olsun; az olsun, öz olsun; ama devamlı olsun.
İnsan yaşamı, hep aynı şekilde devam etmeyebiliyor. İnişli-çıkışlı, sevinçli-üzgün, olumlu-olumsuz birçok olaylarla karşı karşıya kalabiliyor. Kimi olan hadiseler insanın yaşamında, beyninin bir yerlerinde hep taze, hep diri ve hep canlı kalabiliyor. Kimi zaman bu yaşadıkları, insanın kalan ömrünün şekillenmesinde, karar vermesinde etkili olabiliyor.
İnsan, her geçen gün bir şeyler öğreniyor, her geçen gün yeni şeyler keşfedebiliyor, her geçen gün hayatınızı anlamlaştıran, yaşantınızı şekillendiren, şevk veren veya şevk ve azminizi kıran, size yaşama sevinci veren veya bakış açınızı değiştiren çok çeşitli hadiseler yaşıyor. Sevdiklerini kaybediyor, yeni bir yaşam kazanıyor, kaybettikleriyle üzülüyor, kazandıklarıyla seviniyor. Yeni yuva kuran ya da yuva kurmaya hazırlanan sevdikleriyle hayata daha farklı bir biçimde sahipleniyor. Ölümün de, doğumun da, evlenmenin de, boşanmanın da olduğu; kızgınlıkların, kırgınlıkların, öfkenin, sitemin olduğu bir fani dünya yaşantısında, madem ki insan denen bir canlıyız, elbette sayılanlarla karşılaşıyoruz. Duanın da, bedduanın da olduğu bir yaşam keşmekeşinde; dünyada ve memleketimizde yapılan zulümlere, işkencelere, kan, gözyaşı akan coğrafyalara hep üzülüyor, hep hüzünleniyor, yüreğimiz yanıyor, ciğerimiz parçalanıyor.
Esas önemli olan da nedir biliyor musunuz?
Güçsüzlere, fakirlere, kimsesizlere, özelliklere inananlara karşı yapılan haksızlıklara, zulümlere ve insanlığa ters olup, akıtılan kan ve gözyaşlarına karşı hiçbir şey yapmadan/yapamadan öylesine kalakalmak. İşte esas acı olan, esas ıstırap veren, insanı yaralayan bu…
Sadece bakmakla kalınan, sadece olanı biteni seyretmekle yetinilen bir dünyada, zalimin zulümlerine seyirci kalıyoruz, güçlünün güçsüzü ezdiği bir dünyada; ancak buğz etmekle, ancak dua etmekten başka bir şey yapamıyoruz. Burnumuz dibinde meydana gelen katliamlara, zulümlere, insan kıyımlarına bir türlü sesimizi çıkaramıyoruz. Elin adamı binlerce kilometre uzaklardan gelerek, ölüm kusuyor, kadın, çocuk demeden, yaşlı genç ayrımı yapmadan kimyasal silahlarla neslini yok ediyor/ettiriyor, edenleri destekliyor,( dünyanın baş belâsı İsrail, kendi görüşleri istikametinde hareket eden yönetimler gibi) dünya buna seyirci kalıyor. Bir köpek için, bir kurbağa için, bir ağaç için (o da olacak, karşı çıkmayız elbette, çünkü onlar da canlıdır) dünyayı ayağa kaldıran, insanlıktan dem vuran ABD, AB ve dünyanın tüm ülkeleri, nedense bölgemizde, İslam coğrafyasında Müslümanların kanının akıtılmasına seyirci kalıyor, sesleri çıkmıyor, kuduz, kudurmuş bir şekilde ağızları salya-sümük akıtıyorlar.
Ancak unuttukları bir şey var.
“Onlar istemeseler de, Allah (cc) nurunu tamamlayacaktır”
“Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı vardır.”
“Zulm ile abad olanın sonu berbat olacaktır”
Onlar kurdukları tuzaklara elbette kendileri düşecekler, ipler kendi boyunlarına dolanacaktır, burunları çirkeften kurtulamayacaktır.
Uyanık olmak lâzım gelir. Birlik olmak, ortak bir akılla hareket etmek lâzım gelir.
Kerim BAYDAK