- Kategori
- Gezi - Tatil
Aklımız Ege'de kalacak

İstanbul'un pençelerinden kurtulduğu zaman, insan kendini başka türlü hür hissediyor. Sanki üzerinden yük kalkıyor, sanki güneş başka türlü parlıyor.
En sevdiğim şey, yol boyu yeşillik ve çiçek. Tekirdağ'ın gitgide değişen siluetine hayretle bakarken, hadi adettendir, yol kenarındaki bir köfteciye daldık. Çoban salata, patates tava, süzme yoğurt ve köfte. Sonra tekrar yol.
Enez adını çok duyduğum yerlerden. CNN Turk'teki gezi programım için bir daha gittim. Enez'i severim. Hele Keşan'ı geçip son virajlı yola da girince, coğrafya ve insan profili iyice değişince, "Buralarda bir durum var" dedim kendi kendime.Yol sorduğumuz adamlar, arabaya kadar gelip tarif ediyorlar; köy kahvelerinde başka türlü bir batılılık seziliyor, sokaklarda sarı saçlı bebeler oynuyor. Ayçiçeği tarlaları, tek şerit yol, verandalı kahveler, ortam siyah-beyaz bir film efekti yaratıyor. Sanki gitgide geriye, temize, bakire varıyoruz. Enez'in küçücük meydanında, kendimizi kaybediyoruz.
"Bu sezon çok yağış oldu, sezon bir türlü başlayamadı" diyor Sait Balcı. Aslında emekli matematik öğretmeni ama Enez'e aşık olup kendine bir otel yapmış. Topu topu iki ay süren sezonda, masraflarını çıkartmanın derdinde. "Enez çok güzel de, mazlum. Kumsalımız bakımsız, limanımızın açılması lazım."
Enez'in bir hayli uzun süren askerliği, Ocak 2004'te son bulmuş. Hâlâ yollarda kasabadan olmayan bir kişi, yerlilerin gözünde "yabancı". Şimdi, eskiden olduğu gibi, askeriyeden izinler almaya, yazışmalar yapmaya gerek yok ama biz onlar için hâlâ aynıyız: Yabancı!
Antik çağlardaki adı Ainos. Bölgedeki yerleşimin MÖ 3000'lere kadar indiği sanılıyor. Ege'nin kuzey sahilinde, Meriç'in denize döküldüğü yarımada üzerindeki bu kasaba, neredeyse 500 kilometrekarelik bir alana yayılmış. Fatih Sultan Mehmet 1456'da, karadan ve denizden kuşatarak Osmanlı topraklarına katmış. Piri Reis, 16'ncı yüzyılda yazdığı "Kitab-ı Bahriye"de, Enez'i çift limanlı bir ticaret merkezi olarak tanıtıyor.
Dört kilometrelik sahili olağanüstü. Deniz, yerlilere göre, kendini temizleyen ender denizlerden. Göller denizle karıştığından, hem tatlı hem de tuzlu su balıkları lezzetli. Belediye çok zayıf kalmış, bir çiçek dikmemiş, doğru dürüst yol yapılmamış. Plajlara su götürülmemiş, duş yok. Ama hammadde çok güzel. Olağanüstü bir güneş batışı seyrettim. Sabah, serin ve taze denizde yüzüp, göllere, dağlara vurdum kendimi. Ta Alexanlis-Dedeağaç'a kadar engin manzarayı seyrettim. Ayı Ahmet'in meyhanesinde, yerlilerden acıklı kaçak hikayeleri dinledim. Ayı Ahmet, "Afganlılar, Iraklılar doldurup getiriyorlar. Sallarda telef oluyorlar. Kucaklarında bebeleriyle sularda yok oluyorlar. Ölmeyen de yakalanıyor zaten, hemen sınırdışı ediliyor" diye anlatıyor; bir de güzel anlatıyor, insanın üç gün üç gece dinleyesi geliyor.
Ben Enez'de az kaldım. Ne Enez'in güzelliğine, ne Ayı Ahmet'e, ne kaymakam Sedat Sırrı Arısoy'a, ne de Enezli ilk dostum Sait Balcı'ya doyabildim. UNESCO'nun ayırdığı 450 bin avroluk ödeneğe, Enezliler kadar sevindim. Görüntüler de bugün yayımlandı saat 17:15'te CNN TÜRK'te... Yarin 10'da tekrarı var... Görmek isterseniz... Bu yaz bitmeden, gene gitmeye karar verdim. Hem eve bu kadar yakın hem bu kadar uzaklarda başka bir kasaba tanımadım.