Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '14

 
Kategori
Siyaset
 

AKP Dönemi

AKP Dönemi
 

*Demokrasiye açılan pencere.

AKP 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulmuştur. On beş aylık bir parti olarak 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerde en yüksek oyu, yüzde 34, alarak iktidara gelmiştir.

2002 yılında ülkenin politik ortamı yeni bir parti için çok uygundu. Siyaset tıkanmıştı. On bir yılda yedisi koalisyon, biri azınlık olmak üzere sekiz farklı hükümetle yönetilen Türkiye siyasi istikrar arayışı içindeydi.

Kısır politik çekişmeler, yolsuzluklar, yoksulluk ve halkın iradesinin üzerinin hep örtülmesinin yansıması olarak, Türk milleti, 2002 yılında eski liderleri ve partileri toptan tasfiye etmiştir.

Bu açıdan bakıldığında yeni partinin aldığı oyların bir kısmının tepki oyları olduğunu söylemek mümkündür. Ülke son yıllarda o kadar kötü yönetilmiştir ki, halk, bildiği eski partilerin yerine  bilmediği yeni partiye oyunu vermiştir.

Nedeni ne olursa olsun tercih halkındır ve demokratiktir. 

AKP oylarının önemli bir kısmının Milli Görüşün oyları olduğunu söylemek mümkündür. Milli Görüş Partileri 1995 genel seçiminde yüzde 21,1999 genel seçiminde yüzde 15 oy almışlardı. 2002 genel seçiminde ise oyları yüzde 2' ye düşmüştür.

Geri kalan AKP oyları ise merkez sağın oylarıdır. Seçim analizini siyaset bilimcilerine bırakarak, kabaca, AKP'nin başlangıçta Milli Görüş ve merkez sağın oylarıyla iktidar olduğunu, iktidar olduktan sonra kendi seçmenini yaratarak bunlara eklemlediğini ve tabanını genişleterek yüzde 50'li oy oranlarına ulaştığını söyleyebiliriz.

Başlangıçta AKP oylarının önemli bir bölümünün Milli Görüş oyları olduğunu var sayarak, bu iki görüş arasındaki ilişkiye bakmakta fayda vardır.

*Milli Görüş-AKP.

Milli Görüş ile onun içinden çıkan AKP'nin arasında ne fark vardır? AKP, Milli Görüşün daha temkinli ve laik sistemi tedirginlik yaratmadan, yavaşça yok etmeye çalışan şekli midir?  Yoksa, laik sistemin özüyle sorunu olmayan ancak geçmiş dönemlerin anti-demokratik uygulamalarını değiştirmeye çalışan bir parti midir?

Bu sorunun cevabı kolay değildir. En iyi cevabı zaman verecektir. Şimdilik, azami ihtiyatla, aşağıdaki değerlendirmeleri yapmak mümkündür.

On bir yıllık iktidarı döneminde AKP'nin devletin laik sisteminin özüne yönelik yapısal bir değişiklik talebi gündeme getirmediğini söylemek mümkündür. Toplumun daha muhafazakar ve din referanslı bir yaşam şekline teşvik edildiği ve/veya özendirildiği ise açıktır. Bu teşvik ve özendirme, uzun vadede, toplumun içinde zaten var olan, laikliği ve demokrasiyi fazla önemsemeyen ve benimsemeyen sosyal dokunun daha da güçlenmesine ve yaygınlaşmasına yol açabilir.

Başta eğitim sistemi olmak üzere, devletin temel işlevlerini sadece bir partinin dünya görüşü paralelinde şekillendirmek ise, evrensel demokrasiyle uyumlu bir yaklaşım değildir ve benim için, toplumun geleceğiyle ilgili ciddi bir endişe konusudur.

Milli Görüş ile AKP arasındaki temel fark dünya görüşleriyle ilgilidir.

Milli Görüş, batıyı ve batı düşüncesini tümüyle ve kayıtsız şartsız reddetmekteydi. Reddetmenin de ötesinde batıyı adeta düşman olarak görüyordu. Kendisi dışındaki bütün siyasi partileri "batı taklitçisi" olarak görürdü. Bu anlayışına uygun olarak, iktidar olduğu kısa dönemde Türkiye'nin yönünü batıdan doğuya doğru çevirmeye çalışmıştır.

AKP ise Türkiye-Avrupa ilişkilerini geliştirmek için çaba göstermiştir. Bu çabanın "kandırmaca" olduğunu öne sürenler de olmuştur. Bu görüşe göre, AKP'nin amacı, Avrupa'ya demokratik görünerek meşruiyet kazanmak ve kendisine yönelebilecek askeri darbeleri önlemektir.

Bu sav doğru ise, halkın oyu ile iktidara gelen bir partiyi dışarıdan korunma aramak durumunda bıraktığımız için, demokratik olan herkes çok utanmalıdır.

*AKP'nin politikaları.

Görünen, AKP, Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkilerini sürdürmekten yanadır. Ancak Türkiye-Avrupa ilişkilerinde sorunlar vardır. Sorunun temeli doku uyuşmazlığıdır.

Avrupa ve Türkiye'nin sosyal dokuları farklıdır. Bu farklılık sosyal ve siyasal bütünleşmeye imkan vermeyecek boyuttadır. Farkı yaratan tarihsel köklerden gelen kültürdür. Kültürler farklıdır. Bu; taraflardan birinin veya diğerinin daha iyi veya kötü, daha doğru veya yanlış olması konusu değildir. Toplumsal dokuların uyuşmamasıdır.

Aradaki farklılığın zaman içinde azalıp azalmayacağı konusunda bir ön görüde bulunmak mümkün değildir. Azalabilir de, artabilir de. Bence bu konuda bu gün için en uygun ve uygulanabilir hareket tarzı; uzun vadede tam üyelik perspektifini kaybetmeden, kısa vadede, mümkün olan en ileri düzeyde ekonomik entegrasyonu hedeflemektir.

AKP'nin komşularla ilişkileri geliştirme politikası özünde doğrudur. Türkiye doğu ile batı arasında bir köprüdür. Köprünün iki ayağı da aynı derecede sağlam olmalıdır. Türkiye ne doğuludur ne de batılı. Diğer bir deyişle hem doğuludur hem de batılı.

Türkiye, ekonomik ve politik gücünü geliştirdikçe kendi bölgesinde daha fazla söz sahibi olacak, buna uygun yeni dengeler oluşacak ve önceden bu bölgede rakipsiz olarak at oynatmaya alışmış bazı Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde yeni sorunlar ortaya çıkabilecektir.

Türkiye'nin son yıllarda dini yaklaşımları içinde barındıran ideolojik bir dış politika izlediği yolunda ciddi eleştiriler vardır. Osmanlının nüfuz bölgelerinde etkili olmayı amaçlayan bu dış politika modelinin, tarihi gerçeklerle örtüşmeyen hayali bir Osmanlı düzeni varsayımından yola çıktığından endişe ediyorum.

Osmanlı tarihi, tarihçilerin bilimsel kitaplarından okunarak yeniden yorumlanmalıdır. Türkiye'nin, tarihi gerçeklere dayanan, hamasetten uzak, objektif bir Osmanlı algısına şiddetle ve acilen ihtiyacı vardır. Mevcut algı devletin resmi ideolojisinin ders kitaplarına yansıttığı algıdır. Pek çok yönüyle gerçek değil, hayalidir. Dış politika tarihten süzülüp gelen gerçekçi çıkarımlara ve bu günün gerçeklerine dayanmalı, din ve/veya mezhep referanslı değil, milli menfaat temelli olmalıdır.

*AKP'ye demokrasi açısından bakış.

AKP'nin 2002 yılında halkın oyuyla iktidara gelebilmesi demokrasimiz açısından bir gelişme ve başarıdır. Halkın iradesi tecelli etmiştir. Çıkarılan milletvekili sayısının alınan oyla orantılı olmaması (yüzde 35 oy, yüzde 65 milletvekili) bu partinin kusuru veya kabahati değildir. Seçim sisteminin sonucudur.

Türkiye askeri darbelerin şekillendirdiği politik geçmişini aşarak, demokrasinin "seçimle gelen seçimle gider" temel prensibini izleyecek gibi görünmektedir. AKP halktan aldığı yetkiyi, halk geri almadığı sürece kullanmaya devam etmelidir. Halk iradesinin üzeri artık örtülmemelidir.

*AKP iktidarının devamı.

AKP iktidarının devamı iki faktöre bağlıdır. Yönetimde başarılı olması ve ılımlılığını koruması.

Yönetimde başarı halkın ekonomik algısına bağlıdır.

İkinci faktör olan, ılımlılıkla ne kastettiğimi açıklamam gerekir. Benim kullandığım anlamdaki ılımlılık; cumhuriyetin laik, demokratik, sosyal ve hukuki temelleriyle oynamamaktır. Halk desteğinin sürmesi isteniyorsa bu temeller tartışmaya açılmamalıdır.

AKP belirli bir iktidar sürecinin sonunda kaçınılmaz olarak yıpranmaya başlayacaktır. Yıpranmaya ve arkasındaki halk desteği azalmaya başladığında ılımlılığını özellikle sürdürmelidir. Bu doğru tutum gelişen demokrasimizin olgunlaşmasını sağlayacaktır. Demokrasiye ve ülkeye yapılacak en büyük hizmettir. Bir seçim kaybedilirse başka bir seçim kazanılır. Demokrasi kaybedilirse bunca yıllık emeklere yazık olur.

Yıpranma ve halk desteğinde azalma başladığında, tabanı kaybetmemek için din üzerinden politikaya ağırlık verilirse ve/veya demokrasinin temelleriyle oynanırsa, mevcut farklılaşma ve ayrışmalar keskinleşir. Çatışmalar yeniden başlayabilir. Siyasal yaşam benimseyenler-benimsemeyenler ekseninde kalmaya devam eder. Böyle bir çekişmeden sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları zarar görür. Bu kavganın bizden başka herkese faydası olacaktır. Böyle durumlarda halk iradesinin ortaya çıkmasından mutlu olmayan sözde demokratlara gün doğar. Demokrasi kesintiye bile uğrayabilir.

Bu açıdan AKP'yi tarihi bir görev beklemektedir.

Demokrasiye açılan pencere açık tutulmalıdır.

AKP yıpranma süreci sonunda halkın oyuyla iktidardan indirilirse, demokrasimiz benimseme-benimsememe ekseninden çıkarak demokratik raya oturur ve kökleşmeye başlar. Herkesin ortak malı olan din ve dinin kutsalları seçim referansı olmaktan çıkabilir. Seçimlerde parti programları belirleyici olmaya başlar. Demokrasi halklı hale dönüşür.

İster iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik insanlara düşen görev, demokrasinin yaşamasını ve gelişmesini partilerinin ve kendilerinin kişisel menfaatlerinin üzerinde tutmaktır.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..