- Kategori
- Şiir
Akşemseddin

Göynük'te, Akşemseddin Konağı, şimdi, Akşemsettin Oteli olarak hizmet veriyor. Bu şiir burada yazıldı..
Göynük’e gitmeye karar verdim:
Düştüm yollara; dağ, dere, tepe aştım
Yol bilmem, iz bilmem; Göynük nire
Onu da bilmem!
Sora sora buldum sonunda dağın tepesinde…
Otelci, beyim yerim yok, dedi
Ak saçlarıma baktı baktı;
Al şu anahtarları, dedi, konağın anahtarları;
bak odalara, dilediğinde kal...
Ancak, harem dairesine ilişme!..
Konak nerede dedim:
Üç yüz metre yürü, dön sola,
orada Akşemsettinoğlu Konağı, dedi.
Konağın kapısını açtım
Harem dairesine ilişmeden
Gezdim odaları tek tek;
Yerleştim birine.
Konakta, benden gayri; in cin top atıyordu.
Konak on altıncı yüz yılı yaşıyordu:
Küçük salonda, soy ağacını inceledim;
Köklerini salan Fatih Sultan Mehmet’in hocasıydı..
Büyük salon görülmeye değerdi:
Giriş kapısı dışında, dört kapı daha vardı;
Özel konuk odalarının kapılarıymış;
ben de sağ köşedeki odaya yerleşmiştim.
Birçok pencere vardı, perdeleri ipektendi,
Kocaman salonda kocaman Acem halısı seriliydi.
Kapıların iki yanı birer minder ve yastıkla
Dört duvarın her yanı divan ve divanın üstü
işlemeli yastık ve minderlerle donatılmıştı.
Orta yerde kocaman pirinçten ayaklı mangal
Bir köşede fokurdayan semaver,
iki tane de büyük bakır tepsi vardı…
Akşam olmuştu, kapım çalındı, gel dedim;
Arap halayık, hoca efendi yemeğe bekler, dedi.
Bekletmedim, temennadan sonra
işaret edilen yere, karşısına oturdum.
Yedik içtik, daldan dala konduk;
ibrikli halayıklar su döktü, elimizi yıkadık
Ve sonra kahvelerimizle nargile içtik.
Bir yandan…
Fatih Sultan Mehmet’i anlattı, sırlar verdi bana
Ben de bugünün sultanlarını anlattım:
Ermeni Sultanı’ndan, Kürt Şeyhi’nden derken
Geldik Obama’ya; sus, bu kadar yeter, dedi:
Ya Sultan Mehmet duyarsa,
Ayrı devirlerin adamlarıyız; amma ve lakin
Bir de Mustafa Kemal duyarsa…
O zaman, siz, dedi: Bırak bu dünyayı
öbür dün ya da bile bulamazsınız yatacak bir yer.
Hoca dedik sofrasına oturduk, güya yedirdi içirdi
Sonunda dövmekten beter etti:
Yok efendim Sultan Mehmet’le İstanbul’u küffardan
Bunun için mi almışlarmış;
yok efendim Mustafa Kemal ve onun askerleri
bunun için mi savaşıp kovmuşlarmış küffarı?..
Üstüne üstlük, bir de, tuh size, demez mi!
Yedirdiklerini boğazıma dizdi bir bir;
ağlayarak gittim odama, Arap halayık bile
acımadı halime: Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte;
“Ne zaman gitcen” dedi bana..
Erkan Yukarıoğlu
Göynük, 10 Nisan 2010