Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Ali F. Bilir

Ali F. Bilir
 

Şair


Tanıtmaya çalışacağım kişi şair ve öykü yazarı Ali F. Bilir… Benim için ayrı bir yeri vardır Bilir’in. Gülnar’da görev yaptığım sırada tanışmıştım kendisiyle. Gayet içten söyleşen, insana yaklaşımıyla farklılık yaratan nadir ruhlardan biridir. Sürekli kendini yenileyen, geliştiren, hiçbir kültürel aktiviteyi kaçırmayan yapısıyla- özellikle Türkiye’de parmakla gösterilecek aydın, çağdaş insanlardandır.

Kendi sitesinden aldığım yaşam öyküsünü aşağıda verdikten sonra şairliğinden bahsedeceğim.

“Şair ve öykü yazarı Ali F. Bilir, 1945, Gülnar/Mersin doğumlu. Asıl adı Ali İhsan Bilir olup Ali Bilir, Faruk Ali B. gibi imzalar da kullandı. İlkokulu, ailesinin göçtüğü Silifke’de, ortaokulu Mersin’de tamamladıktan sonra parasız yatılı olarak Adana Erkek Lisesi'nde okudu. Yükseköğrenimini bir yıl tıp eğitiminden sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde tamamladı(1969).

Üniversite yıllarında, kütüphane ve resepsiyon görevlisi olarak çalıştı. Gönüllü turist rehberliği yaptı. 1967’de yürüyerek bazı Avrupa ve Kuzey Afrika ülkelerini dolaştı. Bir süre İngiltere’de, Essex ve Londra’da yaşadı; gençlik kampında meyve topladı, lokantalarda garsonluk ve bulaşıkçılık yaptı. Yurda döndüğünde, “1968 Öğrenci ve Gençlik Hareketi” içinde yer aldı.

İlk şiiri (Sevgi ve ötesi), 1961’de haftalık Yelpaze Dergisi'nde, ilk öyküsü (Göçüyoruz), 1967’de Milliyet Gazetesi’nin sanat ekinde yer aldı. Sonraki yıllarda ürünleri Türk Dili, Çağdaş Türk Dili, Anadolu Ekini, Evrensel Kültür, Karşı Edebiyat, Varlık, Oluşum, Damar, Edebiyat ve Eleştiri, Şiir-lik, Kıyı, Islık, Pencere, Dize, Kültür Sanat (Kıbrıs), Güneş( İsveç ), Cumhuriyet Kitap, Dünya Kitap… gibi dergilerde yayımlandı. Ayrıca, 1970 yılında "Kuzey” adlı, sanat- edebiyat dergisini (2 sayı) yayımladı.

Kitapları:

Öykü “Üşüyen Sıcak Düşlerim”(1994-E yayınları)
Şiir “Göç Türküsü”(1995-e yayınları),
“Güz Anımsamaları” (2003-E yayınları),

“Migration Ballads” (2008-Plain View Press)

Eleştiri-Günce Eleştiriden Günceye(1996-E yayınları)

Armağan Kitap “Gündüz Artan’a Armağan -Mersin’de Aydın Olmak-”(Orhan Özdemir’le), (2005-Etik yayınları)

Araştırma “Orta Asya’dan Toroslara Gülnar-Dil, Kültür, Toplumsal Yaşam-“ (F. Saadet Bilir’le), (2007-Etik yayınları)

http://www.alifbilir.com/biyografi.php


Şiirsel zamanın dokunuşunu duyumsayan, sesiyle irkilen, meraklanan, titreyen; etkisiyle ufku açılan, yüreğini/yürekleri sarsan bir şair/ozan olmak herkese nasip olmaz. Şiir-zaman nasıl hayata yön veriyorsa, doğada kendi adına söz sahibiyse ozanlar dünyasında bir şair söz sahibi olmak zorunluluğunu duyar.

“Şairler boşa konuşmayı sevmeyen insanlardır. Gereksiz sözden kaçınmaları, giderek daha fazla yoğunlaşmaya , kapalılığa ve soyutlamaya doğru götürüyor onları.” diyen Bilir günümüz şairinin kapalılığı sevdiğini, kendi içinde yaşamayı seçtiğini , çokluğu değil yokluğu önemsediğini, dilini kendi kozası içinde tuttuğunu, üstün bir yaşamı değil de kıyıda duran yaşamı yaşadığını belirterek şiirinin “gizil güce” dayandığını söylemektedir.


Şiirsel yokuşlardan birinde olan şairin kendine direnerek kalemini toplum için sunmasına dikkat çeken “ insanoğlundan umudunu kesmeyen” bir şairdir Bilir… Doğa-insan döngüleriyle devinen şair,


Üşüyen bir çiçek

Buhurumeryem

Dağların uçurumunda

Yol açmaz bir gemici feneri

Işır mı

Sabahı bekler mi ölüm ( Göç türküsü)


İmgeleri yazınsal yaratının uçurumlarında gezdirirken kırsal adlandırmaların arasına hemencecik insanı sokar, yüreğin tanımlandırmaları arasında “ben” süzgecini devreye sokup sıcak bir insani olayı eşdoğrultuda şiirinin içine girdiriverir birden. “Ölüm” imgesi ne kadar geniş anlamlı bir imgeyse “üşümek” kavramı da o kadar geniştir.


Karlı dağlarda

küçük bir çocuk gördüm

o gün,

kardelen çiçeği (Göç Türküsü)


Duyuncun o derin odacıklarında yoğunlaştırılmış bir yürek, bu ülkede olanlara kayıtsız kalabilir mi? Dünyada her felaketten en çok etkilenen varlık insan yavrusu çocuklardır. Bir çiçek ne kadar hassassa çocuklar da o kadar hassastır., kırılgandır. Çocuklarına güvenmeyen, çağdaş bir eğitim vermeyen uluslar topaldırlar.


parlıyor gözleri

gecede, ateş böceği

yıkıyor hüznünü

Fırat’ın karanlık suyu (Göç Türküsü)


Şairin ne kadar sevgi dolu olduğunu dizelerinden anlamak mümkün.


“ Sevgi, sevi ve sanat” üstüne düşünürken, denizin ortasına atılmış, bilmediği sularda yüzmeye çalışan yapayalnız biri gibi duyumsadım gibi.”


Gerçekten de biz toplum olarak sevgiye ne kadar uzağız. Bir söyleşide sevgi kelimesi geçmeye görsün yüreğimizdekini değil de olması gerekeni uzun uzadıya anlatıp dururuz. İş uygulamaya gelince ortadan hemen sıvışırız. Biz sevmeyi bilemeyen, gösteremeyen bir toplumuz. Bu gerçek.. Peki sevmeyi kim öğretir bize. Tabi ki şairler.


dokunduğunda ateş

küçücük parmağına

ellerini öper annesi

sevgiyi tanır çocuk (güz anımsamaları)


Şair, “ sevgisiz kişi yaratıcı olamaz. Yaratıcı olamayan ise üretmediği için düşünme yetisini yitirir. Gözü kapalıdır. Yaratıcı olmayan , düşünemeyen insanların oluşturduğu toplumları yönetmek elbette kolay olacaktır.” derken yaratıda aslolanın temelinde “ sevgi” duygusunun yattığını belirtirken bu duygudan mahrum olanların kendi kendilerinin iradelerini yönetemeyişlerinden dem vurur.


Sahiden bu hafta sel felaketiyle birlikte ortaya çıkan sevgisiz, tinsel yardıma muhtaç insanların “yağma” haberini şu anda izliyor, görüyorsunuzdur. Şairlere ihtiyacımız var, şiirlerine.. yoksa insanımızın bu utancıyla nasıl teselli bulabiliriz.


Ne zaman bir kuş geçse

Başımın üstünden

Yüzümü dağlara çeviriyorum (güz anımsamaları)


Zaman anaforuna takılmış şiirsel yürekler dostluk rüzgarlarıyla yelkenlerini şişirip oltalarını şiir denizine attıklarında ben acemi bir balık gibi oltalarına takılacağım..


Not. Tırnak içine alınanlar “Eleştiriden Günceye” adlı kitaptan alınmıştır.

 
Toplam blog
: 48
: 444
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Göktu Kara (1978-( Ozan) Toplumsal yaşantıyı düş-yaşantısıyla birleştirerek bu alanda diğer ozanl..