Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '09

 
Kategori
Turizm
 

All inclusive. “Her şey dahil”

All inclusive. “Her şey dahil”
 

Resim: Alıntı


Her şey dahil mi? Evet her şey dahil. Ne arasanız var beş yıldızlı otellerde. Halı, deri, kuyum, sauna, güzellik salonu, market vs.vs. Dolayısıyla zamanında açgözlülük edip de bağını bahçesini, tarlasını bu işletmelere satmış, satmak zorunda bırakılmış ya da kamulaştırılarak kıyılardan uzaklaştırılmış halkın yeni yeni aklı başına geliyor, deyim yerindeyse yeni yeni anlıyor ütüldüğünü. Öylesine bir el ki sofralarına uzanan, öyle bir canavar ki doymak bilmeyen, dün bağını bahçesini satıp, açacağı bir dükkanla köşeyi döneceğini sananlar, daha doğrusu programlananlar, bugün bin pişman! Çünkü ağırlığı her gün biraz daha fazla hissedilen bir tekelleşme, yoksullaşma söz konusu. Turistin otelden dışarı çıkmaması veya çıkmak istememesi söz konusu.

Geçenlerde birinci sınıf bir turizm işletmesinin otel müdürü ile sohbet ediyorduk. Müdür bey all inclusive “her şey dahil” sisteme geçişin hikayesini anlatıyor ve diyordu ki… Tanıtımı biz yapıyor, turisti biz getiriyor, bunun için yoğun emek, zaman ve para harcıyor, milyonlarca dolarlık yatırım yapıyoruz ama parsayı, hemen otellerin karşısına kurulan ve işletme ruhsatı bile olmayan derme çatma binalarda hizmet verdiğini sanan sözüm ona barlar, cafeler, restoranlar topluyordu “Bir dolara, bir Euro’ya bira, kola, içki satarak”. “Demezler mi adama. Bir dolara bir euro’ ya içecek satarak zengin olan var mıdır?” diye.. Dolayısıyla turisti otel içerisinde tutamıyor, zarar ediyorduk. Tabii ki bunca yatırımı yapan, turisti getiren bizler, seyahat acenteleri buna bir çözüm bulmalı, üretmeliydi… Bu çözüm all inlusive sistem oldu diyor ve ekliyordu. "O işletmeler vergi bile vermiyor". Haklı olduğu birçok nokta olmasına rağmen… Tam da burada (!) durmak ve sormak lazım! Beş yıldızlı oteller vergi veriyor mu? Ne kadar veriyor? Yoksa her yıl zarar gösterip, çalıştırdığı personel kadar bile vergi ödemeyeni çok mu? Ha vergi kaçırıyorlarsa bu onların suçumudur? Değil tabii ki… Türkiye’ de bir türlü yerli yerine oturamayan vergi sistemi var. Biraz kaba olacak belki ama devlet bulduğunu öpüyor. Bu anlamda suç vergiyi vermeyende ya da kaçıranda mı yoksa almayanda, alamayanda mı o ayrı konu. Her neyse… Ben biliyorum ki; birçok işletme vermesi gerekenin çok çok altında vergi veriyor ya da hiç vermiyor. Birçoğu zarar gösteriyor. Bu anlamda doğru dürüst vergisini veren işletmeler bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Birçok işletme çalıştırdığı personeli en az 12 saat çalıştırarak, iki üç ay maaş sallayarak, emeği bedavaya getiriyor.

Peki, yerel yönetimlerden hizmet bekleyen bu işletmeler yerel yönetimlere katkı yapıyor mu, ne kadar yapıyor? Yapıyorsa bu kişisel bazda mı oluyor, yoksa üç beş kişinin arasında pay mı ediliyor? Tabi olduğumuz sistemde tüm bunların yanıtını vermek ne yazık ki çok zor.

Geçtiğimiz yıllarda sık sık elektrik kesintileri yaşanıyordu biliyorsunuz. Bizler de haklı olarak kızıyorduk. O sıralarda görüştüğüm bir TEDAŞ yetkilisi demişti ki; çevrenize bir bakın. Yüzlerce otel ve binlerce yatak var değil mi? Ve buralarda tüketilen yüklü bir enerji. Normal şartlarda bu işletmelerin kendi trafolarını kurup genel hatta binen yükü azaltması gerekirken tüm uyarılarımıza rağmen birçok işletme bu trafoları kurmuyor ve haddinden fazla yüklenilen ve zaten eski olan santraller bu harici yükü kaldırmıyor. Üstüne bir de kaçak enerji tüketenleri eklerseniz işin içinden çıkamazsınız.

Bu açıklamadan sonra durdum ve düşündüm. Adamlar haklıydı...

Sadece onlar mı? Trafiğe her ay onlarca araç sokan otomobil şirketlerinden tutun da, bir markayı satın alıp bakir bölgelere kapağı atan ve varlıkları ile binlerce işletmenin canına ot tıkayan işletmelerin hiç biri konuşlandıkları bölgeye zerre kadar katkı yapmazken, her türlü imkandan fazlasıyla yararlanıyor.

Beyler bir yere geldiyseniz, bir yere konduysanız, orada yeşerip büyüdüyseniz, büyük bir aç gözlülükle hep bana lup bana diyemezsiniz. Turizmin ilk başladığı yıllarla şu anı kıyaslarsanız, personelin özlük haklarında bile ne denli büyük bir gerileme olduğunu görürsünüz. İşsizliğin tavan yaptığı, insanların karın tokluğuna bile yaşamaya razı olduğu, edildiği bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki… Ve dün üretici iken, bugün tüketici pozisyonuna düştük. Düşürüldük. Harcadığımız paralar kendimizin de değil üstelik. O da % 50 si özelleştirilen bankalardan alınan kredi veya krediler. Daha düne kadar bütün sahiller bizimken, bugün izin verildiği ölçüde sahillerden yararlanabiliyoruz ancak. Bir yabancı gelip, bir konut edinip, buradan geçme diyebiliyor yeri geldiğinde. Kredi kartının bir gün bile gecikmesi bir aylık faize bedelken ve hacizlere kadar uzanan bir serüvene dönüşürken, üç dört ay maaş alamayan personelin ne halde olduğunu, hangi şartlarda çalıştığını arayan soran yok.

Tüm yukarıda saydığım olumsuzlukların bir çerçeveye, sisteme oturtularak bertaraf edilmesi, rantın tam göbeğinde olup da sefalete mahkum edilen halkın ve haklarının kanunlarla korunması gerekiyor.

Bu anlamda bir işletme otelse otel, kunduracıysa kunduracı, marketse market olarak hizmet vermeli, verdirilmeli. Bu aç gözlülük nereye kadar? Kısacası…

Ortada görünen bir köy var ve dağdan gelenin bağdakini kovduğu “daha da kovacağı” bu köyde, her ne kadar modern yaşıyormuşuz gibi görünsek de, kapitalist sermayenin köleleri olma yolunda hızla ilerlemekteyiz Ve bugün içinde bulunduğumuz şartlarda kullardan umudumuzu kestim de… Sen bari sonumuzu hayreyle… Tanrım!

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..