Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '07

 
Kategori
İzmir
 

Altay Göztepe Altınordu Hormonsuz Aşk

Altay Göztepe Altınordu Hormonsuz Aşk
 

Tarih 1996, dört yıl olmuş vatana göçeli, yeniden keşfetmek gerekli gözünden sakındığın şehri. Gözlerinde isyan şikâyet var!

"Bırakıp gittin beni, korumasız kaldım, bak şu halime! Bana neler ettiler!"

Nasıl derdim ona: "Kendi derdim idi en büyüğü, kafamda hiç kavak yelleri esmedi."

Sustum! Gizlemeye niyetim yoktu ondan bir şeyleri. Biliyordum beni cezalandırmak istiyordu Nazlı ilim.

"Oh olsun sana temmuz sıcağında, elektrik su kuyruğunda ödeme yapacağım diye ayakların külçe oldu ya. Kalsaydın vakti zamanında, katkın olurdu belki şu veya bu konuda, benim gibi bir kent ilgi, hizmet ister; sen ise hazıra konmak istersin besbelli. Yok, öyle yağma!"

"Nazlım! Ben beklerim, etrafımı izlerim. Bak herkes benim gibi ellerinde su şişeleri sıralarının gelmesini beklerler."

Dalmıştık şehrimle koyu muhabbetlere, başka türlü çekilmiyordu uzayıp giden kuyruklar. Birden gözlerim, mavisi uçuk gözlere takıldı, yıllardır görmediğim.

Balık etini bir iki beden geçmiş, sıcak havada başı sıkıca örtülü, yerlerde sürünüyordu paltosunun etekleri. Sırayı falan unuttum yanına koştum!

-Beni tanımadın mı? Sarısarah!

Boş yorgun bakışlar, yaralayan yanıtını kulaklarım duymak istemedi.

…Hayır kızım!

Ben, ben Mösyö Sögen’nin dik kafalı beyaz keçisi Blanket. Okulda bu adı sen bana vermedin mi?

- Hay Allah! O sensin, kız bu ne hal cıscıbıldak, bir de ne etin kalmış ne budun, sıcaklardan olsa her hal.

Dizleri örten kısa pantolon, kolsuz bluz vardı üstümde 40 beden yetmez miydi? Buna rağmen Nü hissettim kendimi. Hemen sıyrılmalıydım tatsız konudan. Kelimeler birbirlerini ite kaka dökülüyorlardı rujlu dudaklarımdan.

Evinin adresi elimde, söz vermiştim geleceğim diye. Sıramı kaybetmiştim, okul sıra arkadaşımı bulmuştum değmez miydi?

Ben onu ziyaret ettim söz verdiğim gibi. Genç yaşta dul kalmıştı, erkek evlatları çok zengin ailesi vardı, karşıdan. Ekmeğini dikiş makinesi getiriyordu her akşam. Açık seçikleri denize mayo ile girenleri sevmiyordu artık.

Oysa biz okulu eker, sinemaya giderdik. "Orfeo Negro"yu görmek için. İhtarı bile göze alarak.

Okulun güzel giyinen havalı izci kızları arasındaydı. İmrenirdim hep ona! Her derdimi bilirdi, platonik aşklarımı da. Tek bir kerecik sınıfta kalmıştı.

Didik, didik ettim ortak noktalarımızı kenarda köşede kalmışları, olmayanlar gözlerimi kararttı.

"Olsun, " dedim kendi kendime. Yıllar neler alıp götürüyor, kim bilir onun gözleri de bende ne yabancılıklar görüyor.

Tanrının yollarımızı kesiştirdiği okul arkadaşımı salıverme niyetim yoktu bir daha.

"Sen yaban ellere gittiğinde bana iyi bir dikiş makinesi getir, en iyisinden. Birde senin adam o fabrikada müdürmüş madem bizim oğlanı alsın yanına, memnun değil şimdiki işinden."

O zamanlar zırt pırt gidip gelemiyordum, kalacak bir ev, ucuz tarife uçuşlar yoktu. Oğul ortaokula gidiyor, öğlenleri eve yemeğe geliyordu. Eş desen işine yeni başlamış, hangi dilde Hanım’ın okul arkadaşının oğlunu işe aldırmaya çalışsın. Kendisi eğreti oturmaya çalıştığı iskemlede.

Kırk yılda bir, bir istekte bulunmuştu Sarısarah yerine getiremedim.

Telefonla aradım, "Hadi sende bize iadeyi ziyarete gel." "Gelirim, " dedi. Kısmet olmadı.

Bekledim yolunu belki bir gün bana da düşer diye. Güzel şehrimin mutlak bu işte parmağı vardı, Sarısarah’ı bir daha göremedim.

Sarısarah’ın yollarını gözlerken bir arkadaş bulmuştum kendime, oğullarımız aşağı yukarı aynı yaşlarda aynı okulda. Kurt kızım Rintin’i de çok seviyordu ay yüzlü arkadaşım.

Kısa sürdü mutluluk, kıskanç Şehrim birdenbire vakti zamanı geldi diye onu da elimden aldı, hiçbir sebep göstermeden.


Artık en çok güzel şehrimi seviyorum, onu kıskandırmak istemiyorum, bana kestiği cezalar ağır taşınmaz oluyor.

"Beni, meltemimi kordonumu sokaklarda sevgiye bakıma muhtaç kedilerimi köpeklerimi sev, hizmet ver onlara. Kucağıma doğdun önce borcunu öde. Benim için şiirler yaz şair olma sanda".

Bende öyle yapıyorum artık! Zifiri karanlıkta terk ediyorum, zifiri karanlıkta dönüyorum ona!

Geceleri hafif meşrep, takıp takıştırıyor takılıyor orada burada. Gözü hiç kimseleri görmüyor!

Siz hiç böyle bir şehir gördünüz mü? Terk edilmeyi kabullenmeyen, kendine köle kul eden, cezayı anında kesen! Haklı bir bakıma o hiçbir yere gitmedi, hep bıraktığım yerde buldum!

Yaz dedi yazıyorum. Benim şiirlerim Tanrı’ya ve onun güzel kaprisli sadık şehrine, ne bir arkadaşa ne bir sevgiliye!

Ne olur şairler gönül koymayın, biz neyiz ne değiliz haddimizi biliriz, emir büyük yerden kıldan incedir boynumuz!

Sakin ol

Elâ gözlüm, kumralım.

İnce belli yanık tenlim.

Çağdaş şehrim.

Öfke sana yakışır da…

Kimden kaptın o dilleri?

Suskun kalma icabında, ama adabınla.

Önüne gelen takıyor, takıştırıyor sana

Çelikten zincirleri.

Sere serpesin.

Göbeğindeki yeşili neden ele verirsin?

Hangimizin çehresi

Çabuk değişiyor, anlamadım!

Bizim ömrümüz,

Yapay setlerinden sızan meltemin,

Kadar kısa!

Biz faniyiz

Geldiğimiz gibi gideriz.

Sen! Ölümsüzsün.

Bağrında açılan yara,

Neden kanıyor?

Durmamacasına!

Doğrudur

Seni koruyamadığım!

Kıskandığım.

Gürlemek düşüyor aklıma.

Kedimden köpeğimden komşumdan, utanıyorum.

Sesimi kısıyorum!

Ağacını keseni,

Zehir püskürten bacaların babalarını,

Yoluna, parkına körfezine; Ayıbını bırakanları;

Altay’ı Göztepe’yi Altınordu’yu, takımdan saymayanları;

Yaşanacak belde belgeni, elinden almaya çalışanları

ALLAH AFFETSİN!

Başka işe yaramıyorum!

Düşüncelerimde senin için

SABIKALANIYORUM!

17 /04/ 2006 –İzmir’in Kulu Kölesi Alev

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..