- Kategori
- Güncel
Amerika istihbaratı nereden topluyormuş meğer

ABD Dış işleri BakanıHilary Clinton
Diplomasinin 11 Eylülü olarak nitelenen Wikileaks Belgeleri ucundan kenarından yayınlanmaya başladı. Henüz bilmeyenler için kısa bir açıklama yapalım.
Özeti şu, yeni küresel komedimizin.
Bir Amerikan askeri, koskoca ABD nin, küresel devin, dünya jandarmasının, en güçlü ordunun, kısaca en bir büyük devletin, (biz öyle sanıyormuşuz) bilgisayarlarından 20 bin küsür gizli belgeyi kopyalayıp çalıyor, sonrada namı değer bir hackere (bilgisayar korsanı) yolluyor.
Bu ünlü hacker de, bu bilgileri kendi sitesinden hem dünyaya, hem de büyük medya kuruluşlarına servis ediyor.
İçerikleri ise, çoğunlukla çeşitli ülkelerin yurt dışında görevli dış işleri çalışanlarının, o ülke devletine ait raporlarından oluşuyor..
Henüz 200 küsür tanesi yayınlandı. Daha 100 katı belgeyi sıraya koymuşlar, gündeme göre seçip, seçip servis edecekler. (ya da, en çok verene satacaklar)
Medyamızda daha ilk günden, bizi ilgilendiren belgeleri yalap şalap tercüme edip servis etmeye başladı bile.
Daha bu bir şey değil, eski tarihliler ortaya çıkıyor şimdilik. Bakalım güncellerde, neler çıkacak neler.
Her neyse, zaten çıkmış ve çıkacakları hep beraber didikleyeceğiz, ben içerikle ilgilenecek önemli bir şey çıkmayacağını şimdiden anladım.
Clinton birkaç saat önce zaten Başbakanımızdan ve Dışişleri bakanımızdan bizzat özür diledi bile.
Onlar nasıl olsa barışırlar eskisinden daha da sıkı fıkı gider her şey.
Ben bu gürültü, toz duman içerisinde hiç beklemediğim ve şaşkınlıkla karşıladığım başka bir gerçeği keşfettim. Hatta inanamadım keşfettiğim bu ayrıntıya.
Bakalım medya köşelerinden ne denilecek bu konuda.
Aslında bilinmez şey değildir. Tüm ülkelerin dış işlerinin yarısı neredeyse “istihbarat” üretmekle sorumludur.
Ama legal ama illegal. Bi kere bu kimse için sürpriz değil. Beni şok eden ise tüm belgelerde koskoca ABD’nin kullandığı yöntem.
Hani biz bilirdik ki, ABD bu konuda yüksek teknolojisi, tüm dünyayı tırsıtan CİA’sı, bilmem kaç bin uydusu ve istihbarata ayırdığı devasa bütçesi ile her şeyden haberi olan bir ülkedir. Yani telefonda konuşurken, mail atarken, mektup kart gönderirken dikkat ederdik eskiden. Amerika nın haberi olmasın diye. (Şimdi hala dikkat ediyoruz bildiğiniz başka nedenlerle!)
Camları flimli, yeşil plakalı, kocaman Amerikan arabalarından korkardık 2 kişi konuşurken. Hele biz eski solcular, duvar yazdık diye yakalandığımızda direk Amerika’dan bilirdik.
Ama öyle değilmiş meğer.
Amerika’lılar tüm küresel mevzularda, en önemli konularda, savaş bölgelerinde bile bilgiyi, bizim altın günü yapan kadınlarımız gibi toplamaktaymışlar.
İnanmadınız değil mi?
Okuyun sızan belgeleri (ki başkan Obama bile, "bunlar yalan demedi")
Başta savunma bakanımız, birkaç eski Belediye başkanı falan, “yalan dolan bunlar” diyor.
Hatta bizim Savunma bakanımız da bir generali açığa aldıktan 2 gün sonra, bu yalanlara başka generalleri şahit gösteriyor. “Valla yanımda askerler vardı” (bu akşam okudum bir gazete de)
“O da vardı hatta” diyerek.
Yani ülkemizi ilgilendiren hangi raporu okursanız okuyun, verilen tüm bilgilerde, kaynak adları verilmeden, ilgili kişi ya da kurumun yakınındakilerden biri ya da bir kaçı gösteriliyor.
Hatta “falana yakın kişi dedi ki, ondan ne köy olur ne kasaba”
Buyrun buradan yakın. Hani uydular, dinleme cihazları insanın ciğerini okuyan teknoloji?
Nerde?
Başbakanın İsviçre’de 8 tane banka hesabı varmış? Kim demiş? Danışmanın, danışırın bilmem kimi?
Yahu koskoca devletin, koskoca dış işleri bakanlığı, onca teknolojiye, onca bilgiye, argeye, birikime rağmen böylemi istihbarat toplar?
Bumu Dünya lideri Amerika?
Okuyun bana hak vereceksiniz. Uzatmaya hiç gerek yok zaten çarşaf, çarşaf gündemde sürünecek epeyce bir.
Bir tane bile iddianın sağlam dayanağı gösterilmemiş, bu elçilikler tarafından. Sadece yorumlardan niyetlerinin ne olduğu anlaşılıyor. Ne belgeye dayalı, ne de başka somut bir delile.
“O bunu dedi, bu bunu ima etti, falan anlatırken daldı gitti, öyleyse şu anlam çıkarılır.”
Komediye bakar mısınız? Ama dünya çalkalanıyor. Tüm ülkelerin Dış işleri Bakanları havada uçuyor, bizim ki dahil.
Tek bir sonuç çıkar bu komediden.
Hiçbir ülkenin, aslında bizim geleneksel olarak anladığımız manada, dost terminolojisi içerisinde olmadığının gerçeğidir bu sonuç.
Tüm devletler, devleti oluşturan tüm organları ile kendi çıkarları için çalışırlar. Ve bu da çok normaldir.
Velev ki, Atatürk ün dediği gibi, “Dahilde yöneticiler ihanet içerisinde olabilirler” sözü doğru çıkmasın..
Sonuç olarak ben, Amerika’nın göründüğü kadar güçlü bir istihbaratı olmadığını, ikinci kez anladım.
Birincisi 11 eylül saldırısı olayıydı, (komplo teorileri hariç) ikincisi de bu elçilik yazışmaları.
Ben olsam Obama nın yerinde, dış işleri çalışanlarını partiler halinde staja yollarım bizim ülkeye.
Hem bizim kadınların günlerine katılsınlar, bir yandan okeydi, altın günüydü, bilgi toplamayı öğrensinler, öteki yandan gelsin de bizim uzmanlardan telefon dinlemeyi, mail şifresi kırmayı, odalara kamera yerleştirmeyi ilerletsinler..
Meclis başkanımız bile korktuğunu söylemişti bir ara, bu geliştirdiğimiz teknolojik yöntemimizden.
Sevgiyle
Cuma Hikmet