- Kategori
- Dünya
Amerikan siyasetinin en belirleyici argümanı: öngörülebilir olmak

Dünya çapındaki Amerikan siyasetinin temel argümanlarını incelediğimizde karşımıza önemli bir kavram çıkar: Öngörülebilir olmak.Hatta ülke içi dışındaki görevlendirmelerde bile en çok dikkat ettikleri özelliklerden biri ve belki de en önemlisi öngörülebilir olmaktır.
Öyle ki devlet kurumlarına( CİA; FBİ) memur alırken, pilot veya komando adayı seçerken, uzay adamı yetiştirirken ilgili kişinin öngörülebilir olmasına büyük önem verilir. Çünkü kritik bir görev ve kritik anlarda ne yapacağı kestirilemeyen insanların küçük bir hatası tüm operasyonu tehlikeye atabilecektir. Sistemler, prosedürler önceden öngörülebilen personele göre yapılır. Kahramanlık bile olsa kişilerin önceden belirlenmiş bu süreçlerin dışına çıkması kabul edilemezdir.
Aynı şekilde uluslararası siyaset anlayışlarında da muhataplarının öngörülebilen kişilikler olmasına çok önem verir, bunu sağlamak için de ülkelerin içişlerine karışabilir ve hatta operasyon bile yapabilirler. Bu davranışlarının temel nedeni Amerikan çıkarlarıdır. Hiçbir yerde, hiçbir kimsenin , şimdi veya gelecekte bu çıkarları baltalamasını istemezler. Üstelik öngörülebilir liderin otoriter veya demokrat olması da önemli değildir. Yeter ki çıkarlarını engellemeyecek özellikte biri olsun.
Her yıl think tank kuruluşları, fütüristler öngörülemeyen kişi veya ülkeler veya olabilecek olaylar hakkında raporlar yazar kitaplar yayınlarlar. (Bkz.George Friedman, Gelecek 100 yıl)
Geçmişte de Amerikan çıkarları için tehlikeli görülen Adolf Hitler, Sovyet Yönetimi, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi gibi ABD karşıtı liderler öngörülemeyen işler yaptıkları için hedef alındı ve yok edildiler. Günümüzde de hedef alınan en belirgin öngörülemeyen kişi Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un olup her fırsatta ipi çekilmeye çalışılmaktadır.
Bu nedenle Almanya ve Japonya; geçmişte en büyük Amerikan düşmanı oldukları halde süper gücün bu özelliğini iyi tahlil edip, rasyonel politikalar takip ederek birer teknolojik ve ekonomik süper güç haline geldiler. Son yıllarda da Çin bu yolda olup "Günü gelene" kadar öngörülebilen bir politika izlemekte, teknolojik ve ekonomik kalkınmasını tamamlamaya çalışmaktadır.
Tabiatiyle bu tür politikalar hiçbir zaman teslimiyetçi veya uslu çocuk olma anlamına gelmez. Ülkelerin kendi çıkarları her zaman, her yerde önde olacaktır ama boy atıp bazuları gelişmeden mahallenin azılı kabadayısına kafa tutmak anlamına da gelmemelidir.