Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '17

 
Kategori
Öykü
 

Rusya'daki gurbetçiler

Rusya'daki gurbetçiler
 

Amca çocukları olan Ahmet’le Hasan asrın başından beri Odessa’da fırıncılık yapıyorlardı. Kendi memleketlerinde iş yapmak onları geçindirmeyince Karadeniz’in kuzeyini seçmişler, yad ellerde gurbete çıkmışlardı. İlk zamanlarda bir hayli sıkıntı çekmişler, işlerini yoluna koyana kadar, kuşaklarında getirdikleri bütün altınlarını harcamak zorunda kalmışlardı.

Ancak zamanla çıkardıkları ekmek halk tarafından tutulmuş, kazançları giderek artmaya başlamıştı. Rize’den getirdikleri altınları geri kazandıkları gibi bir iki fırın daha açacak hale gelmişlerdi.

Soğuk  bir ocak akşamı fırının üst katında bulunan bekarhanede oturup çay içiyorlardı. Bir süre memleketten konuşup hasret giderdikten sonra söz döndü dolaştı yine işe geldi:

- Böyle giderse en az beş yıl daha kalırız burada, dedi Ahmet gözleriyle karanlık sokağı tarayarak. Hasan da aynı görüşteydi:

- Neden olmasın ? Değil beş, on yıl daha kalabiliriz. Belki de burada evleniriz ha..

Ahmet gevrek gevrek gülerek çayları tazelemek için demliği almaya gitti. Tam bu sırada aşağıdaki karanlık sokak hareketlenmeye başlamıştı. Çılgınca koşuşan ayak seslerine küfürler, sert emirler karışıyordu. Derken silahların patlamasını, kurşunların havada vınlaması izledi. Hasan neler oluyor diye pencereye yaklaşınca amcaoğlu omuzlarına yapışıp geri çekti onu.

- Dur, ne yapıyorsun !

diye bağırdı

- Kendini öldürtmek mi istiyorsun?

Ertesi gün bizimkiler fırına alışverişe gelen müşterilerden dün gece neler olduğunu öğrenmekte gecikmediler. Son zamanlarda bütün ülkeye yayılan genel grevlerle iyice gerginleşen hava sonunda patlamıştı. Moskova’ yı alt üst eden Bolşevik ayaklanması Odessa’ ya da sirayet etmiş, gece sabaha kadar bir hayli kan dökülmüştü. Gerçi isyanlar her yerde bastırılmıştı ama buraların tadı tuzu yavaş yavaş kaçmaya başlamıştı. Bununla birlikte bütün işleri yüzüstü bırakıp memlekete de dönemezlerdi. Hele böylesine para kazanmaya başlamışken…

Bereket Bolşeviklerin 1905’teki bu ilk ihtilal denemesi çabuk bastırılmıştı. Çarın demir yumruğu tekrar geri gelmiş, her yerde olduğu gibi Odessa’da da asayiş yeniden sağlanmıştı.

Tabii bu durum en çok bizimkilere yaramıştı. Fırın sayısını ikiye, kazançlarını birkaç misline katladılar. O kadar ki biriktirdikleri paraların güvenliğinden endişe eder olmuşlardı. Acaba paraları nerede güvende olabilirdi? Akıllarına önce bankaya yatırmak geldi ama son zamanlarda bankalar ya soyuluyor ya da ateşli Bolşevikler tarafından el konmakla tehdit ediliyordu. Bu durumda ellerindeki manatı altına çevirip Rusya dışına çıkarmaktan başka alternatif yoktu. Bir gün Ahmet her şeyi göze aldı ve bütün risklerine rağmen; Odessa’dan  Trabzon’a giden bir tekneye atlayarak kuşakları altın dolu Türkiye’ye vardı. Limana varır varmaz da Osmanlı Bankası’na koştu bir kasa kiralayarak tek tek saydığı altınları birer birer kasaya yerleştirdi.

Bankadan çıkınca bir hayli hafiflemiş ve bir o kadar da rahatlamıştı.’’Buralara kadar gelmişken köye uğramamak olmaz ‘’ diyerek Rize’ye yelken basan bir takaya atladı. Biliyordu, Hasan biraz bekleyecekti ama köyden ayrıntılı haber aldığı için de sevinecekti.

Topu topu 40-50 mil olan Rize- Trabzon arasını taka tam on iki saatte alabilmişti. Akşamın sekizinde karaya ayak basmış, ancak karanlıkta köye çıkmaktan çekinerek sabahı beklemeyi yeğlemişti.

Gurbette sandığı oğullarını birden karşılarında gören ana ve babası sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Uzun süren bir sarılıp kucaklaşma faslından sonra anacığı naylanın arkasındaki ağaca beyaz asmaya koşmuştu. Karşı tepelerden birinde olan Hasanların evinden bu beyazı görecekler ‘’ Mühim bir haber var ‘’ diyerek koşup geleceklerdi. Beyaz iyi haberdi çünkü. Kara haber gelince hiçbir şey asılmazdı. Çünkü o zaten kara haberdi ve çok çabuk yayılırdı.

Rusya’ya dönüş için tekrar yola çıkarken anacığı arkasından bir bakraç su dökmüş ve hayır dualar etmişti. En son olarak da gönlündeki esas aslanı beyan etmeyi de unutmamıştı:

- Çabuk gelin uşaklar ha ! Çifte düğünle evlendireceğiz sizi. Yavuklunuzu fazla bekletmeyin.

Arkası dönük olduğu için muzipçe gülümsediği görülmedi Ahmet’in. Ama o çoktan yavuklusuna da uğramış ve sonuna kadar bekleme sözünü almıştı bile.

Çarşıya indiğinde Trabzon’a giden bir taka bulmakta gecikmedi. Bir de uygun rüzgar çıkıp taka hızlanınca keyfi iyice yerine geldi. Odessa’ya giden vapura zamanında yetişecekti.

Bacasından kapkara dumanlar savurarak Karadeniz’in kuzeyine doğru giden gemide kimler yoktu ki? Rızkını Rusya’da aramaya giden Karadeniz uşakları, tüccarlar, maceraperestler, Avrupalı gezginler ve diğerleri…Ahmet Rizeli bir hemşerisiyle yol arkadaşı oldu. Yol boyunca birlikte yiyip, birlikte içtiler. Odessa kıyıları uzaktan görününce Ahmet fırının adresini verdi :

- İş bulamazsan bize gel, dedi yol arkadaşına.

- Bir fazla işçiye her zaman yer vardır.

Limanı geçip fırına doğru yaklaştığında dükkan önünde bir kalabalık gördü. Yüreği güm güm, çılgın gibi insanları omuzlayıp öne geçtiğinde ilk gözüne çarpan şey; darmadağın dükkan çerçeveleri ve bir sandalyede yüzü sargılar içinde oturan Hasan oldu. Soluk soluğa amcaoğluna sarılarak,

- Neler oldu burada? diye sordu. Hasan’ın kan çanağına dönmüş göz bebeklerinde derin bir sitem vardı . Arkadaşına ‘’ Nerde kaldın? ‘’ der gibiydi. Kısık bir sesle:

- Bolşevikler… dedi.

- Fırına bomba attılar.

- Ama neden?

- Neden olacak? Biliyorsun sen de. Haraç istediler vermedik. Onlar da ceza kesmişler

bize.

Hiçbir şey demedi Ahmet. Sustu uzun bir süre. Hasan da susuyordu.

- Aldırma,  sen iyisin ya. Arkadaşlara bir şey oldu mu?

- Hayır, onlar içerdeydi. Olan bana oldu.

- Peki, bu işi yapanlar yakalandı mı ?

Hasan umutsuzca başını salladı

- Sanmam… Ortalık çete kaynıyor hangi birini yakalayacaklar?

O gün iki amcaoğlu karşılıklı oturup akşama kadar düşündüler. Ya artık tamam deyip buralardan ayrılacaklar, ya da her şeye göğüs gerip gittiği yere kadar gideceklerdi. Sonunda ikamet ettikleri yeri değiştirip kalmaya karar verdiler. Bu kararlarında halkın ve çevre esnafın da büyük tesiri olmuştu. Özellikle onların gelişiyle kara, çamur gibi Rus ekmeğinden mis gibi Trabzon ekmeğinin tadına terfi edenler çok ısrar etmişlerdi.

Ahmetle Hasan kalmasına kalmışlardı ama Rusya’da sular bir türlü durulmuyordu. Düzen bir kez bozulmuştu ya, Karadeniz misali çalkalanıp duruyordu. Baskı ve tehditler, adam kaçırıp fidye istemeler, sokak ortası cinayetleri gündelik olaylardan olmuştu. Bu arada da bomba ile gözdağı verdikleri bizimkilerden tekrar haraç istemişler, yine red cevabı alınca fırınlardan birini kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Bereket hep tedbirli olunduğundan kimse zarar görmemiş, bu badire de ucuz atlatılmıştı.

Ancak Ahmet’le Hasan’a gına gelmişti . ‘’Artık buralardan gitme vakti geldi ‘’ diyerek fırınları haraç mezat satılığa çıkardılar. Yahudi bir tüccarın ölü fiyatına razı olup, binbir güçlükle bulabildikleri bir Trabzon vapuruna atlayıp yurda döndüler. Beraberinde getirdikleri son altınları da Osmanlı Bankası’na emanet edip, güle oynaya Rize’ye gitmek üzere bir takaya atladılar.

Tekne limandan çıkıp Boztepe önlerinden Rize’ye doğru açıldığında, birbiriyle kucaklaşan engin mavilikle yeşilliğe bakıp,

-Oh be ! Memleket gibi var mı?

diye göğüs geçirdiler.

- Havası bile bir başka oluyor canım.  

                          

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..