Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

An be an düşünürüm...

An be an düşünürüm...
 

Keşke böylece masum düşüncelerin esiri olsaydı yüreğim... Bir şekeri ve pamuk helvayı düşünseydim...


Ne hayellerim oldu benim de hayatımda,

Gerçekleşme ihtimali varken gerçekleştiremediğim, hep ötelediğim... Sebeplerini bazen benim bile bilmediğim,

Dönüp de arkaya baktığımda, aslında, hayallerimi ertelerken zamanın hızlıca akıp gitmesine de seyirci kalmışım...

Tek başıma bir film izler gibi kalabalık ama tek...

Vakit geçmiş, (zam)an akmış hayatımdan...

Aynalarla dosttum hep gönül yaşımı gizledikleri için... Ama gönül yaşım da hızlı hızlı akıyormuş ve ben yaşlandığımı hissettim... Engel olamayacağım bir biçimde... Beden yorgunluğundan çok, gönül yorgunluklarının bezmişliği var üzerimde... Hadi sonbahar diyeceğim, Eylül diyeceğim... Herşeyde mevsimlere ve aylara yüklenmez ki... Tamam Sonbahar'ın hüznü de var.. Doğanın canlılığından eser kalmamış... Döküyor yapraklarını erken erken...

Benim de bu hüznüm dalların yapraklarından ayrılışlarındandır bazen... Tutunabilme çabasıdır... Ümitsizce direnme... Rüzgarlara, yağmurlara kopacak nice önümüzdeki fırtınalara karşı... İzlediğim çok düşüşleri olmuştur yaprakların... Yüreğimden düşmüşcesine içimi sızlattığı... Hatta çok eskilerde okuduğum O. Henry’nin "Son Yaprak" adlı öyküsü…  Şahanedir gerçekten. Bakın şimdi. Şöyle bir hikaye… Beni çok etkilendiren ve hüzünlendiren: "Hasta yatağından ağaçların üzerindeki yaprakları izlerken, sevdiğine, gün gelecek ağaçta tek bir yaprak kalmayacak ve ben bu hayattan gidECEM diye iç geçiririken geçen zamanla yaprakların düşmemesi ve tek bir yaprağın hep orada olması ... Yaprak çok uzun zaman önce düşmüş olmasına rağmen sevdiğinin yaprağı dala yapıştırması" olayı beni çok etkilemişti... Burada sevgiye yakışan hiç bir sıfatı yakıştıramamıştım tek tek denememe rağmen..

Sevmek fedakarlık mı? Sabır mı? Şefkat mi? Acıma mı? Güven mi? Sadakat mı? Belki de tümü ve sayamadığım "en" ler; "en"... "en"... "en"...

Sanırım bu sevmenin "en" derin hali... Hangimiz gönlümüzdeki yaprakların düşmemesi için bu kadar gayret gösteriyoruz ki?

Zaman;

Hani herşeye çare ya! Ayrıldığımızda bir boşluk hissederiz ya! İşte zam(an) bu boşluğu ne kadar doldurabilir...? Bunu düşünürüm bazen...

Zam(an)ın boşluğu doldurması nasıl bir şeydir...? Boşluk mudur zam(an)ı dolduran bilinmez... Ama (an)lar zaten zam(an)ın içinde... Yine de kaybetmek istemem sevdiklerimi bu şekilde gönlümde...

Tercihlerinde veya tercihsizliklerinden dolayı yargılamam... Gönlümdeki dalıma sıkı sıkı tutmasını sağlarım hiç düşünmeden... Acısını bilerekten...

Sevgi ve aşk denen şey böyle bir şey! Dört Mevsim'in karışımı bence...
Hangi mevsim'i birbirinden ayırırız... Ayrı güzelliğini bunca içimize sindirerek yaşarken...
Belki de farkında olmadan sevmekle birlikte bağlanma isteği, benim olmalı arzusu ve en kötüsü ona olan alışkanlıklarımız ayrılığımızdaki bizde etkili olan acı hissi...
Yaşadıklarımızdan çok, nasıl onsuz yaşayamayacağımız korkusudur bizi üzen.. Bunu düşünmek... Sebeplerden çok sonuça odaklanmak...
Genede kış ayına karşı soğukluğum, hayatımdaki en anlamlı şeylerin kaybolmasına vesile olduğu içindir. Tüm sevdiklerim nedense hep bir kış mevsiminde terk edip gitmiştir beni, içimi en çok ısıtacakları zam(an)larda...
İşte bu zam(an) akışlarında yerine koyamadığım cümlelerim dökülüyor...
Sevmenin sevilmemenin ayrılığın... Gönül ayrılığı değil ki bu...

Ayrılırken bile

Bilirsin(iz) az çok yaşanacakları...

Yönleriniz ayrı olsa bile yollarınızın bir gün bir yerde kesişebileceğini...

Duyduğunuz pişmanlıkla hayatınızdaki boşluklar dolmamışsa

Ve en önemlisi sevginiz ilk günkü gibi taze ise gene eller birleşir hiç ayrılmamacasına daha bir özlemle... 

 
Toplam blog
: 227
: 543
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

Fazla söyleyecek bir şey yok herkes gibiyim. Artık... Bazı acılar faydalıdır. Önce üzer, sonra he..