Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Anadolu ve Kafkaslarda Sosyalizm-8

Emek sermaye çelişkisi ile bilim siyaset çelişkisi arasında ne gibi bir bağlantı olduğuna çok kafa yoruldu. Siyaset, yönetim bilimi olduğuna göre ve politika ise kandırma aldatma eyleminin ikna etme sanatı kılıfıyla ehlileştirilmişidir.

Daha 1888 yılında Amerikan işçi sınıfı büyük eyleminden (madenci grevi) gözü korkan sermaye, konuyla ilgili olarak bilimsel çalışmalar yaptırarak işçi sınıfı hareketinin dolayısı ile sosyalist bilincin yükselişini kırmak için, milis kuvvetleri saldırısının yanında bilim adamları ile karşı propaganda geliştirdi. Emperyalist güçler (Siyonizm) mason ve benzeri örgütlenmeleri devreye sokarak buralarda kontrol altına alınmış bilim adamlarına! Sözde bilimsel çalışmalar yaptırarak, sosyalist hareketin felsefi arka planına kendi emellerine hizmet edecek eklentiler yerleştirdiler. Hala bir teori olmaktan çıkamamış ve bilimsel somut sonuçlara getirilememiş olan ve kendiside bir mason olan Darvin’in evrim teorisinin savunması ve Dünyaya tanıtımı işçi sınıfına yüklenmiştir.

1789 Fransız devrimi diye anılan hareketin sonuçları sanayi devrimine dönüşürken, Avrupa’da başlayan “Tanrı öldü” girişimi varoluşçu akımla birleşince pozitivizm oldu. Oysa 1789; halk egemenliği ve laikliği getirerek, kiliseyi kendi olması gereken çizgisine getirmek, kiliseyi mezhep savaşları, engizisyon trajedisi çıkmazından çıkarmayı sağlamaya yaramıştı başlangıçta. 1789’la Cumhuriyet gelmişti. Halk kavramı gerçek tanımını bularak, tanrısallaşmış kişi ve kurumlar eşit birey anlayışı ile yer değiştirmişti. Yüz yıllardır süren mezhep savaşları, Kilisenin engizisyon zulmü, Kilisenin bilime müdahalesi dönemi kapanınca yüreklenen Avrupa “Tanrı öldü” sloganı ile pozitivizm akımını öne çıkarmıştır. Bu akım; varoluşçu felsefi anlayış ve evrim teorisiyle birleştirerek, Dünya düşünce tarihine yeni bir yaklaşım getirdi.

Bu yaklaşımın üretiliş dönemi ve savunmasının yüklendiği siyasi hareketin işçi sınıfı hareketi ve sosyalizm olması tesadüf olamaz. Ayrıca bu düşünüş biçiminin üretildiği çevrelerin yapısı bir araya geliş biçimleri anlaşılmaya çalışıldığında, bu akımın Marksizm’e bağlanmaya çalışılması daha kolay anlaşılacaktır. Bu gün sosyalizmin ve işçi sınıfı mücadelesi kırılmış, sulandırılmış, saptırılmış durumdaysa bu gelişmeler yeterince analiz edilmemiş ve bu konuda kafa yormuş yeterince akademisyen olmadığındandır.

Bu bağlamda Georges Politzer dışında akademik sosyalistin adına rastlamıyoruz. İşte bu nedenle Avrupa halkları ve Avrupa kıtasında meydana gelen sosyolojik dönüşümler; bu kıta halklarına özgün sosyolojik süreçlerin ürettiği demokratik ve hukuksal kazanımlar tam bir şablon gibi ülkemize ithal edilmiştir. Tarif edilirken ve uygulamaya konurken, Avrupa’nın yaşadıkları örneklenmiştir. Oysa bizim halkımız, ne Avrupa’nın mezhep savaşlarını yaşamış, nede Avrupa gibi yarı Tanrısal derebeyleri döneminden geçmiştir.

Osmanlı Devletinde toplumsal yaşamı düzenleyen sistemde; ne engizisyon, nede başlı başına dinin müesses bir ticaret kurumsallığı vardı. Genç cumhuriyetimizin laik olması gerekirken, bu laikliğin Avrupa’da uygulanan önlemleri getirmesi hukuksal anlamda laikliğin evrensel işlevinden uzaklaşmasına yol açmıştır. Zaten Ülkemizde yerleşik kültürel yaşamda laikliğe aykırı bir gelenek olmamıştır.

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..