Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '13

 
Kategori
Güncel
 

Anılardan 10 Kasım’a Atatürk’ü anmak

Anılardan 10 Kasım’a Atatürk’ü anmak
 

Yıl 1987. Lise yılları. Her yıl olduğu gibi on kasım telaşı. Atatürk'ü anma törenlerinde etkinlik görevlerinin dağılımı.

Okul etkinliği olup da görevlendirilmediğim bir etkinlik olmamıştır. O törende de yine görevlendirilmiş bu etkinliği yürüten öğretmenlerle çalışmalara katılıyordum.

Kişi yedisinde neyse yetmişinde de odur derler ya aynen öyle.

Hep asi bir yanım yanlışa karşı gözü kara bir duruşum olmuştur.  Öğretmenlerimin bana verdiği sıradan bir şiiri onların istediği gibi okumayı içime sindiremediğim için bu görevde de bildiğimi okudum her zamanki gibi.

Onların verdiği şiire çalışır gibi görünsem de kendi seçtiğim şiirle hazırlandım o güne. Kafamda o güne ait başka planlarla.

Atatürk’ü sevmek onu anlamak ve onu anlatmakla birebirdi benim içimde. Daha o yıllarda buna inanıp bu doğrunun dışına da çıkmadım. Dayatma sevgilerin elde patlayacağını o günlerin aklıyla bile taşıyordum bugün geldiğimiz yerde de görüyoruz zaten dayatma bir sevgi nelere mal oldu.

Atatürk'ü anıyoruz, onun bayramlarını kutluyoruz, okullarda törenler yapıyoruz sözde ama bir uğultu tören bitse de evlerimize kaçsak diyen öğretmen ve öğrencilerle yapılan kutlamalar ikiyüzlü sahte duruşlar. Andık mı andık, kutladık mı kutladık mantığı içinde.

İşte daha o yıllarda bu ikiyüzlü duruşun farkındaydım belki de Atatürk sevgisini yüreğimde çok fazla hissettiğim için bu sevgiyi herkesin duyumsamasını istiyordum bilmiyorum.

Ama bildiğim o an bunu herkese nasıl hissettireceğimdi kafamda tasarladıklarımı uygulamam için öğretmen müdür engelini aşmam yeterliydi. Bunun cezası var mıydı varsa da umurumda mıydı?

Dedim ya inandığım doğrunun peşinden giderken geleceklerden korkmadım hiç dünde öyleydim bugünde. Yarında öyle tek isteğim.

Her neyse o gün geldi ve çattı. Atatürk'ü anacağız 10 Kasım. Herkesin görev dağılımı sırası belli.

Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, müdürümüz, müdür muavinlerimiz bir de o güne özel ne enteresan ve tesadüftür ki konuklarımız müfettişler.

Onların olduğunu bilmesem de dedim ya her şeyi göze almıştım bir kere. İkiyüzlü mecburi anma törenlerine son veremesem de sadece bir gün bile, bir an bile olsa onu neden sevmek anlamak gerektiğini kalplere gerçekten işleyecektim.

Herkes yerlerini aldı saat dokuzu beş geçe siren sesleriyle başlayan saygı duruşu anonsu yapılır yapılmaz ben elimde okuyacağım şiirle pistin ortasına daldım ve o sessizlikteki saygı duruşunda Atatürk'e  ağıtımı mikrofonsuz kalabalığa okumaya başladım.

Kimseye danışmadan, kimseye sormadan yasak olan zamanın içinde yüreğimden gelen yakarışı da ardıma alarak.  Sirenler susup saygı duruşundan İstiklal Marşı’nın başlamasına kadar geçen o kısacık anda şaşkınlıktan başka hiçbir şey yoktu alanda. Ne bir müdahale ne bir çıt. Müdür muavini küçük bir esle İstiklal Marşı’nı başlattı ama şiirin bitmediğini benim alanı terk etmeyeceğimi de anladı.

Ben hala orta alanda dikilirken Müzik öğretmenimiz İstiklal Marşı’nı başlattı. İstiklal Marşı bittiği anda aynı yakarışla devam ettim tek fark benzerlerinden İstiklal Marşı’ndan sonra alana hakim olan hareketlilik uğultu kıpırdanmalardan eser yoktu. Saygı duruşunda ki sessizliğin aynısına birde göz yaşları karışmıştı.

Yüreklere anlıkta olsa dokunmuştum bunu biliyordum okul törenlerine hakim olan uğultudan eser yoktu çünkü. Herkes okuduklarıma odaklanmış yakarışıma ortak olmuştu.

Şiiri Atatürk'e yakılan ağıtı ona saygı adına çalınan sirenlerle başlatmış İstiklal Marşı’ndan sonra devam edip yine aynı yürek atışlarıyla dinletmiş bitirmiştim.

Ama alanda şiiri bitirmemle başlaması gereken hareketlik yerine bir şaşkınlık ve gerçek kaybetmenin verdiği hüzün vardı.

Çok uzun sürmeyen şaşkınlığın ardından benim alandan ayrılmamla arkamdan organizasyonda görevli öğretmenlerim ve müdürümüzle muavinlerimiz geldi.

Kızgınlardı ama üzüntüleri ve onlara hissettiklerim daha ağır bastığı için ikilemde yanımda almışlardı soluğu ama ne diyeceklerini de bilmiyorlardı.

Onların ardından gelen müfettişe “öğrencimiz bizim bilgimiz dışında gerçekleştirdi” gibi başlayan bir cümleyle sözü alan müdürümüzün sözü ağzında kaldı.

Durumu yine denetime gelen müfettiş kurtardı. Beni gönülden tebrik ederken cesaretimi de takdir etti. Yönetime de iki yüzlülük dersi verdiğim için beni anlamalarını öğütledi.

Yıllar geçtiği için birebir sözcükleri hatırlayamıyorum ama özetle yaşadığımız tablo buydu. Program kaldığı yerden devam ederken bıraktığım etkide hem hafızalara kazındı hem de uzun bir süre kaybolmadı.

Bir ilkti yaptığım, sonra tekrarı olmasın uyarısı da aldım takdirin yanında aba altından. Hani biz Atatürk’ü seviyoruz, Atatürk’ü anıyoruz ya sözde ama yasakların içinde dayatmalarla göstermelik sevgiyle bugün yeter isyanında sevmiyorum haykırışlarını duyuyorsak eğer işte bu yüzdendir.

Ben henüz rüştünü kanunen doldurmadığım o yaşta onu gerçekten anlamadan sevmenin anlayarak sevmekle arasında ki farkı göstermek istemiştim herkese. Ama bundan bile rahatsız olan aynı zihniyet Ata’yı, Atatürk'ü seviyoruz anıyoruz hikayeleriyle hep kandırdılar bugünlere getirdiler. Şimdi kim gerçek kim yalan bilmeden aynı iki yüzlükle ona saygısız tavırların şuursuz dışa vurumlarını yadırgıyorlar. Oysa en büyük suçlu kendileri. Sevgisiz sevgi naralarıyla umduğunuz medet onu sömürmenin son çırpınışlarıdır. Keşke onu anlayarak gerçekten gösterişsiz katıksız sevseydiniz. Dayatmalarla sevmeye zorlamasaydınız.

Üzgünüm Atam senin için yaslara bürünen sahtekarlar seni anlamaktan hep acizdiler yine acizler keşke yine anlıkta olsa yüreklere o gün ki gibi dokunabilsem…

Ve çok çok değerli öğretmenim "zaten sessizliğinden bir şeylere itiraz etmeyişinden bir işler karıştıracağını biliyordum yine kendine yakışanı yaptın sana izin vermeselerdi de bu düşünceni yapmak için ben izin verirdim. Bir ilki yıktın hepimize de ders verdin" demişti.

Başını ağırtacağını bile bile gözünü kırpmadan.

O kulaklarımda hep çınladı unutmadım ve her on kasımda o güne özlem duyarım geldiğimiz yerde birilerinin bu ikiyüzlü duruşu tekrar hatırlatıp ders vermesini dilerim.

Atatürk’ü sevmek onu anlamaktan geçer onun ilkelerini parçalayarak kullanmak sonrada ben Atatürkçüyüm diyip onun huzurunda ya da onun için saygı duruşunda durmak bu ikiyüzlü tavır içinde kendinizi rahatlatmaktan başka bir şey değildir.

Bu tavrınızla CHP’li olmuşsunuz, MHP’li olmuşsunuz ve diğerleri olmuşsunuz kaç yazar. Söyledikleriniz aynı Atatürk'e duruşunuz gibi kimliksiz kalır. İnandırıcılıktan uzak severken öldürmek gibi…

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..