Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '08

 
Kategori
Öykü
 

Ankara

Ankara
 

Ankara’ya ilk gittiğimde Ankara ile ilgili en güzel şiiri ben yazacaktım. Sonra sonraları Ankara ile ilgili bir öykü yazmaya da razı olmuştum. Ankara’ya seninle birlikte gitmiştim. Bedenen orada değildin ama ruhumda tamamen sen vardın.

O günlerde Ankara, demir yollarında yürüyen araçların çıkardığı sesler ve sonbaharın serinliğinde sarı yaprakların kapladığı sokakların birleşimiydi benim için. Yazarkasa seslerinin tanıdıklığında, önceki bir karanlık şehrin izleriydi bana düğüm düğüm sokakları arşınlatan.

Kaldırımları adımlarımla bitirirken ellerini ellerimde düşünüyordum. Derince içime çektiğim nefeslerin dumanlı ayazında göğüs kafesimi dolduruyordun olanca varlığınla. Kitap satan dükkanların saman kağıda basılı romanlarında izlerini takip ediyordum, parmaklarımla takip ettiğim satırlarda.

Ankara soğuk, sokaklar sensizdi. Telefon kulübeleri benim için bir sığınak olmuştu. Telefon numaranı her çevirdiğimde karşıma çıkan mekanik ses Ankara’nın ayazından daha dostça değildi bana.

Telefonun ucundaki anons adını her söylediğinde yaşadığın buharlı şehre daha yakın hissediyordum kendimi. Ankara’nın soğuğu ılıklaşıyor, mekanik bir kavuşmaya teslim ediyordu kendisini.

Telefon kulübesini her terk ettiğimde yüzüme vuran soğuk hava çabucak siliyordu içerideki ılıklığın izlerini üstümden. Yeni avutulmuş çaresizliklere yakalanmamak için dikkatlice atıyordum adımlarımı kaldırımlarda yürürken.

Kaç günler, kaç aylar, kaç yıllar geçti. Ankara hiç duruşunu değiştirmedi. İnsanların içinden onlara hiç hissettirmeden ve onları hiç hissetmeden geçtim durdum aylarca.

Denizi olan bir şehirde kavuşmaktı hep özlemimiz. Islak sokakların, serin akşamların dinginliğinde el ele, diz dize oturmak, öylece durmak, hiçbir şey yapmamak hep durmak, bütün atmosferi varlığınla doldurmaktı isteğim.

Günler, aylar, yıllar geçtikten sonra Ankara’dan ayrılırken hala yazamamıştım Ankara’yla ilgili en güzel şiiri. Geçip gittim denizi olan bir başka kente doğru.

Artık göğüs kafesimi dumanlı ayazlar değil, tuzlu ama paslı bir hava dolduruyordu. Tuz ve pas göğüs kafesimin içinde usul usul birikiyordu.

Şimdi deniz vardı ama bana ait değildi, ben de ona.

Tuzun ve pasın acımasızca silmeye çalıştığı ayak izlerinin yitikliğinde anladım, ben seni Ankara’da, Ankara’yı sende sevdim.

 
Toplam blog
: 24
: 8110
Kayıt tarihi
: 27.07.08
 
 

Yazının icadından bu yana her insanın içinde bir parça da olsa var olduğuna inandığım yazma isteğimi..