- Kategori
- Aşk - Evlilik
Anlat babaanne ölümsüz aşkını
Yıl 1916. Evlendikleri gece görmüşler birbirlerini. Damat odaya girmiş. Kocasının geldiğini anlamış gelin. Ayağa kalkıp yüzgörümlüğünü almış. Yüzünü açmış. Kız ondördü, oğlan onbeşindeymiş henüz. Evcilik başlamış.
Savaş yılları, yokluk yıllarıymış. Hayat o kadar zor, o kadar zormuş ki ekmek elden su göldenmiş. Yaparsan karnın doyar, taşırsan su içermişsin. Hayat o zaman da ortakmış. İkisi de tarlada çalışmış, ikisi de yorulmuş. Birbirleriyle sadece; odalarında, yatsıyla sabah ezanı arasında ki vakitte konuşabilmişler. Çünkü zaman o zamanmış. Kendilerine ait bir evleri yokmuş. Ama hep bir yastığa baş koymuşlar. Ve her şeye rağmen hiç ayrılmayı düşünmemişler.
Masal gibi değil mi?
Yıl 2006. Herkes eşini kendi seçiyor, herkes sevdiğiyle evleniyor. Hayat müşterek deyip eşler çalışıyor. Savaşta yok. Yoklukta yok. Velhasıl kötü şeyler yok iyi şeyler çok. Zaten anlatırken bile masalsı bir tat yok.
Bir uzun yastık elime geçti.Yan yana iki tane çukuru vardı düzelmeyen. Önce gülümsetti sonra düşündürdü.
Ne zaman ki yastıklar ayrıldı, hayatlarda ayrıldı. Kimse kimsenin soluğunu duymadı, yorgunluğunu anlayamadı.
Ne dersiniz babanemin uzun süren evliliği uzun bir yastığın kerameti miydi?