Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Anneden kızına miras -5

Durumu kurtarmak için herhangi bir girişimde bulunmuyor, ne Mine’yle ve yandaşlarıyla çatışmaya girmeyi göze alamıyordu, susuyor, alışılmış düzeninde işe gidip geliyordu. Söylenenlere cevap veremiyordu, ne diyebilirdi? 

“Evet ben karımı aldatıyorum, çünkü mutsuzum, yaşadığım hayat bıkkınlık verici, ailem üzülsün istemedim, böyle olsun istemedim, onları çok seviyorum ama beni anlayın lütfen” dese onu anlayacaklar mıydı? 

O da korkuyordu, çocuklarının karşısında kendini kötü hissediyor, gözlerine bakamıyor, utanıyordu. Mine’nin kederli ve çökmüş yüzünü görmekten ızdırap duyuyor, ellerine sarılıp,  

“çaresizim, beni affet, bunu neden yaptım ben de bilmiyorum, seni kırmak, incitmek istemedim, benim için çok değerlisin” demek istiyordu. 

“Ben de insanım, hata yapabilirim, birilerini üzebilirim, bana hata yapma hakkı ver ne olur, hata yapmama izin ver lütfen” diye dizlerine kapanmak istiyordu. 

”Beni bu kadar ağır yargılamayın, beni yok saymayın, lanetlemeyin, istemiyorsanız hayatınızdan çıkarın ama hiç olmamışım gibi, olmamalıymışım gibi bakmayın bana, ben buradayım, bütün varlığımla buradayım, sokağa atabileceğiniz bir çöp değilim” diyerek haykırmak geliyordu içinden. 

Sedat’ın henüz algısının göremediği şey ise her hatanın bir bedeli olduğuydu. Toplumsal ahlak, kurallarını koymuş, yasalarını belirlemişti, yüzyıllardır bu böyleydi ve Sedat için gelenek bozulamazdı. Aile kutsaldı, kutsala ihanet etmiş, üstelik bunu gizleyememiş, beceriksizlik edip eline yüzüne bulaştırmıştı. Gelenekte, ibadet de gizliydi, kabahat de, bunu nasıl bilmezdi. Sorgucular, yargıçlar, cellatlar hazır beklerdi her zaman her köşe başında, her camın arkasında, her karanlık sokağın köşesinde. Bu yasa kimseyi kayırmaz, hiç kimseyi hoş görmezdi, düzen bozulmamalıydı. 

Doğa zayıf olanı, bütüne uyum sağlamayanı sevmez, hastalıklı tohumu kendi içinde eler ve soyunun devamına izin vermez. Güçlü ve sağlıklı olan, zayıfın yaşam alanını ele geçirir, onun toprağını, suyunu, havasını sahiplenir. Kökleri hızla yayılır ve geniş bir alanı kaplar. Doğa ondan yanadır. Hasta ve yaralı hayvan tek başına yaşayamaz, eğer dışarıdan birileri onu iyileştirmezse, doğa koşulları içinde ya ölür ya da diğer hayvanlar tarafından parçalanır. 

İnsanın toplum yaşamına ait yasaları ise güya gelişmiş ve insanı korumak üzerine biçimlenmiştir. Korumak kavramı, düzeni korumakla eş değerdir.Düzen kimileri için iyi kimileri için kötüdür. Düzen soyun devamından, mirasın tek elden, nesilden nesile geçmesini öngörür ve nesli bozan hastalıklı ve kötüdür. Toplumun izin vermediği tüm ahlak dışı eylemler nesli bozar, “temizliği ve saflığı” zedeler. “Temiz ve saf” toplum, çoğunluğun karar verdiği kurallar ve yasalarla toplum düzenini sorgular, yargılar, cezalandırır. Bu cezalar ait oldukları dönem için haklı görülse de aradan geçen zaman çoğunu yaşamın dışına itmiş, yeni yaşam düzeni kendi kurallarını da beraberinde getirmiştir. Engizisyon döneminde ateşe atılan “yıldız bilimciler”, “büyücü” addedilirken, şimdi toplumun en değerli meslek sınıfına girmişlerdir. Her gün medya da arzı endam ederek, toplumun her kesiminden insanın yaşamını yönlendirebilmektedirler. 

Sedat , tüm bıkkın ve bunalmış erkeklerin yaptığını yapmış, aslında bir nevi o da ırkının geleneğini tekrarlamıştı. Ait olduğu sınıfa mensup erkekler için bu yapılabilir, gizlenebilir, kontrol altında tutulabilir bir eylemdi, toplum bunu görmezden gelirse ki bu yapanın becerisine bağlıydı, affedilebilirdi de. Sedat gizlilik geleneğini çiğnemiş, feodal yasaların, erkeğin tam otoritesinin işlemediği kendi aile yapısı içinde, modern ailenin onurunu zedelemişti. 

Sedat kendi “büyük” günahının içinde kıvranır bir çıkış yolu ararken, Mine bu kez de türbeleri geziyor, adaklar adıyordu. Başına örttüğü eşarbıyla, gizlemeye çalıştığı ojeli tırnaklarıyla, dualar ediyor, az da olsa ferahlamış olarak eve dönüyordu. Sedat’ın hala esrarlı geç gelişleri, toplantı bahaneleri, iş gezileri devam ediyor, evde olduğu günlerde de iğreti duruyordu. Mine anlıyordu, hala o kadınla görüşüyordu. Vazgeçmemişti, vazgeçmeye de niyetli görünmüyordu. 

Mine ne yapmalıydı, mine mutlaka bir şeyler yapmalı, elini çabuk tutmalıydı. Eski hayatını geri istiyordu, Sedat’ı ona itaat ettiği günlerdeki gibi geri istiyordu, çocuklarının şımarık neşesini, komşularının imrenen bakışlarını geri istiyordu. Gücünü, kontrolünü, hükümranlığını, kontrol etmenin huzurunu geri istiyordu. Bunların hiçbirinin içinde mutluluğa ait tek zerre duygu yoktu. Mutluluk neydi ki, biliyor muydu? Sedat’ı gerçekten seviyor muydu?Bu sorularla hiç yüzyüze gelmemiş, zihninde bunlara cevap arayacak hiçbir durum yaşamamıştı. Alışkanlıklarının verdiği güvene sığınmış, sağladığı düzenin çatısı altında kendince mutlu yaşamıştı. Yaşamaya da devam edecekti, ne yapıp edip kocasını “yola” getirecek” diğer kadına tercih edilmenin acısını çıkaracaktı. 

“Tercih edilmek” kadının en büyük kabusu oldu hep, ” bir başka kadına tercih edilmek”. Erkeğin ihanetinde asıl kıyamet burada yatıyor. Her kim ki başka bir kadını, karısına, sevgilisine “tercih eder” en acımasız intikam senaryolarının hızla hayata geçeceği, erkeğin tüm yaşamı paramparça olana kadar da bitmeyecek bir savaşın başlangıcıdır. Kim ne derse desin, bu böyledir. Affeden kadın yoktur, erkeğin cezasını verip rahatlayan kadın vardır, cezanın derecesi affedilme sürecini belirler. Bazen bu ömür boyu sürebilir, bazen de birkaç ay. Siz erkekler, bir kadına ihanet edecekseniz, fersah fersah uzaklara kaçın, sakın sevimli gülüşüne, “seni seviyorum, bu bir sefere mahsustu, bir daha olmayacaksa affettim, bir günlük bir şeydi değil mi canım” gibi kandırmacalarına, “çok acı çektim ama döndün” diyerek gözyaşı dökmelerine inanmayın. Bu sözler sizi cezanızı çekmeye hazırlamanın ilk adımıdır. 

“Tercih eden” erkek isterse çirkin , göbekli, kel ya da kaba saba olsun, bir kıymete biner ki, paha biçilmez elmas muamelesi görür bu kavganın içinde. Taraflar üstünlüğü elde tutanın kendisi olduğunu ispatlayacak her yolu denerler. Bir süre sonra ihanet iki kadının karşılıklı savaşına dönüşür ki bu erkek için nekahat dönemidir. Bu dönemi akıllıca değerlendiren erkek, eğer kadınlardan birinin tarafını tutmazsa, yara bere almadan kurtulur ve ilk sahibine arınmış olarak döner. O masumdur, kandırılmıştır, ne yapsın ortalık “piranalardan” geçilmiyordur, “dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek peşinden gitmez” atasözleriyle evindeki koltuğuna döner. Zafer kazanan eş, işte o zaman intikam ateşini yelpazesiyle harlandırır. 

İntikamın bin türlü çeşidi var, önce erkeğin parasını çarçur etmekle başlanır, ”ben yemedim yıllarca, o elin kadınlarına yedirdi” tesellisiyle çarşıda pazarda ne bulunursa alınır, erkek borca boğulur. Ağzını açmaya kalktığında ise “hatırlatma şimdi o günleri” deyip susturulur. 

Her fırsatta başkalarının, özellikle de erkek arkadaşlarının ve ailesinin yanında aşağılanır ki tam bir sünepe olsun. Çocuklarının yanında sözü kesilir, artık hiçbir şey için ondan izin alınmaz, söz ve karar hakkı ortadan kalkmıştır.”Bunu o haltı yemeden önce düşünecektin” cümlesi böyle durumlara cuk oturur. 

Kadının evde sesi daha gür çıkar, sabah kahvaltıları artık sadece pazar günlerine özeldir, o işe giderken eş mışıl mışıl uyur. Gömleklerini kendisi ütüler, pantolonları temizlemeciye verilmez, makinaya atılır. 

Eğer yedek bir televizyonu yoksa kumandasını da kaybetmiştir, eşinin izlediği “gözyaşı pınarı” dizileri izlemeye mahkumdur. Gazetede bir sayfaya fazlaca baksa, neye baktığı kontrol edilir, çıplak kadın resmi olan sayfaları hızla geçmesi gerekir.telefonu öyle olur olmaz çalmamalı, eve gelince ortaya bir yere bırakılmalıdır. Eş telefonu alıp kontrol edebilir, mesajlarını, arama kayıtlarını tek tek inceleyebilir. Bu cezalar kadının zeka ve yeteneğine göre çeşitlendirilebilir, dozu ve miktarı ayarlanabilir.Son bulması da yine kadının vicdanına kalmıştır, bazen erkek yaşlandıkça intikam daha da ağırlaşır.. 

DEVAM EDECEK 

 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..