- Kategori
- Anneler Günü
Anneler Günü

Annem, yayla evinin bahçesinde.
Bugün günlerden 10.Mayıs.2009. Yerkesik’te sık sık belediye hoperlöründen ilanlar duymaktayım. Anneler Günü’nde tüm anneleri kutluyoruz, diye.
Ben de evdeyim. Her gece olduğu gibi dün gece, biraz geç yattım. Saat gecenin 02’sine vurmaktaydı.
Elimde Bir Alman Albayın Anılarından Çanakkale kitabı vardı, biraz elimde kaldı ama, dün gece bitirdim. Kitabı okumak istememin nedeni, bu perspektiften bilgilerime yeni bir bilgi ekleyebilir miydim? Ancak, kitabı gerek bu yönde, gerekse de anlatım yönünden pek başarılı bulduğum söylenemez.
Savaş yıllarına katılmış, cephelerde bulunmuş. Bu cepheden Çanakkale. Şimdi elime yeni bir kitap aldım, okumak için.
Kitabı geçen yıl 28. Mart.2008 ‘de satın almışım. Turgut Özakman’ın “Diriliş”i . Biraz önce önsözünü okudum. Çok gerçekçi bir anlatım ve bu anlatım için o anlar, Çanakkale savaşını yaşamak ve özümsemek gerektiğine inanmış yazarı Turgut Özakman. Şu Çılgın Türkler çok başarılı bir kitaptı. Diriliş’te öyle başlıyor. Bu kitap Cumhuriyet’le devam edecek galiba.
Annem. Evde oturmuş beni bekliyor. Kahvaltıya biraz geç kalktım. Biraz önce de öğle yemeğini hazırladım önüne koydum. Yemek arası ilacı var.
Epey rahatsızlıkları var. Şeker, tansiyon. Mide, idrar iltihabı sürekli var. Bir grup şeker hapı bunu yaratıyor. Ancak, yemeğini yiyecek ve kendi ihtiyacını karşılayacak kadar hareket ediyor. Yaş sürecine bağlı olarak beyinde küçülme başladı birkaç yıl önce. Bununla ilgili hapı var. Bilinci yerinde. Gayet iyi. Yemeklerimiz perhizli onun sistemine göre, tuzsuz gramla ve saatli. Ben de öyle alıştım dışarıda yiyemiyorum , yağlı, tuzlu ve salçalı geliyor, ağır geliyor yiyecekler.
Biraz önce onu yanaklarından öptüm ve sarıldım, kokladım. Üşüdüğünü söyledi. Biraz sonra ısınırsın hava güzel, dedim.
Ben ona bir şeyimi anlatmaya çalıştım. Diş ve ağız sağlığım ile ilgili.
Annem 1926 doğumlu. 83 yaş sürecinde. Ve benim okul yıllarımda. Erkenden kalkıp ders çalışmam için, mutfaktaki teneke sobayı yakardı. Sonra kahvaltımı hazırlar, ekmeğimi kızartırdı. Ve, akşam yiyeceğim en çok neyi seversem, onu yapmasını isterdim. Erkenden ders çalışma alışkanlığım vardı sabahları, sonra kahvaltı ederdim. Ne çok zahmetim vardı.
Yazın yayla evimizde otururuz. Kışın kışlık evimizde. İki evimiz arasında elinde sepet gelir ve gider, koşardı.
Annem çok çalışmış, tarlada ve bahçede . Ve süt , yoğurt, peynir hazırlardı. Unutmuyorum, kış için hazırladığı o peynirlerden bir daha tatmadım lezzetinden, kendi ineğimizin sütünden. Çocuklarını hiç incitmemiş, vurmamış. Onları azarlamamış. İnsana yakışır davranıp büyütmüş.
Yumuşak ve şefkatli, çok şefkatlidir benim annem. Yıllarını sessiz, kimseyi incitmeden , kimsenin hiçbir şeyine karışmadan, bir şey söylemeden geçirmiş benim annem.
Evet, ömrü süresince hiç kimseyi kırmamış, incitmemiş, dökmemiş benim annem. Bir ömür geçmiş şefkatle sessiz. En önemli özelliği sessizliği idi. Dedim ya. İnsana yakışır davranır benim annem. Yumuşak ve çok çalışarak. Hep çok çalışmış benim annem.
O nedenle yorulmuş annem... Şimdi yorgun ve rahatsız.
Annemin ismi Meliha ona Melek derler. O melek deyimi neyi anlatırsa benim annem öyledir, işte. Hayatı süresince hep böyle olmuş, kimseye zarar vermemiş. Ve, bir dakika bile olsa kimseyi bir kelime dahi incitmemiş. Sabırlı olmuş. O canım, bir tanecik, çok sevdiğim annemdir.
Bazen ona vakit ayıramıyorum. Ben evime vakit ayıramadım zaten. Yörem ve kütüphanem diye gönül verirken, tüm sevgileri buraya sığdırmaya çalıştım. Buradan dağıtmaya, paylaşmaya çalıştım. Günlük koşuşturmalarımdan vakit bulmuyorum. Günde annemi iki , üç kez telefonla arıyordum. Bazen ona da vakit bulamadım. Halbuki sesini duymak için arayıp” anne ne yapıyorsun” derdim. Yine aramaya çalışıyorum. Bazen öğleyin ona koşuyorum ama, ancak evde yemeğini önüne koyup geliyorum, hepsi bu kadar.
Ben ameliyat olduğumda o ferahlığı veren annemdir.. Ne çok seviyor, ne çok sevgisi var, sevgisi dünyaya yetiyor. Sevgisi hepimize, sevgisi, tüm çevresine, herkese . Onu tanıyan, onunla konuşan herkese.
Bana dünyanın ferahlığını bağışlayan annemdir. Şefkati ondan gördüm, güzelliği ondan öğrendim. Evimizin baş köşesinde yeri doldurulamaz annem.
Dedelerim ben küçükken vefat etmiş. Ben tanımadım . Dedeme öğretmeni demiş ki, okut kızını, o da okutmam demiş. Annem okuma- yazma çok iyi biliyor. İlkokul okumuş. Eğer okusaydı Köy Enstitülerinden mezun olacaktı . Bilgisi, sevgisi ve güzelliği ile yol gösteren, iz bırakan olmuş annem. Acılar görmüş. Öğretmen evladını ve bir evladını küçük bebekken kaybetmiş. Çok güzel bir çocukmuş o da, düşünsenize yatırmış yatağına sonra, derin uyanmaz uykusunda bulmuş. Güzelim çocuğuna kıyamamış, ona doyamamış. Göz yaşlarını akıtmış yüreğine. Sonra öğretmen kızını, okula öğrencilerine giderken kaybetmiş, kazada genç yaşında. Yatılı okuduğu için onunla okulu süresince zaten birlikte olamamış. Sonra da görev yılları uzaklara gitmiş, ve bir daha gelmeyecek kadar daha uzaklara. Hep özlem olmuş yüreğinde. Ömrü süresince, yüreği hep yanmış. Yine göz yaşları dinmemiş. Bir de, Sevgili büyük Mustafa Kemal Atatürk öldüğünde küçük ilkokuldaymış oturup ağlamış, anlatır bana hep. Çocukları çok yer almış hayatında. Onlarla yaşamış. Onlar için koşmuş, onların bir yeri kırılmadan, incinmeden büyütmüş. Ben anımsıyorum küçüktüm, yolda koşarken, sokağımızda düşüp dizimi parçalamıştım. O zaman çok ağlamıştım, taşlardı dizimi parçalayan, annem ise saran. Kollayan, yumuşacık bir duygu sevgi, bir güzellik benim annem.
Dünyanın en güzel duygusu annem...
Tüm annelerin sevgi ve şefkatle günlerini, her gününü anlamlı ve güzel yaşamaları için bize o kadar çok görev düşüyor ki . Dünyanın en güzel çiçeğini , o güzel gözlerinden ve ellerinden saygıyla öpüyorum. Gözleri mavidir, mavi mavi bakar gözbebeklerinin içinde sonsuz sevgi vardır annemin. Tüm annelerinizi sevgi ve şefkatle yaşayın. Anlamlı yaşayın...