- Kategori
- Deneme
Arafta isyan

satirarasi.wordpress.com/category/edebiyat/
Duyum eşiği vardır, bilirsiniz! Beş duyusu insanın, ancak belli sınırlar içerisinde duyumsar uyaranları. Gözün karanlıkta ve aşırı aydınlıkta kör; kulağın tınısı çok düşük ve çok yüksek seslere sağır olması gibi...
Bir de bilinç eşiği var tabi; duyumsamaların farkındalığa dönüştürülebilmesi için gerekli hazır bulunuşluluktur mahiyeti; duyumun kendisi, almaya açıklık olarak vasıflanırken. Uyanık olmak örneğin, gözlerin açık olması ve bir noktaya odaklanması; kişi nesnelerden yansıyan ışıkları sinirlendirip beyne iletmeye, görüntüyü almaya açıktır. Burada bir bakma söz konusuyken; beyinde yorumlanan sinyallerin imgeselleşmesine kadar varan safhaya, metabolizmanın bu işleyişe karşı tepkisine, bu hayatsal tepkimeye ise bilincin açıklığına binaen hazır bulunuşluluk tanımlaması yapılır. Bakmak ile görmek gibi bir çatallanıştır işte eylemin sonu. Lisanın ilkin edinmeyle oluşup, sonrasında öğrenmeyle gelişmesi gibi, eğitimin edinim ve öğretim halinde çatallanışı gibi…
Ancak, insan bilinci ne denli açık olursa olsun, kişi ne derece hazır bulunursa bulunsun duyumsayamıyor bazen hayatı. Hasta olmadan sağlığın, fakirleşmeden zenginliğin, yaşlanmadan gençliğin ve de ölmeden hayatın değerinin, mahiyetinin farkına varamadığı gibi… Bir öğüt dinlemezlik değildir durum. Psikolojik ve de gelişimsel bir sorun da değildir. İnsanın fıtratıdır, yaradılışıyla özüdür bu musibetsiz nasihat bilemeyiş hali. Yalnız, geçmişten deneyimlere benzetilerek, ilişki kurularak eşiğinde dolaşılabilir o hallerin. Tokken açların hislerine tercüman olabilmek ancak böyle olabilir. İnsan asla farkına varamayacaktır tamamıyla. Ötekinin istediği kadar anlayamayacaktır, duyumsayamayacaktır ötekinin olan o açlığı. Bir oruç ibadeti vardır İslam’da; komşusu açken tok yatamamak üzere bir hazır bulunuşluluğa gebedir Ramazan ayı. Sonra zekat vardır. Sadakadan öte, bu paylaşımı bir borç hükmünde, fakirliğin farkındalığına dönüştürür ibadetin hükmü.
Anda ülkeler milyon dolarlık bombalar ve füzelerle yakıp yıkma telaşında! Yine aynı anda her gün on binlerce insan yine o 'ülkelerin' yardım-bilmezliği, bilinçsizliği üzere açlıktan, hastalıktan ölmekte!
Ülkenin saygı duyulan bir 'sanatçısı', sevgilisine 500 şişe şampanya açtırıyor ve aynı ülkenin 'saygı duyan' insanı açlık sınırında yaşıyor, temiz su bulamıyor.
Ülkenin 'geleceği' yazarlarımız, zamanın o uzayan yönünü gene içki masasında tartışıyor. Sigaranın dumanı ve içkinin kokusu altında bir 'site' zirvesine, bir 'bar' ev sahipliği yapıyor.
'Dikkat, yazar!' diyorum. 'Kaldırın ellerinizi, bırakın kalemlerinizi!' diyorum. Geç kalmaya az kaldı. 'Ne mutlu insanım, ne mutlu yazarım diyebilene!'
Bir de bilinç eşiği var tabi; duyumsamaların farkındalığa dönüştürülebilmesi için gerekli hazır bulunuşluluktur mahiyeti; duyumun kendisi, almaya açıklık olarak vasıflanırken. Uyanık olmak örneğin, gözlerin açık olması ve bir noktaya odaklanması; kişi nesnelerden yansıyan ışıkları sinirlendirip beyne iletmeye, görüntüyü almaya açıktır. Burada bir bakma söz konusuyken; beyinde yorumlanan sinyallerin imgeselleşmesine kadar varan safhaya, metabolizmanın bu işleyişe karşı tepkisine, bu hayatsal tepkimeye ise bilincin açıklığına binaen hazır bulunuşluluk tanımlaması yapılır. Bakmak ile görmek gibi bir çatallanıştır işte eylemin sonu. Lisanın ilkin edinmeyle oluşup, sonrasında öğrenmeyle gelişmesi gibi, eğitimin edinim ve öğretim halinde çatallanışı gibi…
Ancak, insan bilinci ne denli açık olursa olsun, kişi ne derece hazır bulunursa bulunsun duyumsayamıyor bazen hayatı. Hasta olmadan sağlığın, fakirleşmeden zenginliğin, yaşlanmadan gençliğin ve de ölmeden hayatın değerinin, mahiyetinin farkına varamadığı gibi… Bir öğüt dinlemezlik değildir durum. Psikolojik ve de gelişimsel bir sorun da değildir. İnsanın fıtratıdır, yaradılışıyla özüdür bu musibetsiz nasihat bilemeyiş hali. Yalnız, geçmişten deneyimlere benzetilerek, ilişki kurularak eşiğinde dolaşılabilir o hallerin. Tokken açların hislerine tercüman olabilmek ancak böyle olabilir. İnsan asla farkına varamayacaktır tamamıyla. Ötekinin istediği kadar anlayamayacaktır, duyumsayamayacaktır ötekinin olan o açlığı. Bir oruç ibadeti vardır İslam’da; komşusu açken tok yatamamak üzere bir hazır bulunuşluluğa gebedir Ramazan ayı. Sonra zekat vardır. Sadakadan öte, bu paylaşımı bir borç hükmünde, fakirliğin farkındalığına dönüştürür ibadetin hükmü.
Anda ülkeler milyon dolarlık bombalar ve füzelerle yakıp yıkma telaşında! Yine aynı anda her gün on binlerce insan yine o 'ülkelerin' yardım-bilmezliği, bilinçsizliği üzere açlıktan, hastalıktan ölmekte!
Ülkenin saygı duyulan bir 'sanatçısı', sevgilisine 500 şişe şampanya açtırıyor ve aynı ülkenin 'saygı duyan' insanı açlık sınırında yaşıyor, temiz su bulamıyor.
Ülkenin 'geleceği' yazarlarımız, zamanın o uzayan yönünü gene içki masasında tartışıyor. Sigaranın dumanı ve içkinin kokusu altında bir 'site' zirvesine, bir 'bar' ev sahipliği yapıyor.
'Dikkat, yazar!' diyorum. 'Kaldırın ellerinizi, bırakın kalemlerinizi!' diyorum. Geç kalmaya az kaldı. 'Ne mutlu insanım, ne mutlu yazarım diyebilene!'