- Kategori
- Deneme
Çok okuyan mı bilir; çok gezen mi; yoksa çok yazan mı?

karikaturokulu.com dan alınmıştır
Elbet her biri muktedirdir, mazhardır kısmiyetle ilmine tabiatın, insanın, ruhaniyetin. Ama bu kısmiyet değişiyor tabi zatına göre; zatın okuyuş, geziş özelliklerine göre ki, yirmi yıldır duymaktayım(z) bu tatlı tartışmaları; çok okuyan mı, çok yazan mı diye... Çoğunuzun da aklından geçtiği gibi, çağımızda çok düşünen hakim ilme ve de kitlelere.
Edebiyat perspektifinden, yazarlık gözlüğündense durum biraz farklılaşıyor. Her yazar biyografisinde rastladığımız onlarca farklı ülke ve de şehir adı sahneyi biraz daha netleştirmekte.
'Daha önce Doğu'ya gitmişti ama o zaman Mısır'da kalmış, İngiliz askerlerinin danslı partilerinde, yarış ve polo oyunlarında vakit geçirmişti. Şimdiyse dünyayı her yüzüyle keşfetmenin zamanıydı. Bağdat'a gitmek üzere bindiği trende, bundan sonra tüm hayallerini gerçekleştirebileceğini düşünüyordu; bağlı olmak zorunda olduğu bir evi olmadığından istediği yere istediği zaman gidebilirdi. Şimdi bu trende olması bile özgürlüğün giderek daha da şiddetle dalgalanan bayrağı haline geliyordu gözünde.'
'Agatha Christie dünyayı özellikle de Ortadoğu'yu gezip gördükçe okurlarını da kendisininkine benzeyen yolculuklara çıkarıyordu; İngiltere'de bir cinayete tanık olan okur, bir başka kitapta kendisini Arabistan'ın gizemli atmosferinde buluyordu.'(Cana Yalçın Agatha Christie biyografisinden)
'1917.... Çok sevdiği, her defasında özgürleştiği seyahatler başlıyor, İsviçre.... Ekim devriminin onuncu yıl kutlamaları, Rusya.... Sonraları daha sonraki yıllar.... Viyana, Berlin, İspanya.... Çekik gözlülerin ülkeleri... Çin, Japonya...' (Perihan Özcan Nikos Kazancakis biyografisinden)
Kahramanlarını ülke ülke, şehir şehir dolaştıran yazarlar, seyyahlık kimliklerini tarihin her bir sayfasına kaydetmiş, romanlarında, hikaye ve şiirlerinde her daim bizlere bir de seyahatname tadını bahşetmişlerdir. Tabi okur kitleleri de sadakatinden taviz vermemiş, okuyup tanıdıkça, kendisine uzakları, yeni ülkeleri, şehirleri, bilinmeyenlerini ve de giderdikçe merakını.
İnsanoğlu ilk anlarından beri, gruplar halinde, dünyanın farklı kıtalarına yayılmış bir yaşam profili sergiliyor ve her grup ötekilerinin farkına göçler sonucu varıyor. Tarımla yerleşen yerleşik hayat ve de ötekilerinin bir yerlerde var olduğu, dünyanın şekli ve de denizlerin ötesinde yine karaların olduğu bilgisi, sonrasında insanlarda bu bitip tükenmez tanı(ş)ma merakını doğuruyor ve birileri(ki biz yazar diyoruz artık) insanların(ilk zamanlarda özellikle kralların, diktatörlerin) bu merakını(tabi öncelikle kendilerininkini) gidermek için düşüyor yollara ve bir çoğu başladığı yere geri dönemese de yürüyor bilinmeyenlere, tanınmayanlara, ta ki iletişim araçları insan ile sınırlanmaktan kurtuluncaya dek.
Bayrağı böylece seyahatnamelerden artık daha çok olay örgüsüne ve daha az tanımla betime yer veren şimdi dünya klasikleri diye okuduğumuz daha az gezen ama daha çok okuyan zatlar devralıyor.
'Man have become the tools of their tools'
Yani;
‘İnsanoğlu aletlerine alet oldu.'
Artık bayrak çok daha az gezen ve bir o kadar da az okuyan ama düşünme yeteneğini azimle kullanan, daha çok düşünen Bill Gates'in elinde. Gates globalizasyonunda tüm insanlık html denen dil etrafında, Microsoft’un damalı bayrağı altında toplanmış. Artık html bilen yabancı dil biliyorum diyebiliyor gururla. E-kitap, e-dergi, e-gazete derken bir e-edebiyat oluşturma çabasında insanoğlu, kağıt ve de kaleme ne de büyük haksızlık yaptığının, sadakatsizliğinin ne boyutlara ulaştığının farkında değil.
Çok tıklayan değil, çok düşünen bilir...