Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '17

 
Kategori
Öykü
 

Aşk abdest bozarken

Aşk abdest bozarken
 

AŞK ABDEST BOZARKEN


Günün ilk anları…

Kişinin artık yataktan kalkması gerektiğine kendisini ikna ettiği, bir an olsun saatin kaç olduğunu düşündüğü, dün akşamdan, bir hafta önceden- belki de kendi yaşamının tümünden zihnine kısa bir özet geçtiği zamanlar ve peşinden gelen bunlara benzemez diğer insani sabah ihtiyaçları… 

O ilk uyanma vaktinde insan denilen canlı türü olarak hepimiz biriz, aynıyız. Bir  kaç saniye sonra kim olduğumuzu hatırlayıp giriyoruz rollerimize.

Kapı zilinin bir kere çaldığını duyuyorum uzandığım yerden. Kapıma bu çekingen tacizi yapanın alt katta oturan ‘sizin banyodan su geliyor’ amcası olabileceğini düşünüyorum.

Birazdan kapıyı açacağım ve aynen şunları söyleyecek;

‘Parasını ben vereceğim, usta gelsin bi baksın, sen öğleden sonra evden ayrılma, işin varsa şimdi hallet’

Yavaş yavaş uzanıyorum kapının koluna. İşte yine o, elinde bir İngiliz anahtarı ile kapıyı açmamı bekliyor.  

‘Oktay’cığım parasını ben vereceğim, usta gelsin bi baksın, sen öğleden sonra sakın bi yere gitme. Pembe Teyzen banyomuz temiz değil, abdestimiz kabul olmuyor diye üzülüyor tamam mı evladım’

İsmimi yanlış söylemesi dışında hemen hemen tahminim doğru çıkıyor. (Bu arada 70 yaşındaki kadının adı Pembe mi olurmuş vre)

Birisi ismimi yanlış söylediğinde hemen düzeltenlerden değilim ben. Bazısı nedense çok bozuluyor buna.  

(Benim ismim ‘Şeyime Gündoğdu’ değil efenim, ‘Şeyhime Gündoğdu’ olacak, rica ediyorum önce onu düzeltir misiniz?’ bu da fenaymış gerçekten, neyse çıkalım parantezden) 

‘Amcacım geçen ay da baktırdık benim banyoda bi sorun yok. Boşuna para veriyoruz ustalara’

‘Yok bu gelecek olan başka bir usta. O eski getirdiğim sahtekar çıktı’

Düşünüyorum bi an eski ustamızı.

Aklıma hemen geliveriyor, benim de iki paket sigaramı hiç etmişti eleman artık hayatımıza hiç girmeyecek olmasının verdiği rahatlıkla ayaküstü yerden yere vuruyoruz adamcağızı.

‘Para tuzağı kurdu bize’

‘Sahtekar’

‘Hünersiz’

‘Bilmediğin işi niye yapıyorsun be adam?’

Böyle mevzuları kapatan meşhur son laflar vardır, ilk önce ben davranıp aklıma ilk gelen güya sonsöz olabilecek klasik saptamayı yapıyorum hemen;

‘Herkes işini adam gibi yapsa bu memleket bu hallere düşer miydi?’ Elimi de havada bi şöyle bir sallıyorum artık her ne anlama geliyorsa.

Yalnız bizim ‘Sizin banyodan su geliyor’ amcasının son laf falan taktığı yok, boyuna anlatıp duruyor.

‘Bu daireyi 95’de aldım ben. Çok yeni bir bina sayılmaz tabi ama…’

Dinlemiyorum artık.

Aşağıdan yine birisi basıyor zile.

‘Kim o?’

‘Tedaş!’

Çocuk sempatik bir şekilde söylüyor elektrik şirketinin ismini. Sanki fatura kesmeye değil de şeker bayramında huzurevine çiçek getirmeye gelmişçesine sırıtan kafası beliriyor apartmanın merdiven boşluğundan. ‘Sizin banyodan su geliyor’ amcası davranıyor birden.

‘Ben yanına gideyim de kontrol edeyim şunu. Faturaları tek tek posta kutularına koymuyorlar bazen, atıp geçiyorlar deste deste’

Elinde İngiliz anahtarı ile götün götün gitti çocuğun peşinden. Umarım sabırlı birisidir elektrik firmasının sayaç görevlisi.

Saat 4 oldu.

Genel olarak öğleden sonra dediğimiz zaman diliminden, akşamüstü dediğimiz hadiseye doğru varmak üzereyiz ama hala gelemediler.

Telefonun sesi dolduruveriyor odayı.

‘Babacan müsait misin?’

‘Öyle böyle değil, sabahtan beri tesisatçı bekliyorum evde, daha gelecek de yapacak da ohooo’

‘Tamam o zaman, votkaları kapıp gelmem için harika bir akşamüstün var demek ki, hem biraz da dertleşiriz’

‘İçki falan getirme istersen, hava da sıcak yamulmayalım şimdi’

‘Sana dertleşeceğiz dedim hafız. Tam anlamadın galiba’     

‘Akşam iş var Tuncay. Gel ben sana kırılan fayans, devrilen metal boru sesleri altında kahve yapayım, çay yapayım’

‘İş dediğin 2 saatlik alt kadro, duyan da halı dokuyacağız sanır. Sıkma adamın canını, Selma’yı gördüm demin, berbat oldum oğlum’

Üçü birden geldiler sonra. ‘sizin banyodan su geliyor’ amcası Tuncay’ın poşete bile koymadan elinde bebek tutar gibi tuttuğu 100’lük süslü püslü şişeye ters bir bakış attı. Gözündeki kararlılık daha da arttı böylelikle.

Abdestleri kurtarmanın başka yolu yoktu artık, hiç bir yerden su gelmeyecekti banyolarına. Tuncay’ı balkona yollayıp adamlarla birlikte olay mahalline girdik.

‘Şurası, şurası bir de klozete bakacağız’

‘Hallederiz dayı, ucu sivri bi bıçak alabilir miyim?’

Usta çatalını açıp işe koyuldu.

Ben de tavşan gibi evin içinde koşuşturdum bi süre. Banyoya çay, kahve, kül tablası götürdüm, biriken çöpleri topladım ortalığı silikon kokusu aldığında ise balkonda şişenin çeyreğini daha güneş batmadan halletmiş olan Tuncay’ın yanına yetiştim nihayet.

‘Yaz beni kötü yapıyor. Bıkkın yapıyor. Üstüne üstlük bu ayrılık durumu. Ben ayrılığın o zor aşamasına geçtim galiba’

‘Güpegündüz içersen bıkkın olursun hafız. Şu güneşe baksana. Böcekler bile gece çıkıyor piyasaya’

‘Geçen yaz ne güzeldi. Selma ile Kaş’a gitmiştik. Telefonlarımızı bile bir hafta boyunca kapalı tuttuk. Pansiyonunda kaldığımız kadın başımızda kibrit çöpü kırmıştı, sorduk nazar değmesin diye yapmış bunu. İki üç gün içinde Selma’nın esmerliği güneşle beraber bambaşka bir güzelliğe büründü, siyahşın bir hal aldı (hele hele!) O güneşi teninde hapseder ben de tenini koklardım.’

Bu romantik – biraz da saplantılı gibi görünen laflara ne yanıt vereceğimi düşünürken ‘sizin balkondan su geliyor’ amcası seslendi birden. Neyse böylesi iyi oldu yine. Bu sayede mal gibi ‘hayırlısı olsun’ falan deyip üzmemiş oldum arkadaşımı.

Çamaşır makinesi tahliye borusu gibi bir şey tutuşturdular elime. Sorunu yaratan bu dalga motorundaki sızıntıymış, oradan fayansa oradan da aşağıya su sızıyormuş. Aynısından alacakmışım, iyi bir marka olsunmuş.

Elimde pis bir boru ile uğradım kendine merhamet etmeksizin balkonda ayrılık acısı çeken Tuncay’ın yanına.

‘Ben boru almaya gidiyorum, sen takıl hafız’

Cevap bile vermedi, ne desin zaten, telefonunu kurcalıyordu boyuna.

Borular, ustalar, sızıntılarla dolu gündemimiz bir iki saat sonra bitti nihayet. İflah olmaz bir slikon kokusunu arkalarında bırakarak gitti adamlar. Ortalığı havalandırıp Tuncay’ın yanına gittim yine. Şişenin yarısını bitirmişti. Onu biraz gündelik dünyamıza döndürmeye çalıştım

‘İşe de az kaldı, bi kahve falan iç istersen bırak şu çavdar votkasını’

‘…’

‘Hafız sana diyorum. Hadi az bir toparla kendini’

‘Ben bugün işe falan gelmeyeyim babacan. Nasıl olsa alt kadro işi, sen kendin halledersin’

‘Saçmalama, ayıp olur adamlara’

‘Bana yapılanlar ayıp değil mi abi? Kaç yıllık sevgilim o benim ya. Bugün başkasının kolunda gördüm onu oğlum’

‘Yahu hacı, siz ayrılalı iki mevsim değişti. Olacak böyle şeyler’

Başını plastik masaya dayayıp elleri ve kollarıyla kapattı gözlerini. Biraz böyle durduktan sonra kıpkırmızı olmuş gözlerini kaldırdı bana doğru;

‘Abi boş ver akıl vermeyi de sen beni bırak şurada. İşi de hallediver tek gitar. Bu halde eve gidersem peder bey oyar zaten’

Yapacak bir şey yoktu. Zaman denilen büyük üstat nelere kadirdi bunu da hallederdi galiba.

Gitarı, bisikleti sırtlanıp indim yollara.

(Ertesi sabah)

Günün ilk anları

Kişinin artık yataktan kalkması gerektiğine kendisini ikna ettiği, bir an olsun saatin kaç olduğunu düşündüğü …

Aha kapı çalıyor yine

‘Oktaycığım sizin banyodan yine su geliyor’

‘Gelmemesi lazım amcacım, yaptırdık ya o kadar’

‘Valla geliyor istersen gel de kendin bak’

Dün akşamdan kısa bir özet geçiyorum kendime. Ben işten eve döndüğümde Tuncay’ı halının üzerinde yüzükoyun bulduğumu, onu ayıltmak için banyoda hortumla bahçe sular gibi yıkadığımı ve …

Slikonların daha kurumadan tekrar ıslanmış olabileceğini.

‘Aşk çok .oktan bi şey amcacım’

‘nasıl yani?’

‘Aşk işte. Dün bu çocuğu maymun eden, sonra benim banyonun içine eden, en sonunda seni de abdestinden eden şey’

Haliyle bir şey anlamadan bakıyor yüzüme.

‘Ben bugün halledeceğim. Sen Pembe teyzeme söyle iki saat sonra tertemiz olacak ortalık’

Tuncay’ı uyandırıp ustanın başına diker, ben de gazeteye yazımı geçerim diye düşündüm. Daha ilginç bi fikir gelmedi aklıma.

 

Okan Ünver   

 

   

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..