Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Aşk bitmez

Aşk bitmez
 

AŞK BİTMEZ


Muayene odasının hemen yanındaki deri koltuğa gömülüp etrafını seyrediyordu. Bugünkü son hastaydı. Geldiğinden beri tüm hastalara kendince yorumlar getirmiş hatta kendince reçeteler bile yazmıştı. Bir ara sinirlenmiş odadaki herkese küfür etme gereği duymuş ama cebindeki sakinleştirici onu yatıştırmıştı hemen. Sıra ona geldiğinde yavaşça muayene odasına girdi. Doktorun eliyle gösterdiği İngiliz sitili koltuğa yavaşça uzandı. Doktor hanım koltuğun yanına sandalyesini getirip oturdu. Elindeki dosyaya yeniden göz gezdirdi. Sonra hastasına dönüp,

- Evet, umarım bugün daha hoş şeyler anlatacaksınız bana. Ben dinlemeye hazırım sizi.

- Biliyorum Doktor Hanım geçen sefer anlattıklarım masal gibi geldi size. Ama sandığınız gibi değildi inanın. Buradan çıkıp halk otobüsüne bindim. Otobüsün en arkası boştu. Oraya oturdum ve otobüsteki insanlara istemeden de olsa göz gezdirmeye başladım. Bir durak ötede insanlar binmeye başladı. Baktım gözlerime inanamadım. O bindi otobüse. Beni gördüğü halde bana bakmadı. Sanırım bilmeden yine bir suç işlemiş olmalıyım ki yabancı gibi davranmaktan öte göz ucuyla bile bakmadı bana. Tabi kendimi toparlamak ve yanına gidip özür dilemek geçti içimden ama ne zaman özür dilesem hüzün kaplayan yüzünü görmek bana zor geliyor. Ona hüzün vermemek için yanına gitmedim. Bekledim, birkaç durak ötede Otobüsten indi. Bende inip takip etmeye başladım. Önce bir alışveriş merkezine gitti, kafesinde oturup Türk kahvesi içti. Uzaktan yabancı gibi izlemek onu gerçekten kötü oluyor. Saçları her zamanki kumral. Onun kadar bulunduğu her ortama güzellik saçan bir kadın daha tanımadım ben. Hüzünlü bir duruşu vardı, gözleri sanırım çok uzaklardaydı. Belki birkaç hatıramız aklına gelip hüzünleniyordur değil mi Doktor Hanım?

- Belki. Size verdiğim ilaçları kullanıyor musunuz Akif Bey?

- Evet, sanırım yani belki bu sabah yutmayı unutmuş olabilirim ama genelde unutmamaya çalışıyorum. Ama ben o ilaçları kullanmak istemiyorum Doktor Hanım. Gün boyu sadece bedeniyle yaşayan bir insan oluyorum sanırım. Yani, yani ruhumu bir yerlerde unutmuş ve ruhumu arayıp bulamayan bir insan oluyorum sanırım. Bazen, bazen sokaktaki insanlar beni hiç umursamıyormuş beni hiç fark etmiyormuş gibi hissediyorum. Yaşadığımı hissetmek için duvarlara yumruk atmak ihtiyacı hissediyorum. Ancak ellerimde kan gördüğümde yaşadığımı hissediyorum Doktor Hanım. Siz doğru ilaç yazdığınıza emin misiniz?

- Benim işim bu biliyorsunuz.

- Bilmiyorum sanırım o ilaçları kullandığımda duygularım yok oluyor gibi. Sevmeyi unutuyorum ben ilaçları aldığımda. Üstelik yaşadığım çevrelerde hiç rastlamıyorum ben ona.

- Akif Bey altı ay kadar önceydi. Bir Pazar günü, piknikteydiniz hatırlıyor musunuz?

- Nasıl unuturum Doktor Hanım. Abant’a gezmeye gitmiştik. Ne güzel giyinmişti, üzerinde baharın ilk habercisi tüm çiçeklerin güzelliğinin bezendiği o elbisesi vardı. Dizlerinin hemen üzerindeydi boyu. Kırmızı güller ve beyaz papatyalar biraz krem rengi verilmiş. Hani beyaz elbisede kaybolmasın diye. Saçları her zamanki gibi yine neredeyse beline kadar. Rüzgârda savrulurken diğer arabalara takılmasın diye topuz yapmıştık hatta. Beyaz boynu açığa çıkmış, küçük bir buse kondurmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Arabamızda el ele tutuşmuştuk yol boyu. Başını sağ omzuma koymuştu. Hatta bir ara o kadar güzel bir şarkı söyleye başlamıştı ki, tamam hatırladım; içimde kim vardır bir bilebilsen. Bilmediğimi sanıyordu ama ben çoktan anlamıştım Aşkımızın çiçeği tomurcuğa durmuştu içinde. Şey, siz nereden biliyorsunuz bunları?

- Daha önce anlatmıştınız, unuttunuz mu?

- Öyle mi?

-…

- En mutlu günler yüreğimiz sevgi doluyken taştığımız günlerdir biliyor musunuz Doktor Hanım?

- Biraz sosyalleşebildiniz mi, mesela sinemaya gittiniz mi son zamanlarda Akif Bey?

- Evet gittim. Şey Intouchables yani Can Dostum, seyrettiniz mi o filmi?

- Evet, seyrettim. Omar sy ve Farançois Cluzet gerçekten güzel canlandırmışlar karakterlerini. Sizce Driss Philippe’e bağımlılık yapmış olabilir mi?

- Yapmamış olması imkânsız. Driss onun yapamadıklarını yapıp bir yerde hayatın çılgın tarafını ona gösteriyor. Biliyorsunuz Philippe boynundan altı tutmayan biri, Driss ise deli dolu. Hayat veriyor ona.

- Sizinde bağımlı olduğunuz biri ya da birileri var mı hayatınızda?

- Tabi ki var. Önce Aşk bağımlılık yaptı bende. Onu tanımadan önce hiç tadına eremediğim bir duyguydu. Onu tanıdıktan sonra Aşksız yapamayacağımı anladım artık. Bundan sonra ki yaşamımda başka bir kadını sevebileceğimi sanmıyorum. O benim Günaydınım, merhabam, iyi akşamlarım, tatlı uykularım. Yaşantıma anlam katan tek kadın o. Onsuz bir hayatı düşünemiyorum bile. Düşünsenize Doktor Hanım, size hayat veren kan damarlarınız kesilse ne olur?

- Yani Driss Philippe’nin hayatından ayrılınca Philippe için hayat duruyor öylemi? Bunu mu anlatmaya çalışıyorsunuz?

- Filmi tam anlamıyla izlediğinizi sanmıyorum Doktor Hanım. Driss Philippe’nin hayatından ayrılınca yaşadığı hayatın bir anlamı kalmıyor ki haksız mıyım? Philippe’nin deli dolu yaşam tarzı, içtenliği ona hayat veriyordu. O Philippe’nin hayatından uzaklaşınca nasıl çekilmez, hayattan tat almaz birine dönüşmüştü. Ve tekrar Philippe’nin hayatına adım atınca nasıl gelişmişti olaylar unuttunuz mu? Hatta Philippe sadece mektuplardan tanıdığı o kadınla evlenip yeni bir hayata başlamıştı. Mutlu sonla biten bir film işte.

- Her film gerçek bir yaşantı değil ama haksız mıyım?

- Olabilir ama ‘’Can Dostum’’ gerçek hayattan alınma bir film unutmayın.

- Doğru haklısınız ‘’Can Dostum’’ gerçek hayattan alınmış bir filmdi. Ama rastlaşmalar yani tesadüfler diyorum…

- Tanrı tarafından organize edilir. O organizeyi idrak edebilmek için de önce Tanrı inancı ve Aşk inancı gerekir. Kalbiniz daha bomboş iken ya da aşkı tanımamışken ya da ne bileyim başka cinsten birine bağımlılık duymayı boş şeyler sanırken; bir bakarsınız her şey ters yüz olmuş. Bağlanmaktan öte artık aşkın darağacında bir ipin ilmeğini boğazınızda hissedersiniz. Ölümün en anlamlı geldiği anlardan biri bu olsa gerek. Ama aşk hemen bir ölümün yerine her gün her an yeni yeniden ölmemizi ister. Zaten aşk ölümlerini tatmaya başladığınızda bir bakarsınız aşk için her gün ölmeyi göze almış hatta bağımlısı olmuşsunuz.

- Aşksız bir hayat anlamsız mı geliyor size?

- Hayatın anlamı aşktır ama sevgiyle başlar. Tutku ile aşkı birbirinden zamanla ayırırsınız. Ulaşılmazlık tutkuyu besler. Tutku sizi değiştirir aynı aşk gibi. Aşkı tadınca zaten hayatı anlamaya başlarsınız. Güneşin doğumundaki güzelliği, güneşin batımındaki gün hüznünü ilk defa anlamaya başlarsınız.

- Peki hayaller?

- Hayaller sevgiliye giden en güzel yoldur. Onlar olmasa insan nasıl yaşayabilir, nasıl şiir yazabilir, yazarlar binlerce sayfayı nasıl yazabilir. Hayatın bir parçasıdır hayallerimiz. Onlar olmasa insanlar ve yaşam biçimleri nasıl durmaksızın gelişebilir.

- Peki, hiç olmayacak hayaller kuranlar onlar için bir çıkış yolu yok mudur sizce?

- Olmalı mı Doktor Hanım? Ya hayalleriyle güzel bir yaşam sürüyorsa insan onu o hayallerin içinden çıkarmanın gereği var mıdır sizce? Yani hayalleri ile mutluysa insan onu o hayallerinin içinden çıkarmak ne kadar sağlıklıdır ne kadar dürüstlüktür?

- Ölüm desem size, inanır mısınız?

- Hayır, ben ölüme inanmam Doktor Hanım? Var oluşa inanırım ama bir o kadar da yaratılışa inanırım. Dünya üzerindeki her varlığın her nesnenin bir amaç için yaratıldığına ve insanoğlunun yeryüzünü cennet haline getirmek için yaratıldığına inanırım. Bu yüzden hiçbir siyasetçinin sözlerine aldanmam. Çünkü siyasetçiler yeryüzünde kin ve düşmanlık besleyen şeytani yaratıklardır. Savaşları körüklerler, insanların ezilmesine hor görülmesine göz yumarlar. İnsanlar sömürülürken ezilirken tek düşündükleri vardır insanoğlunun o zor durumundan en yüksek çıkarlarını bir bankanın sözde güven kasasında milyarlarını depolamak. Çok güzel sözler sarf ederler ama bir çiçeğin toprağı çatlatarak güneşe, aşka kendisini göstermesini hiçbir zaman anlatamazlar. Bakın siyasetçilerin çoğu iki ya da daha fazla eşlidir. Çünkü Aşkı hiç tanımamışlardır. Her yeni kadında hayatın yaradılışın anlamını bulacaklarını sanan ahmaklardan başka bir şey değillerdir. Ve o ahmaklara ülkeyi emanet eder diğer ahmaklar.

- Çok sert sözler bunlar Akif Bey.

- Sert ama gerçek olmadığını söyleyebilir misiniz bana tüm dürüstlüğünüzle?

- Başkalarının dürüstlüğüne size inandırmaya çalışmam bir Doktor olarak bana yakışmayacak bir durum değil. Ama sizi hayatınızın gerçekleri ile tanıştırmam da gerekiyor. Anlayabiliyor musunuz beni?

- Gerçekler…

- Evet.

- Gerçek nedir Doktor Hanım? Sizin ölümü bana yutturmanız mı yoksa sokaklara ne aradığını bilmeyen amaçsız insanlar salıvermeniz mi? Yoksa hastalarınızın hayal kurmasını o hayaller içinde mutlu yaşamasını engellemek mi? Gerçeklerle tanıştırmak yerine mutluluğu anlatabilir misiniz bana? Aşk ile insan öyle bir yere gelir ki artık hüzünden mutluluklar çıkarması becerebilen bir âşık olur. Âşık aşkı bilir. Aşkı tanır, aşkla mutlu olur, aşkla var olur, aşkla nefes alır, aşkla insan olduğunun farkına varır. Çünkü aşk insanı insan yapar.

- Aşk olmazsa, olmaz mı insan hayatında?

-Belki olabilir ama bu benim için geriye dönüştür. Kendimin kendim olmadığı zamanlara geri gitmektir. Güzelliklerin farkında olmamaktır. Güzelliklerin vermek istediği anlamlardan kaçmaktır. Korkaklıktır Aşksız olmak. Birini sevmeli insan, birinin elinden tutabilmeli. O elin sıcaklığı ile mutlu bir yaşamın parçası olabilecek kadar cesaretli olmalı.

- Aylar önce Abant’tan dönüşte bir kaza geçirmiştiniz hatırlıyor musunuz?

- Hayır, o bir kaza değildi ki! Sadece arabamızın lastiği patlamıştı o kadar. Sonra lastiğimizi değiştirip Ankara ya geri dönmüştük zaten.

- Peki, acaba diyorum, arabanız yoldan çıkmış ve çok yüksek bir yerden bir dereye yuvarlanmış olabilir mi sizce?

- Pek anlamadım ne demek istediğinizi ama varsayımlar üzerinden gidersek belki olabilir. Ama tanrı böyle bir kazaya izin vermez ki. O sevenleri sever. Onları korumaktan öte yaşamanın tüm güzellikleri sevenlere fark ettirmeden dizayn eder zaten. Şey, siz Tanrıya inanmıyorsunuz değil mi?

- Akif Bey sizinle konuştukça neye inanıp neye inanmayacağımı şaşırır duruma geliyorum ben.

- Ben sizin Tanrı inancınızı zedeliyorum sanırım, öyle mi?

-Ah, hayır; onu demek istemedim tabi ki. Her ne kadar dizayn ediyor olsa da mesela hiroşimaya atılan bombayı engelleyemez miydi?

- Şeytanla işbirliği içindeki siyasetçilerin yaptıklarından inançsızlığı çıkarmıyor musunuz?

- Neyse, başka bir şeyden devam edelim konuşmamıza. Mesela, o gün o kaza istemeden bile gerçekleşmiş olsa ve eşinizi tüm uğraşlara rağmen…

- Ölse mi?

- Olamaz mı Akif Bey?

Uzandığı koltuktan doğruldu camın kenarına kadar geldi. Dışarıya hüzünle bakıp,

- Biliyor musunuz Doktor Hanım, ben şehirleri sevmiyorum aslında. Bu omuz omuza kalabalığı, sokakların herkesi taşıma çabasını, insanların kültürsüzlüğünü, çöplerin kaldırım kenarlarında amaçsızca bir kuytu aramasını, çocukların makineleşmesini, insanların aşkı aramak için şapşalca tavırlarını, aşkın genelevlerde, parklarda, pavyonlarda değersiz kâğıt parçaları karşılığında satılma girişimlerini sevmiyorum ben.

- Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz Akif Bey?

- Gitmeyi düşünüyorum buralardan. Onu da alıp gideceğim buralardan. Yani eşimi de alıp bu şehri terk edeceğim. Zaten birkaç ay kaldı çocuğumuzun doğumuna. Çocuğumuzu bu şehrin kirletmesine izin vermeyeceğim. Sanırım en doğrusu bu Doktor Hanım. Sizce de en doğrusu bu değil mi?

Doktor sandalyesinden kalkıp, elindeki dosyayı masasının üzerine koyup Akif Beyin yanına kadar geldi.

-İnsanlar elbette kendi doğruları etrafında yaşamlarını biçimlendirirler. Ama bazen yardıma ihtiyaçları olur Akif Bey. Size yardım etmeme müsaade ederseniz sevinirim.

-O kadar ileri düzey demi Doktor Hanım?

-Sanırım öyle Akif Bey.

-Ne zaman geliyorlar?

-Biraz sonra burada olurlar sanırım.

-Benimle ve hastalığımla başa çıkamadınız öyle değil mi?

-Elimden geleni yaptım ya da yapmak istediğim kadarını yaptım.

-Kaçamak cevaplar değil mi bunlar?

-O kadar güzel seviyorsunuz ki, o kadar güzel bir aşk yaşıyorsunuz ki…

- Bitirmeye kıyamadınız…

Doktor Hanım elini Akif Bey’in omzuna attı. Başını çevirip dikkatlice ona baktı. Gözlerinden yaşlar yanaklarına akarken akşam güneşinin yansımasını pırıltılarla odaya yaydı.

- Akif Bey, size sarılmama izin verir misiniz?

- Ama o başka bir kadının bana sarıldığını duyarsa çok kızar.

Az sonra sekreter kapıyı tıklatıp içeri girdi.

- Efendim klinikten birkaç arkadaş geldi Akif Bey için. İzniniz olursa götürmek istiyorlar.

- Akif Bey, hazır mısınız?

- Evet, Doktor Hanım.

Akif Bey Doktora döndü, gülümsedi.

- Her şey için teşekkür ederim. Ah son bir şey,

AŞK BİTMEZ…

Mehmet ÖZCAN

 
Toplam blog
: 57
: 222
Kayıt tarihi
: 18.01.13
 
 

Emekliyim, köpekleri çok severim. Fotoğraf ama anlam saklayan fotoğraflara bayılırım. Yazmak uzun..