Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşkın yarısı şovdur

Aşkın yarısı şovdur
 

Şov kelimesi, malumunuz İngilizce "show" sözcüğünden dilimize girmiş ve "gösteri, gösterme" sözlük manasını içeren bir kavramdır. Fakat, her nedense; bu kelimeye dilimiz, çok daha farklı ve olumsuz anlamlar yüklemiştir. "Şov yapmak" deyimini, niteliksiz ve derinliksiz bir şekilde kuru gürültü ve yalan yere reklam yapmak manalarında kullanırız. Oysa ki şov yapmak; sahip olunan değerleri, muhteviyatımızın barındırdığı olumlu özelliklerimizi, ışıltımızı ve güzelliklerimizi yanımızdakilerle, çevremizle ve ilgilenen herkesle paylaşmak, onlara göstermek, hissettirmek demektir.

Bu durum, kişisel bazda değerlendirildiğinde etrafımıza "pozitif enerji" vermek olarak; gruplar anlamında ele alındığında sinerji yaratmak; iş hayatı açısından irdelendiğinde de dolu, güçlü ve haklı bir rekabet gücü ve sistem paylaşımının dış çevreye, yani müşterilere lanse edilmesi, netice veren reklam faaliyetinin gerçekleştirilmesi olarak değerlendirilebilir.

Başlıktaki ifadeyi, geçtiğimiz günlerde, bir televizyon kanalında canlı olarak yayınlanan, bir tartışma programında, yılların sanatçısı Erol Evgin kullanmıştı. Ve hemen akabinde de sözlerimin başında belirttiğim nedenlerden dolayı tafsilatlı bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti. "Aşkın yarısı şovdur ama sakın yanlış anlamayın, burada şov, iyi anlamda..." falan diye uzayıp giden. Son derece doğru ve müthiş bir tespit bana göre.

Bizim genel hastalığımız nedir dostlar? Bizim genel hastalığımız; tenkit, yergi, açık arama ve bulma konularında birbirimizle at başı yarış yaparken, takdir etme, olumlama, tebrik ve sevgi gösterilerimizde ise pinti mi pinti, cimri mi cimri davranmamızdır. Çünkü bir çoğumuzun babası, ayıp olacak diye, kendi babasının yanında bizi, sevemeden büyütmüştür. Analar, şımarır başıma iş açar diye çocuklarıyla hep bir mesafe koymak zorunda hissetmişlerdir kendilerini.

Bir düşünün, aile hayatınızı, ebeveynlerinizle olan ilişkilerinizi, aşk-sevgi ve evlilik yaşamlarınızı, iş ve kariyer çizginizi, sosyal hayatınızı bir ele alın. Seversem tepeme çıkar; beğenir, takdir edersem havasından yanına yaklaşılmaz; aferin dersem arkasından acaba şunu mu ister; kadın kısmını kaçarsan kovalar, kovalarsan kaçar; erkek milletine çok fazla yüz vermeye gelmez sonra ipin ucunu kaçırırsın gibi garabet düşünceler, işte bu sevgisiz ve hoşgörüsüz toplumun temellerindeki en uğursuz harçlar değildir de nedir?

Sevecek şeyleri aramaktansa, nefret ateşlerine ha bire odun atmanın başka nasıl bir açıklaması olabilir ki? Aşk ve sevgi, şovdur efendim. Ama kuru gürültü kesinlikle değil. Duyguları, iliklerine kadar hissettirmeyi ve göstermeyi, gözler önüne ve gönüller iklimine sere serpe sermeyi elzem kılar. Sevdiğinizi belli etmezseniz, sevildiğinizi bilemezseniz. Gülmezseniz, güldüremezsiniz. Bir adım gitmeden, kimsenin, on adım gelmesini bekleyemezsiniz. Tabi böyle bir derdiniz varsa.

Yok kardeşim, boşuna çeneni de, kalemini de yorma, benim derdim, "sağa sola ‘kılçık’ olmak, kaşının üstünde nasıl gözü olur, saçı niye uzun, boyu neden kısa demek" diyenlerdenseniz; Allah çarşınıza pazar versin.

Şairin dediği gibi: "Bir insanı, sevmekle başlayacak herşey." Gelin, bir de bu yolu deneyin. Sevgisizliklerinizden medet ummaktan vazgeçin. Nefret ve kinle, ilmek ilmek ördüğünüz kara duvarlarınızı yıkacak o kadar çok sevgi balyozunuz var ki. Ve o, sadece insana dair muhteşem kudret.

Ol deyince olmak, sadece Yaratan'a özgü. İnsan evladının biraz çaba göstermesi gerekiyor, inanın.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..