Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '07

 
Kategori
Blog
 

Aşure pişti haydi buyrun sofraya.

Aşure pişti haydi buyrun sofraya.
 

29/09/2007 itibariyle 2405 yazarı bulunan blog camiasında neler oluyor şöööyle bir atalım.

***Emoştan başlayalım. Dünya’ yı güzellikler kurtaracak diyen Emoş hala o güzellikleri arıyormuş köşe bucak. Bakmadığı yer kalmamış ve hala aramada. Bulanların Emoş' a haber vermesi önemle rica olunurmuş. Benden söylemesi.

***Alemi dahilerin burcu diye bilinen kova burcundan seyreden M. Ertaş ise seyrü seferini sürdürüyormuş hala, hayatta iyi bir öğrenci olabilmek için. Hayırlı seferler arkadaşım. Bu yolculuk bitmez söyleyeyim.

***1969 yılında doğan ve doğarken hiç kimseye sormayan kendini biraz hırçın, biraz uçarı, biraz muzip, bir o kadar da hüzünlü diye tanımlayan Süavi ise; Ramazanda oruç tutmayanlara saygı diye avaz avaz bağırıyormuş son günlerde. Ne o oruç tutmuyoruz galiba Süavi Bey? Oruç tutmazsan oruç gelir seni tutar işte böyle. Hadi bakayim sen bu gece teravihe. Duymayayım bi daha. Bak hala konuşuyor. Teravihe dedim; teravihe!

***3 mayıs 1945 te başka işi yokmuş gibi 6 kilo gelen bebeği tut sen 2007 lerde Aynur’ un tatlı belası olsun diye MB un çatısına bırak. Aynur’ la dalaşa dalaşa filozof olmuş Matilla; derdini bir türlü anlatamamaktan. Aslında anlaşıyorlarmış da bakma sen tatlı geliyormuş atışmak.

***15 mayıs 1960 doğumlu Mehmet Onkibar ise doğru insan felsefesi inancıyla hala sürdürüyormuş keşif yolculuğunu MB ta. Ona da hayırlı yolculuklar dilemek gerek.

***1975 Aydın doğumlu “ sinema bu dünyada ki en önemli buluştur ” diyen Harun Deniz ise bundan böyle sinemadan çıkınca karşısına çıkan bu sahtekar, bayağı, iki yüzlü yalancı dünyayı Titanik’ te unutulan gerçeği bularak değiştirmeyi hedeflemiş. Önemli bir tespittir. Kendisine katılıyorum.

***Serbest meslek sahibi olan ve başka bir isim bulamamış gibi İN adında bir roman yazdığını söyleyerek bizi de inine iç etmek isteyen S. Aydın’ a diyorum ki; ne boşuna uğraşır durursun gardaş daha onlar ilkokula da türban sokacak senin İN’ nine de, benim in’ nime de. En iyisi bir an önce teslim bayrağını çekmek. Ne dersin?

***Kendisini en akıllı kuş familyasından sayan karga ya ne demeli peki. Bir ara; ikide bir resimleri değiştirip duruyordum ya ben; hadi aklını bırak da gözleri de bozulmuş olacak ki; başkasının sayfasına geldim galiba diyerek kapıyı çalmadan geri dönüp gitmiş. Bana özelden mesaj attı da sen nerdesin diye, öyle haberim oldu.:)) Ben de anlamadım önce tabii. Karga; senin tevellüt kaçtı evladım. Annene bi daha sorsana:))

***1966 Samsun doğumlu olan ve bir yerel televizyonda da program hazırlayıp sunan, 6 adet de basılmış kitabı bulunan Ahmet Seven dostumuza, tüm bunlar yetmemiş, meydan dar gelmiş olacak ki, bir de gelip buralarda bizle aşık atıyor. Ne istersin Ahmet Bey daha bir kitaba bile imza atamayan biz blogculardan sen yaa?

***Bafra 1968 doğumlu olan ve duruşunda bile asalet kokan çok sevdiğim Hakan Şahin ise; “ hayatımız, suyu temiz, masmavi, güneşimiz herkese mutlulukla el sallayabileceğimiz derin bir denizimiz olsun ” yeter diyerek MB da kulaç atanlardan. Mülayim kendi halinde beyefendi bir adam işte. Haydi siz de el sallayın ona.

***32 yaşında olan Baver dostuma ne demeli ya. Sayılarla haşır neşir olduğu ne kadar da belli. Sanki aptalmışız gibi bir de parmaklarını uzatmış bu kaç diye soruyor? Kaç olacak dostum; 35. Yaş, yolun çeyreği eder. Nerden çıkarıyorsun dersen koy yaşının üstüne üç parmağını kaç yapıyormuş bak. Sen böyle basit problemleri çözemezsin ama öyle derler. Büyük lokmayla uğraşanları, küçücük bir lokma götürürmüş her zaman:))

***Adıyaman’ da doğan ve yazmanın bir çığlık olduğunu düşünen ve haklı olarak da bir çığlığı olmayanların bu dünyaya yakışmadıklarını ekleyen Doğan Durgun ise bu güne kadar bağırmaktan yorulmayanlardan. Hala bir şeyleri değiştirebileceğimizi iddia edenlerden. Fakat Doğan Bey siz yine de fazla bağırmayın derim ben. Severim sizi bilirsiniz, yoksa ses telleriniz iltihaplanacak:))

***Tiyatrocu ve cebinde öyküleriyle gezen sevimli çocuk kareli defter ise derin psikolojik analizlere girerek, karekökünü daha farklı açılımlarda çözmeye çalışan zeki ve duygusal arkadaşlarımızdan, yine yazılarını ilgiyle takip etmeye çalıştıklarımdan.

***Şu anda ellyph rumuzuyla yazan Elif arkadaşımız ise bir ara sayfasını ziyaret ettiğim; solist ya da oyuncu olmak isterken, hayatın kendine çizdiği haritaya yenik düşen ve bir ara psikozun etrafında dolaştığını itiraf edecek kadar da cesur olan kendini ruh sağlığı ve tedavisine adayan analitik ruh sağlığı doktorlarımızdan. Kendisini gerçekten tebrik etmek lazım diye düşünüyorum.

***10/12/79 doğumlu olan ve tüm olumsuzluklara karşın içindeki çocuğu bir palyaço duyarlılığıyla yaşatmaya çalışan Ali gel’ e ne demeli? Ya o sayfasına koyduğu ve benim takılı kaldığım çocuk gözlerine. Ne çok şey anlatıyor o resim öyle Ali? Ben çok seviyorum Ali’ yi. Ya siz? Aliiiiiiiii… Papucu yarım; çık dışarıya oynayalım.

***Son bloğu ile felsefeci olma onuruna sahip olduğunu söyleyen ve en sevdiğim ev tipi olan ahşap evlerden yapan ve tüm çocuklarını kendilerine ve çevrelerine hayırlı evlatlar olarak yetiştirip bizim gibi MB cazibesine kapılan ve sevinçlerimize üzüntülerimize ortak olan Ahmet Balcı ise soy ismi gibi tatlı olan arkadaşlarımızdan.

***“Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye benzer hayatlarımız” ve “tek bir çıkış kalsa dahi bir gün mutlaka ulaşır insan eğer isterse gökyüzüne” diyerek filozofik yanını açıkça ortaya koyan Akdeniz kadar mavi, Akdeniz kadar serin, bir o kadar da sıcak yüreğiyle Mersin’ den mavi esintiler getiren Akdenizli ise bir başka çok sevdiğim dostlarımdan. İlerde insanların bitkilerle konuşabildiğini kanıtlayarak dünya tarihine geçerse şaşırmayın. Bu şimdilik bizim sır olarak kalsın olur mu?:))

***Almanya doğumlu Okan Tınmaz ise ara sıra ziyaret edebildiğim haylaz arkadaşlarımdan. Hem de çok haylaz:))

***Bir çırpıda kırklı yaşlara geldiği için hayata biraz kırgın ve kızgın bakan ve daha ben daha yirmili yaşlarımı bile anlayamamıştım ki diye mızmızlanan, iki çocuk babası Engin ise yine çok sevdiğim dostlarımdan. Önemseyen ve önemsenenlerden. Ama… İz adlı bloğuna yorum yazalı bir olmasına rağmen daha cevabı gelmeyenlerden.

***Antikacı, saray restoratörü ve bir zamanlar barış elçiliğimi de yapmış olan Metin Özkaya ise; kendini insanların görünmeyen enerjileri üzerine odaklayarak, insanlara da içinizdeki keşfedin diyenlerden. Duruşuyla da evet, ben buyum diyen bloğumuzun asil ve kibar beylerinden.

***1974 Erzurum doğumlu olan ve elindeki kısıtlı imkanlara rağmen; var gücüyle çırpınarak eğitim adına en iyiyi yapmaya çalışan eğitim gönüllülerimizden İbrahim Kaya ise yine gönlünü, yüreğini, emeğini, çabasını çok takdir ettiğim dostlarımdan. Ayrıca “Ağıt yüklü bir ezgiyim ve Tutuşur dizelerim çaresizlikten” adlı iki tane de şiir kitabı olan İbrahim Kaya’ ya 2007-2008 eğitim ve öğretim yılında öğrencileriyle geçireceği verimli bir eğitim yılı diliyorum. Biliyorum şu aralar bloğa ara verdi ama biz onun türkülerini ta buradan duyabilecek kadar onunlayız. Saygılar öğretmenim.

***Cevza Çiğdem sıcacık yüreğiyle, gülen gözleriyle yine yakından takip etmeye çalıştığım, benim gibi hayalleriyle başı dertte olan can arkadaşlarımdan. Umarım bir an önce kafanı kurcalayan sorulardan kurtulur, hayallerinle sarmaş, dolaş yaşarsın canım arkadaşım. Gülen yüzün hiç solmasın.

Sevgi ve bilgi paylaştıkça çoğalır diyen İhsan Zeybek ise hayata pozitif bakan, bakılması gerektiğini söyleyen bir başka saygı duyduğum insan. Her ne kadar sık olmasa da alış verişimiz olan.

***Şu sıralar pek görüşmesek de Serap İnce yine iki çocukla yaşam mücadelesi vermeye çalışan ve bir zamanlar benim ters bir anımda tırpanımı yiyenlerden. Açıklayayım şimdi. O gün önemli bir yazı üstünde çalışıyorum ve o kadar uğraştığım yazı ret edilmez mi. Edildiği gibi bir de nasıl olduysa bütün dosyalarımdan da silinmez mi? O arada da msn Serap görüşmek istemez mi, şu benim bloğa bir bakıver diye. Bir taraftan da gazeteden aramazlar mı? Yazı nerede kaldı diye. Aynur’ da bu arada çıldırmaz mı? Böyle bir tufan arasıydı işte. Neyse geçmiş olsun hepimize. Durum bu.

***Eee sıra geldi İlyas Bayrama. Eymir de “Amman Aynur hanım siz zahmet etmeyin, ben taşırım valizi” deyip de beni cümle aleme şikayet ederek neredeyse “valiz Aynur” olarak adımı blog tarihine yazdıracak olan adam. Eh ben sana ne diyim? Duydum İzmir toplantısın da misafirlerini memnun etmeye çalışan ev sahibi gibi ne denli canla başla çalıştığını. Umarım yorgunluğuna değmiştir, engin namelerin adamı. Sevgiler.

***Açılmayacak kapı yok, düzeltilmeyecek yanlış, söylenmeyecek şarkı. Bende hayatta bunu başarmaya çalışıyorum diyerek, içinde derin ruh gezintileri yapan Türkçe’ si “çalışkan arı” nam-ı değer Beenmaya ise balına şeker katmadan bal yapmaya çalışan bir başka can arkadaşım. Eymir gezisinde yanımda ki bankta gülümseyen. Kışın paltonu üstüne al arıcığım aman üşütme. Saf bal yapacağım diye de ormanın derinliklerinde kaybolma sakın. Kaybolursan da haber ver işaret ateşiyle, kalkar gelirim. Sen bize lazımsın çünkü.

***30 yaşına yaklaşan ve henüz kendi söküğünü dikemediğini söyleyen nakedtruth ise; “kız ne bu böyle “nakedtruth” korkutan ruh gibi; zor yazdım valla; hah buradan duyurulur böyle garip rumuzları yazmakta zorlanıyorum arkadaşlar el insaf yahu, nesiniz siz FBI ajanı falan mı? Bir şeyden mi saklanıyorsunuz? Şu rumuzları kolay yazabileceğimiz dilde kullansanız ne olur, dünya mı batar? Neyse kız isminin geçtiğine pişman olacak şimdi. “Bir ekmek, dokuz tokmak misali” Ben genel olarak söylüyom. Bir tek sen üstüne alınma yani. Fırçamızı da çektik bu arada. Neyse konumuza dönelim. Sana söylüyom arkadaşım. Kendi söküğünü dikmeyi öğreneceksin bundan böyle. Bak otuz yaşına gelmişsin. Ne yani gözleri görmez olan annen mi dikecek söküğünü daha?:))

***Eymir de de yakınen tanışma fırsatı bulduğum yine bir başka güzel yürekli dost Ahmet Aydın ise Ahmet Arif’ ten beraber şiirler okuduğum sesime ses katan ve gece yarısı dört dönerek benim için birlik mahallesi arayan yine sevdiğim dostlarımdan. Her ne kadar bu aralar fazla sık ziyaret edemesem de adı yüreğim de saklı olanlardan.

***Bir aralar mızmızlık yapıp beni kızdıran İbrahim Ormancı ise yine takip etmeye çalıştığım arkadaşlardan. Üstelik adıma yazılmış bir iki blogla bana sürpriz yapanlardan. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum buradan.

***Asalet timsali duruşuyla Alev Meisel yine kısa bir süre önce, “aslında bir başka nedenden dolayı” iyi saattelerim üstümdeyken üstüne gelip kırdıklarımdan. Kendisinden özür diliyorum bu vesileyle. “Yeri gelince özür dilemeyi biliriz biz de yani.” Kabul eyler eylemez o başka. Sanırım frekanslarımız farklı biraz. Doğaldır bambaşka yaşamlardayız ama insanız hepimiz sonuçta. Sevgilerimi iletiyorum kendisine.

***Düş; düş. Ah düş! Düşleri çalışma şartlarının arasına sıkışıp kalmış melekler kadar güzel gülüşlü düş. Hep sırtında çantası, altında bisikleti, düşlerini bulabilmek için, Yunus Emre misali dağlara kaçmak isteyen düş. Umarım işlerinden bir solukluk izin alıp, hatta almadan, bir gün kaçabilirsin düşlerine ve gelinciklerle dolu o yemyeşil dağlara. Eğer kaçar ve orada da sıkılırsan beni de çağır olur mu? Cep telefonuna güvenme ama… Dağ, taş, ova bayır çekiyor diye yalan söylüyorlar. Bizim köy merkeze 30 km. Orada bile çekmiyor meret doğru dürüst. Onun için bir kamp ateşi yakıver. Ben dumanı görür anlarım senin çağırdığını. Tamam mı?

***Guguk kuşu seni de unutmuş değilim ha. Arkadaşın düşü yalnız bırakma sakın? Biliyorum gerçi bırakmayacağını siz yapışık ikizler gibisiniz maşallah da, ben tekrara hatırlatayım dedim işte. Gece fazla ses çıkarma uyuyamıyoruz bak. Öyle ya; hastası var sağı var etrafta, değil mi? Sevgilerimle.

***“Her şey dayatma mıdır diye sorsam kendime; cevapsız kalır sorularım” diyen Karadeniz’ in asi kızı Yekruseha. Yine; Çevresindekiler kendine şeker kız candy desinler diye bunca yıl profilden resim verdiğini söyleyenlerden. Tarlada mintan, işyerinde aynan, yüreğinde isyanların, ceplerinde umutların, özlemlerin, hayallerin, aynı benim gibi arada bir taşıveren sabrınla ne kadar da bana benziyorsun biliyor musun? Seni seviyorum, dağlar kızı Reyhan. Kendine iyi davran. Her denene kulak asma. O ne der bu ne der diye hayatı da ıskalama. Yaşanacak tek bir hayatın var unutma. Onu biraz da kendin için kullan.

***En son türban konusuyla ilgili bir blog yazarak “Bugün bu kadar ileriye gitmeye cesareti olanlar, her şeyi olduğu gibi, bu özgürlüklerini de ona borçlu olduklarını ASLA VE ASLA UNUTMASINLAR.” Diyerek Cumhuriyet’ in temel değerlerine sahip çıkan, çıkmaya çalışan Sibel ulus ise yine mesaj kutumda rastladığım ama fazla sık görüşemediğimiz bir başka değerli arkadaşımız, öyküler de yazan bir Cumhuriyet kadını. Bu çağrı hepimiz için geçerli tabii ki.

Lara' ya kadar gelip, yazacak başka bir şey bulamamış gibi biz Antalya' lıların deyim yerindeyse dötünü açan Sn. Süleyaman Ekim, bir de bana çiçekçi dükkanı var diye iftira ve vergi memurlarını peşimde takanlardan. Sen büyüklerle uğraş Süleyman Ekim. Ne istersin benim gibi garibanlardan.

***Sadece sanatla geçireceği günlerin özlemiyle yanıp tutuşan ve bana isteyen yorum yazsın, isteyen yorum yazmasın, benden de kimse yorum beklemesin diyebilecek kadar açık yürekli olan ve özellikle bu açık yürekliliğinden dolayı kendisini tebrik ettiğim Başak Altın ise fazla takip edemediğim halde önemsediğim isimlerden. Bir gün sen ben olsan diyen dizelere can veren bu kıza saygı duyulmaz da ne yapılır ki. İşte o dizelerden birkaç satır. “Bir gün bir nehir olacağım/ şimdi olduğumdan daha coşkulu/ dünyaya şimdi baktığımdan daha mavi / koşarak vardığımda denizlere/ balıkların gümüş sırtı, / yakamozların bilinmez anlarda / rasgele çıktığı gibi/ parlayacağım geceleri ayışığında./ Bir gün herşey olacağım/ ve hiç bir şey./şimdi olduğum gibi./ bir gün ben sen olacağım/ ve hiç kimse/ şimdi olduğum gibi./ Başak, 19/9/2007/ Eline, yüreğine sağlık Başak.

***“konuştuklarımız atmosferde kaybolup gittiği için yazarak yaşadığıma dair bir kanıt bırakmak istiyorum.” diyen ve zehrini akıtabildiği en iyi zaman dilimi olarak geceleri seçen, aslolan şeyin cevaplar değil, doğru soruyu sormak olduğunu anladım” diyerek kendini tanımlayan Hezar ise yine takip etmeye çalıştıklarımdan.

***Yine bir ara seyrü seferlerini ilgiyle takip ettiğim Ali Özer’ in sayfasına girdim ama izine rastlayamadım. Kendisinin adı yine mesaj kutuma düşenlerden. İnsanlar kendi gitse de izi kalıyor. İşte yazmanın önemi.

*** “Hayat yaşanarak kavranır, algılanır. Hayatı zeka ile akıl ile kavrayamayız ancak yaşamsal deneyimlerle, yaşanmışlıklarla yorumlayabiliriz. Hiç aşık olmamış birisi aşkı anlatamaz, anlayamaz. Hiç aç kalmamış biri acın halini bilemez.” İsrail'in saldırıları altındaki Lübnan'lı çocukların gözünden bakalım dünyaya.

- Üreticinin satamadığı meyvesinin dalından bakalım.

- Çukurova'da pamuk tarlasında çalışan genç kızın terinden bakalım.

- Yatalak hastanın gözünden bakalım.

- Çırağın cumartesi akşamı aldığı haftalığın sıcağından bakalım. Hayata diyen Erol Türedi’ nin bu tespitlerine katılmamak mümkün mü? Eline sağlık arkadaşım.

***01/11/60 doğumlu olan ve blogculara yolun diğer yarısından seslenen yani yolun yarısını geçtiğini ima etmeye çalışan fakat 23 yıllık Almanca öğretmenliği yetmezmiş gibi hala hayata dört elle sarılan ve hayatını, bilgilerini, büyük bir özenle yorumladığı kitaplarını bizimle paylaşan bir başka gönül dostu yolun diğer yarısı, yine sıcacık yüreğini, herkesle olduğu gibi benimle de paylaşanlardan.Ellerine sağlık diyorum arkadaşım. Yolun öbür diğer yarısından sevgiler.

***İşte bir başka güzel arakadaşım. Bütün biyografisini aldım çünkü kısa olmasına rağmen o kadar çok şey anlatıyor ki. Tıpkı Deniz gibi.

***“Susmanın erdem sayıldığı bu topraklarda bir uzun suskunluğa içimdeki kelimeleri gömdüğüm oldu. Sonra baktım ki avaz avaz susuyorum olmuyor... Aktım beyaz kağıt boşluğuna... Derken sanal dünyada bir su damlası kadar yerim varmış, ayırttım ben de.. Neden Üç nokta mı?! Söyleyemediklerimi bir gün birisi anlar diye üç nokta... Geleceğe, gündüzle gece arasındaki o belirsizliğe üç nokta... Sözün bittiği yerde başlayan ana üç nokta... Aşka... hüzne ve sevince.. başlayan biten aşklara... Ve daha nelere nelere... Merhaba herkese:)”
Seni tanıdığım için çok şanslı buluyorum kendimi, herkes gibi. Deniz ol da gel, karanlıkların üstüne, susmaların üstüne coşta gel, yeter altık sustuğun. Deniz yürekli dost.

***Kendini: “Yazmaktan hoşlanan... Kelimeleri renklendiren bir sihirbazım ben” diye tanımlayan ve sevgi insanıyım, diye de ekleyen ve Bodrum'da yaşayan sevgi insanı Sevgili Halide ise yine kısa süre önce tanıştığım gönül dostlarımdan. Şu aralar ne çabuk büyüyüverdiler bunlar, daha dün çocuktular diye, tatlı bir telaş içinde oğlunu evlendirmeye hazırlananlardan.

***Hayatı akışına bıraksak diyen ve fazla iddialı olmadığını söyleyen, 1970 doğumlu, güzel öğretmen yazarken bile izin isteyen kadar zarif, yine sevimli ve şeker arkadaşlardan.

***Benimle aynı yaşta olan ve benim “kırmızı başlıklı kız lakabını taktığım” Sevgili yağmur zamanı ise yine Eymirde yan yana oturduğumuz, hep gülen yüzü sıcacık yüreğiyle yüreğime yerleşen, gördüğüm kadarıyla haydi gel sek sek oynayalım desen hiç tereddüt etmeden ayak yalın oyunuma eşlik edebileceklerden. Üstelik dünya tatlısı iki çocuk annesi olan.

***Oğlumun doğum gününü suskun olarak kutlayan ve şu an siyahh rumuzunu kullanan siyaha da çok teşekkür ediyorum. Ama… Niye üstüne basar gibi siyahta çift (h) kullandığını da sormadan geçemeyeceğim blogdaşlarımdan.

Faruk Sürener. Ahh Faruk sürener. Her şeyiyle tam bir Karadeniz’ li. Bir kahkaha makinası, neşe kaynağı. Yine oğlumun doğum gününe neşesiyle neşe katanlardan. Sen hep böyle kal olur mu? Acemi çapkiun seniuuu… Yazılarında ki çapkinluk hikayelerundan söz ediyrum; yanluş anlaşilmaya.

***3 tane kızını yaşam çiçeklerim diye adlandıran ve gittiği her yere yaşam çiçeklerinden koku bırakan ve yaşamı sindire, sindire yaşamayı sevdiğini söyleyen yaşam çiçekleri ise, yine tam bir Türk kadını diye tabir ettiklerimden. Çiçeklerin hiç solmasın sevgili arkadaşım. Çiçeklerinin mutlu mesut günlerini de göresin. Sonra torunlarınla bize gelesin:))

***15 yıl gazetecilikten, ticarete, politikaya, kadar hayatın çok farklı kulvarlarında başarıyla koşan ama hala yorulmayan, klasik müzik tutkunu H.Hüseyin Dulun ise yine yakın takibimdekilerden. Yaşadığım yere bir saat uzaklıktan bizlere seslenenlerden.

14 yaşından beri yazan ve yazdıklarıyla duygularımıza ayna tutan ayna ise yine çok sevdiklerimden. Diyor ki: "Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten" Fakat söyleyecekleri bitmiyor ve ekliyor. “yine de temennim: "Tamam artık, ben buyum" demeden, buralardan göçüp gitmek... Çünkü; bu arayışın, kendi adıma hep sonsuz bir oyun olarak kalmasını diliyorum...” Nasıl ama… Güzel söz değil mi? Biterse çünkü hayatta biter. Hep sevgin ve Işığınla kal Ayna… Kal ki; bizde ışıyalım.

***Sekiz yıldır anaokulu ve etüt merkezi işleten ve yaptığı işi dünyanın en keyifli işlerinden biri olarak tarif eden, sevgili S, Aydının cici eşi yeme bizi şimdiiii:)) Baktın üç çocuk, kreşe para yetmiyor, üç çocuğu kreşe verip, başka bir işte çalışsan sermayeyi kediye yüklersin, sende kreş açtın değil mi? Tabii bir de onların pozitif enerjisini çalarak, hayatına neşe katmaya çalışıyorsun. Heyyy gökkuşağının çocukları, o enerjinizin hepsini gökkuşağıma vermeyin, birazda bize gönderin. Sevgili gökkuşağı; karı koca, ailecek çok şekersiniz gerçekten. Ve bu şekerlikten bize de bulaştırıyorsunuz. Sana bebişlerinle geçireceğin nice muylu yıllar dilerim. İyi ki çocukların senin gibi cici bir öğretmene sahipler. Eminim ki senin onlara verdiğin ışığın geri yansımasıdır onların gözlerindekiler.

***Yine oğlumun doğum gününü kutlayanlardan Fulya, kıvırcık saçları, uzaklarda hep bir şey ararcasına dalıp giden bakışları ile izlemeye çalıştığım arkadaşlardan. Uzaklarda arama Fulya aradıklarını. Omzunu bir de sola çevir bak belki oradadırlar.

***Fulya' nın yakın akrabalarından hoşsada ise gittiği her yerde hoş bir sada bırakanlardan. Kendine çok yakışan gamzeleriyle birlikte yine Eymir de tanıştıklarımdan.

***Cansin. Yine rumuzu gibi can olanlardan ve aramıza yakın katılan değer verdiğim arkadaşlarımdan.

***Mehmet Eren yine Eymir de tanıştığım, yüreğinden hiç şüphe duymadığım sıcakkanlı arkadaşlarımdan. Kendinin “her ne kadar fenerli olduğunu iddia etse” diğer renklerle de flört edenlerden. Sarı laciverti daha çok sevmesinin nedeni, biraz paraya dayanıyormuş. Gömleğinde uçuşan rengarenk kuşlar söyledi bana. Ne dersin Mehmet, bu söylentiye?:)) Şaka tabii. Hep renklerinle kal Memet.

***Ve ayda. Ayda! Seks hakkında konuşulmadık hiçbir şey kalmayacak diyerek, erkeklerin bile konuşmaya, cesaret edemediği konuları büyük bir cesaretle yazarak bloglarda devrim yapan; blogları aydacılar anti aydacılar olarak ikiye bölen, yapılan tüm düşman saldırılarına rağmen, bütün engelleri yıkıp geçerek bayrağı göndere çeken ayda hakkında hiç bilmediğiniz gerçekler bu gün burada açıklanacak. Evvettt. Araştırmacı gazeteci kimliğimle uzun süredir üstünde çalıştığım ve ayda hakkında daha önce hiç bir yerde duymadığınız, bilmediğiniz gerçekleri bu gün burada açıklamaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum.
Aylardır seks üzerine yüzlerce yazı yazan ve bu konuda Haydar Dümen’ i bile sollayarak ünü bırakın blogları, Türkiye’ yi de aşıp tüm dünyada yankılar yaratan ayda; bu güne kadar hiç seks yapmamış hayatında meğerse. Bunu biliyor muydunuz? Bilmiyordunuz tabii.
Aydanın bunca zamandır bize anlattıkları, babaannesinin kendisine anlattığı seks masallarından ibaretmiş meğer. Bu konuda bu kadar yetkin olmasının nedeni de hayal dünyasının çok geniş olmasındanmış. Fakat seksin (a)sın dan (z)sine kadar nerdeyse konuların tümünü anlatan ayda konu sıkıntısı çekmeye başlamış ve çalışmalarına ayda devam etmek üzere yoğun biçimde yeni projeler üzerine odaklanmış. Yani seksin dayanılmaz hafifliğinin keşfindeymiş şu sıralar. Bırakın ay’ı evren üzerinde canlı cansız ne varsa, hepsine seksi en ince ayrıntısına kadar öğretmeyen ne olsun diyormuş. Aydanın; bu güne kadar hiç seks yapmamasının bir diğer nedeni de; kafasında ki seks kavramıyla donatılmış o müthiş erkeğe henüz rastlamamış olmasıymış. Eee kolay değil öyle. Hem ince ruhlu olacaksın, hem seksi (a) dan (z) ye hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan, atlamadan uygulayacaksın. Nerdeee Türkiye’ de o erkek. Eeee durum böyle olunca tabii gider ayda aya. Haklı kız. Sana kolay gelsin ayda. Umarım burada bulamadığın değeri orada gösterirler sana ve çok mutlu olursun. Güle, güle blogların devrimci kızı ayda, güle güle sana. Mutlu haberlerle dön bloğa. Dört gözle geri bekliyoruz seni ha. (Bu arada: Eğer onlar daha iyiyse, gelirken birkaç tane kap getir bloğa. Bu işin yangını var, seli var, depremi var. Ne olur ne olmaz. Bulunsun yedekte. Onları ne yel alır ne sel nasıl olsa! :))

İşte böyle dostlar. Daha adı aklımda olan birçok arkadaş var ama ben çok yoruldum biliyor musunuz? Onları da bir başka bloğa bıraksam, bana kızmazlar, alınmazlar değil mi?


***Bu arada aylardır gece gündüz demeden kahrımızı çeken editötlere de teşekkür etmek istiyorum. İşleri kolay değil gerçekten. Kendilerine sonsuz sabır diliyorum. Bir de benim şu bloğumu bu kadar bekletmeseler, her şey tam süper olacakta. Bu arada, Başak; geçen gün röportajını okudum Milliyet pazarda. Ne şeker şeymişsin kız sen öyle. Neyse; hepinize tekrar kolay gele.

Haydi, hepiniz kendinize iyi bakın. Ben de biraz dinleneyim. Ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..