Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '12

 
Kategori
Deneme
 

Atatürk’ün ifadelerinden Akıl, Bilim ve Üniversite

Atatürk’ün ifadelerinden Akıl, Bilim ve Üniversite
 

Emin Bülent Erenoğlu
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Balcalı-Sarıçam, Adana

Bu sabah, 09:05’te Çukurova Üniversitesi Kampüsündeki Atatürk Anıtında yapılan merasimden sonra, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete göçünün yıldönümünde onun eserlerini biraz daha içselleştirebilmek için her zaman olduğu gibi Mithat Özhan Amfisindeydik… Program için, “gerçekten de bugüne kadar izlediklerim arasında, en sadesi, en zarifi ve sade ve zarif olduğu kadarıyla da, en dolusu ve anlamlısıydı” diyebilirim. Tam da, atamıza yaraşır şekilde.

Aman merak etmeyin, her törenden veya her olaydan sonra yazı yazarak sizleri sıkacak değilim! Ancak bugünkü törenin anlam ve ruhsal zenginliğinden dolayı, üniversiteleri ve üniversitelileri ilgilendiren çıkarımlarımı birkaç paragrafla sizlerle paylaşmak istedim, hepsi bu…

Öncelikle şunu söyleyeyim müsaade ederseniz; ülkemizde, putlaştırmamız gerekseydi, putlaştırılabileceğimiz tek kişi bence Cumhuriyeti’mizin kurucu ruhlarının ve bizlerin de önderi olan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür… Ancak, kendisinin birkaç ifadesinden, her yaratılmış gibi kendisin de bir gün ölümü tadacağı gerçeğini sonuna kadar özümsediğini, içselleştirdiğini ve sadece aydınlığı tarif ederek, yöntemleri bizim seçmemiz gerektiği düşüncesini taşıdığını öğreniyoruz. Bu ifadelerinden, dünya hayatında en çok şeyi borçlu olduğumuz kendisini dahi putlaştırmamızı istemediği mesajını ileterek, ileride düşebileceğimiz yanlışın önlemini daha o günden alıp, bizleri karanlıklardan korumaya çalıştığını anlıyoruz. Yani, o Büyük Adam, ölüm gerçeğini ifade ederken dahi ilerisi için atalık yapmayı ihmal etmiyor.

Ölüm gerçeğinin kendi yaşamında da tecelli edişinin, cumhuriyetimizin sonunu getirmeyeceğini ve sonsuza kadar devam edeceğini de, her zamanki özgüveni ve ileri görüşüyle de defalarca dillendiriyor.

Bu dillendirişleri sırasında birkaç kelimeyle oluşturulan ancak kocaman bir ömrü hedef alan cümleleri ders aracı olarak kullanmayı da ihmal etmiyor. Neydi bu sözler, hemen hatırlayalım, müsaadelerinizle…

Bunlardan birincisinde direk bir mesaj var: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır''. Her şey açık, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacak…

Elbette ki Önder olmak kolay değildi ve bu düşüncesinin de askıda kalmamasını sağlayacak başka sözcüklerle de bu düşüncesini güçlendirerek, daha anlaşılır kılmalıydı. Bu paragraf, biz bilim insanlarını çok yakından ilgilendiriyor aslında: “Ben, manevî miras olarak hiç bir (Nasr’ı Ka’tı) hiç bir doğma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıl’dır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkilât önünde, belki, gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla tâviz vermediğimizi; akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir”. Tüm bunları söylerken, şunu da biliyordu “Müslümanların yaşadığı coğrafyada yaşanan tüm cehalete rağmen, İslam dini, akıl ve bilimle çelişmiyordu; ancak yapılan yanlış yorumlamalar ve yüzyıllardır süren akıl tutulması sonucu bu karanlıklar yaşanıyordu”. O nedenden, milletinin tüm değerlerine olduğu gibi dinine de saygı duyarak, ancak onu dogmalardan ve hurafelerden temizleyerek bu ülkenin manevi dünyasını yok etmeden, aynen dinin de emrettiği gibi akıl ve bilimle barışık olmanın, geleceğin garantisi olduğunu haykırma ihtiyacı duymuştu.

Evet, dünya hayatı değişken, milletin refahı için sürekli olarak araştırıp, üretip ilerleme gerekiyor. Bir anlık dalgınlık ve dikkatsizlik, elimizdeki değerlerin başkalarının eline geçmesine neden oluyor ve filmi başa sarmak zorunda kalıyorsunuz.

Durum böyleyken, aklı ve ilmi referans olarak alıp, maneviyatımızı da yok farz etmeden ilerleme zorunluluğumuz varken, özellikle üniversitelerde/araştırma kuruluşlarında putlaştırma konusunda çok dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Başta da ifade ettiğim gibi, sonsuza kadar yaşayacak olan Cumhuriyetimizde putlaştırılabilecek tek kişi olan Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin dahi putlaştırılmasının önünü daha yaşarken kesmişken; özellikle aklın ve bilimin hâkim olması gereken bilim camiasında kişilerin putlaştırılması ve putlaştırılan kişilerin de her şeyin bileniymiş gibi davranmaları kadar yanlış bir durum yoktur.

Bu durum, akla da, bilime de, insanlığa da, en önemlisi de Atatürkçülüğümüze de terstir.

Dünyadaki hiçbir gelişme, tek bir kişiye ve onun etrafında oluşturduğu güruha endeksli değildir. Bir konuda biraz daha iyi olanlar vardır ancak bu aynen atalarımızın da ifade ettiği gibi, boynuzun kulağı geçemeyeceği anlamına gelmez… Yeter ki, aklı ve ruhu özgür kılarak bilimin önünü açalım; çünkü milletimizi oluşturan her bir fertle ve Dünya gezegeni üzerinde yaşayan her bir canlıyla beraber hepimiz aynı gemideyiz ve hiç kimse Tanrı değildir.

Bizler, Celaleddin Rumi’nin ifade ettiği gibi önce aklıyla yolunu bulan, sonra da dönüp ona öğretmenlik yapan ruhu bir kenara atarak, insanları robotlar gibi görerek ve ben ve diğerleri şeklinde ayırım yaparak insan olamayacağımız gibi, bilim de yapamayız…

Dünya hayatını, sadece tek bir kişiye veya birkaç kişiden oluşan bir gruba bağlamak kadar, bilime, akla ve insanlığa aykırı hiçbir şey yoktur. Dünyada hiçbir insan yoktur ki Dünya gezegenindeki tüm sorunları ben çözerim deyip, başarıya ulaşsın; bırakın Dünya gezegeninin tamamını, küçücük bir ülkede, hatta ve hatta küçücük bir kasabada dahi bunu kimse başaramaz…

Düşünsenize Irak’ta, Libya’da ve benzeri ülkelerde yaşananları… Oradaki yaşamlar kişilere bağlıydı ve o kişiler bitince ortalık toz-duman oldu…

O nedenden, Mustafa Kemal Atatürk’ün dahi, kendi tarafından ifade edilerek putlaştırılamadığı bir ortamda, kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp, hayatını onun kadar milletine adamadığı, onun kadar düşünmediği, onun kadar sorgulamadığı, onun kadar insanlığı kucaklamadığı aşikâr olan diğer bir faniyi putlaştırarak insanlığın hazzını duymanın imkânı yoktur. Özellikle de bilim insanlığının…

“Sonsuza kadar yaşayacağından hiç şüphe duymadığım Cumhuriyetimizin kurucu ruhlarının ve bizlerin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün huzurunda bir defa daha saygıyla eğildiğimi ifade ediyor, aklın ve bilimin hâkim olduğu, birbirlerinin ayrılmaz parçaları olan madde ile mananın kavuşarak kucaklaştığı en yakın Cumhuriyet yarınlarında buluşmak üzere” diyerek, bu yazımı da burada sonlandırıyorum. 

 

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..