Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '12

 
Kategori
Felsefe
 

Bilim dünyasındaki en büyük tehlike Ecdatperestlik (=Muhafazakârlık)

Bilim dünyasındaki en büyük tehlike Ecdatperestlik (=Muhafazakârlık)
 

Öncelikle şunu ifade etmeme izin veriniz lütfen… Ecdatperestlik, bana ait bir kelime olmayıp, Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün Kurtuluş Savaşının ana dayanağı olan Müdafaa-i Hukukçuların verdikleri mücadelenin İslamiyet’in özüyle olan uyumunu ve o mücadelenin İslamiyet diye dayatılan Emevi Kültürüne karşı direnişini anlattığı “Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış” isimli en son kitabından bir alıntıdır… Yeri gelmişken, o kitaptan da kısaca bahsedeyim müsaade ederseniz.

Kitapta, Kurtuluş Savaşının, Müdafaa-i Hukukçular ve onların başı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün hem emperyalistlere hem de yıllarca Anadolu insanına zulüm uygulayan padişahlara karşı yürüttüğü mücadelenin özü itibariyle İslamiyet’le arasında bir sorun olmadığı anlatılıyor. Emperyalistlerin nasıl olup da, İslamiyet’in doğru şekilde algılanması ve yaşatılması için akılcılığı ve bilimciliği (aydınlanma) çaba harcayan Mustafa Kemal Atatürk’ü Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük engelmiş gibi gösterdiği ve buna da içteki sözde inançlıların da nasıl destek oldukları vurgulanıyor.

İşte bu kitabın içerisinde geçen bu kelimeyle de, Emevilerce dayatılan kültürün İslamiyet’i yozlaştırması sonucu akıldan, bilimden uzak bir inanç sisteminin en büyük dayanağı olan muhafazakârlık ifade edilmiş. Ecdadın putlaştırılmaması gerektiği vurgulanmış.

İşte ben de bu sözü alıp, bilim camiasına uyarladım… Umarım hoşunuza gider…

Evet, sözü fazla uzatmadan, başlığımızda anlatmak istediklerimize geri dönelim. Aç parantez şunu da söylememe izin veriniz, lütfen; bu sorun, toplumun her kesiminde mevcuttur ancak bu sorunların çözülmeleri gereken yerler olan üniversitelerde yaşanması, durumu daha acı hale getirmektedir.

Ne kadar dinden kaçsak da, ne kadar kendimize kurtarılmış bölgeler inşa etsek de, ne kadar bu coğrafyada doğup büyüdüğümüzü inkâr etmeye çalışsak da, Türkiyeli olduğumuzu ve içinde bulunduğumuz coğrafyanın kültürel dinamiklerinin bizleri de etkilediğini göz ardı edemeyiz. İçinde yaşadığımız toplumun gerçek sorunlarını algılamadan, onu karanlıklara iten gerçek nedenleri ortaya çıkarmadan; kökü dışarıda olarak, başkalarına hayranlık duyarak, kendimizi alçaltarak bu topraklarda huzur bulabileceğimiz yanılgısına düşmemeliyiz. İşte bu nedenden, başlıktaki Ecdatperestlik = Muhafazakârlık kelimesinin ifade ettiği sosyokültürel durumdan bu toplumda yaşayan herkesin etkilendiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun sonucu olarak da, toplumumuzda muhafazakârlık hem modern (sözde) hem de avam tabakasında yaygındır. Bu noktada şunu ifade etmem gerekir ki aynı gemideki yolculardan en üst ya da en alt kamarada kalanları arasında fark yoktur; gemi battı mı hepsi aynı yerde buluşurlar.

Ne acıdır ki, düşünmenin ve merakın sonsuz olması gereken evrenkentlerde dahi, bu toplumun içinden çıkıp gelenler olarak muhafazakâr olmakta inat ediyoruz. Bunun sonucu olarak da, düşünen beyinlerin üzerine karabasan gibi çökerek en büyük üretim kaynağımız olan insanlarımızın ruhlarını esir alıyoruz.

Elbette ki geçmişe bağlılık, bizden büyüklere saygı, hürmet insan olmamızın en başta gelen belirtisidir. Ancak bu bağlılığı, saygıyı ruhun, bunun doğal sonucu olarak da bireyin esaretine dönüştürmek insan olmaktan kaynaklanan artılarımızın ortaya çıkmamasına neden olur. Yaşayan ölülerden farkımız kalmaz…

Yaşça, unvanca, makamca büyükleri olan bir insana göstertilmesi gereken azami saygıyı göstererek sorgulamadan, eleştirel bakmadan/bakamadan/baktırılmadan izlediği yol doğru sanarak onu takip etmenin, onu baş tacı etmenin de insani bir yol olmayacağını söylememe gerek yoktur sanırım.

Bir toplumda unvanı büyüğe ve makamı yüksek olana tapınma derecesindeki saygı da, bu topluma Emevi Kültürü üzerinden musallat olmuş ve yıllardır toplumsal ruhumuzu kemiren sosyolojik bir virüstür. Büyük unvanlılar, yüksek makamlılar altında ezilen bu toplumun fertleri de, kendilerinin unvanı büyüdükçe, makamı yükseldikçe diğerlerini ezmeye çalışırlar. Eğer birileri acı çekmeyi göze almazsa, bu sarmal böyle sürer gider…

Böylesi bir durumun evrenkentlerde yaşanması, oraları bilim yuvaları olmaktan çıkarır.

Bilimsel yaşamdaki bu tür yanlışlıklar; ne yazık ki insanın en büyük ayrıcalığı olan beynini ve aklını, zaman zaman da iç sesini dinleyerek (aydınlanma) kullanmasını engellemektedir. Bu, bilimin amaçlarına, doğasına tamamen terstir. Aynı zamanda bilimin çıktılarının insanlığa sağlayacağı faydalara ulaşabilme önündeki en büyük engeldir de…

Bilimin, toplum kurallarına uyulmak koşuluyla bireysel/ruhsal özgürlüklerin bireyin elinden alınmadığı ortamlarda yapılma imkânının sağlanmaması, üretime, özgürlüğe, güçlü devletlere karşı verilen mücadeleye karşı vurulmuş en acımasız darbedir. Bu şartlar sağlanmadığı sürece, dış ülkelere, emperyalistlere, güçlü sermayelere karşı atılacak sloganların, yazılacak yazıların, yapılacak konuşmaların da hepsi boştur.

Sözlerimi fazla uzatmadan; toplumsal kurallara uyulan, içinde yaşanılan toplumun birer ferdi olduğumuzu unutmamak koşuluyla daha özgür, bunun sonucu olarak da daha üretken evrenkentlerde daha mutlu olacağımız en yakın yarınları kucaklamak umuduyla…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..