Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '22

 
Kategori
Deneme
 

ATATÜRK VE DİN/1

 

 

 

’Arkadaşlar,efendiler,Ey Türk Milleti;iyi biliniz ki ,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz.En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.’’

   Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü Türk milletinin birçok kesiminde yanlış anlaşılmalara yol açmış ve halkımızda büyük ihtilaflara neden olmuştur.İhitlaflara neden olan taraf, Ulu Önder Atatürk’ün bu sözü ve icraatleri olmayıp; bilakis bu sözü halkın içinde ihtilaf tohumları ekmek için bir fırsat olarak görenler ve gösterenler yanlış bir şekilde lanse etmişlerdir. Bu sözle beraber bazı kesimlerin lanse etmelerinin sebebini , Atatürk’ün nasıl bir yol izlediğini...vs. hep birlikte incelemekte fayda görüyorum.

   Öncelikle şunu kesin, açık ve net bir şekilde belirtmeliyim ki; Atatürk’ün iftira attıkları,’Yunan tohumu’ dedikleri soyu bile Ehl-i Beyt’e dayanmaktadır.Bu gerçek ,araya ihtilaf tohumları atan kişiler tarafından yıllardır gizlenmiş ve gizlenmeye de devam etmektedir.Mustafa Kemal Atatürk’ün Jandarma İstihbarat Subayı, 14 Kasım 1923’den itibaren Türk Polis Teşkilatının kurucu üyelerinden ,Atatürk’ün yanında polis olarak görev yapan Mehmet Rıfat Efendi’nin torunu Meriç Tumluer ,Atatürk’ün gizlenen vasiyetiyle ilgili olarak değerlendirmede bulunarak şunları söylemiş:

‘Atatürk, hem anne hem de baba tarafından Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’in soyundan gelmektedir.Atatürk’ün dedelerinin uzun yıllar Deliorman, Veliko, Dobruka, Tırnova bölgesinde yaşadıkları biliniyor.Bugün, türbesi Diyarbakır’da bulunan ,Ehli Beyt soyundan Seyyid Sarı Saltuk Hazretleri ‘nin Rumeli’yi Müslümanlaştırma çalışmalarında bulunan oğullarının ve torunlarının soyunun Atatürk’ün dedelerine kadar geldiği biliniyor. Bu soy, Kızıl Hafız Ahmet Efendi’ye kadar uzanmaktadır.’’(1) Kayıtlarda da Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin ailesinin yani Atatürk’ün atalarının ,Anadolu’dan Konya ve Aydın yöresinden geldiği, Atatürk’ün dedelerinin Anadolu’dan Rumeli’ye gidip Yunanistan’da Manastır vilayetinin Derbe-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleştiği ve buranın da tamamen Türk olup bu ailelerin Yörük Türkmenleri’nden olduğu yazılmaktadır.Yine aynı kayıtlarda Müslüman Oğuzlar’ın, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup Konya ve Aydın yöresine yerleşenlerin isimleri teker teker yazılı olup; 950 tarih ve 82 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu’dan Rumeli’ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunur.Yani herkesin anlayacağı üzere Atatürk öz be öz Türk ve Konya ve Aydın yörelerinden göçme çok asil bir ailenin torunu ve evladıdır.

    DYP Genel Başkanı Hilmi Mısır’dan da şu şekilde aktarılır:

‘’Biz Selanikliyiz.Dedem Osmanlı’da askermiş.Mübadele yıllarında ailesini de buraya getirmiş.Kütahya’ya yerleşmişler.Dedemlerin evi Selanik’te Atatürk’ün evine çok yakınmış.Anne tarafından da Atatürk’e akrabayız.Biz çocukken Atatürk’ün Ehl-i Beyt soyundan olduğunu söylerlerdi.Babamın babası Mehmet Mısır Atatürk’ün yanında yer alan ve Atatürk’e çok yakın olan kişilerden biriydi.Dedem 107 yaşında öldü ve Atatürk’ü çok anlatırdı.Atatürk’ün çok güzel Kur’an okuduğunu, her yolculukta evliyaların kabirlerini ziyaret ettiğini söylerdi.Mısır soyadını bize veren de rahmetli Atatürk’tür.Dedem Osmanlı’da görev yaptığı için bu soyadı ona vermiş.Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk’e hocalarla ilgili şikayet geliyormuş.Atatürk hocaları Ankara’ya çağırtmış.Dedem hocalar geldiğinde Atatürk’ün yanındaymış.Dedem’e Kur’an’ı yerine koymasını söylemiş.Dedem ‘Nasıl olur Paşam?’ dediğinde Atatürk söylediğini tekrar etmiş.Dedem Mehmet Kur’an’ı yere koymuş.Atatürk, hocalara, ‘Kur’an’ın üstünden atlayın.Atlamayanın kellesi gider ‘ demiş.Daha sözü biter bitmez koyunun çitten atladığı gibi tek tek atlamışlar Kur’an’ın üstünden.Atlamayan 4 ya da 5 kişi kalmış.Atatürk onlara neden atlamadıklarını sormuş.Hocalar şu cevabı vermiş:’Paşam bizi asar mısın, keser misin bilmeyiz. Ne yaparsan yap biz Allah’ın kitabını çiğnemeyiz.’Atatürk bu cevabı veren hocalara, ‘siz şöyle durun’demiş.Diğerlerini göstererek yaverlerine Kur’an’ın üstünden atlayan hepsinin öldürülmesini istemiş ve şu tarihi sözü söylemiş:’’Bugün Allah’ın kitabını gözünü kırpmadan hiçe sayanlar, yarın bu vatanı haydi haydi satar.’’(2)

    Bunların hepsi yazılı,gerçek tarih kaynaklarında olup birilerini rahatsız ettiği için gizlenmektedir.Atatürk’ün soyu ve dindarlığı hakkında kirli iftiralarla onu karalamaya çalışanların ve onlara inanmakla  büyük bir gaflet içinde olanların,Fethi Ada,Şeyh Cemi Nardalı,Şeyh Sedeke,Kazım Yıldırım,Şahin Bozdoğan,Pakize Tokulun,Memiş Kumandan,İmran Hanım,Birgül Yengez,Mustafa Kalkın,manevi kızı Ülkü Adatepe,Sabiha Gökçen,yine manevi kızlarından Nebile Hanım,Hasan Rıza Soyak ve daha nicelerinin  anılarını gerçek tarih sayfalarından-kitaplarından-, veyahut da ulaşabiliyorlarsa Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden okumalarını büyük bir önemle tavsiye ederim.Çünkü çok fazla olduğu için ben buraya yazamıyorum.

    Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Milli Mücadele döneminde birçok müftü,müderris,din adamı yine Mustafa Kemal önderliğinde düzenli bir orduya dönüşene kadar küçük birlikler ile, düşmanın Anadolu topraklarında ilerleyişini durdurmuş, düşman devletlere ve saraya kendi iradeleri ile saraya işgali durdurmaları yönünde önemli beyannameler göndermiş, telgraflar çekerek binlerce kişinin katıldığı mitngler tertip etmişlerdir.Devrek Müftüsü Sabri, müderrisinden Hacı Süleyman, Çine’de Milli Ordu Müftüsü Esad, İsmail Şükrü Efendi(Çelikalay), Hafız İbrahim Efendi(Demiralay), Karacabey Müftüsü Mustafa Fehmi, İnebolu Müftüsü Ahmet Hamdi Efendi, Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi, Amasya Müftüsü Hacı Tevfik, Kuvay-ı Milliye hareketinin güçlenmesinde gayret eden ve önde gelen önemli din adamlarıdır.Bunlar, Mustafa Kemal Atatürk ile şahsen temasa ve irtibata geçerek orduya teçhizat ve mühimmat yardımını örgütlemişlerdir.Bilahare ‘Mustafa Kemal din adamlarını kullandı’ iddiasına karşın bu din adamlarının birçoğu Meclis’te vekil olarak da yer almışlardır.Çünkü onlar kendi hür iradeleriyle ‘vatanda gavur çizmesi görmektense ölmeyi tercih etmiş’lerdir.

    Yukarıda da ismini zikrettiğimiz Hafız İbrahim Efendi Isparta Müftüsü olup Milli Mücadele’nin başlamasıyla birlikte , Isparta ve çevresindeki köylere kadar beyannameler dağıtarak halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır.6-8 Ağustos 1919 tarihlerinde toplanan Nazilli kongresine Isparta delegesi sıfatıyla eski Müftü Hacı Hüsnü ile Uçkurzade Ali Efendi’yi göndererek Ege’deki milli faaliyetlerle irtibata geçmiştir.Diğer yandan, Atatürk’ün de çokça destek verdiği, Isparta’da ulusal örgütlenmenin öncülüğünü yapan Cemiyet-i İlmiye’yi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında yeniden kurmuştur. 

Isparta’nın merkez ilçe ve köylerinden topladığı gönüllü kuvvetleri Isparta mücahitleri adı altında Nazilli cephesine göndermiştir.TBMM’nin 1. Dönemi için yapılan seçimlerde Isparta Milletvekili seçilmiştir.23 Haziran 1920’de TBMM’nin açılışında Isparta Milletvekili olarak hazır bulunmuştur.3 Temmuz 1920’de Hafız İbrahim Efendi mecliste şu konuşmayı yapmıştır:

‘Bugünkü vaziyetimizin vehameti hakikaten teessüfe şayandır.İslamiyet’te büyük bir esas vardır ki, hiçbir şeyden meyus olmamaktır.Geçen sene bu sıralarda(Temmuz 1919) Yunan’ın aynı taarruzu cephelerimize vaki olmuştu.Öyle bir taarruz ki, bütün İslamiyet’in hayatını, mukadderatını, mukaddesatını ayaklar altında eziyordu.Onların o surette devam eden harekatı biz Müslümanlar üzerinde hiçbir tesir yapamıyordu.Isparta’da akdettiğim 18 bin kişilik bir miting yaptık. Bir taraftan İtalyanlar Antalya’yı işgal ederken, Burdur’a geliyorlardı.O zaman biz Cenab’ı Hak’a iltica ederek, azametine dayanarak İslamiyet’in hiçbir vakit küffarın ayakları altında kalmasına razı olmayarak bütün salabetimizle karşı istiladan kurtardık. İslamiyet’e has olan bir feyz vardır ki, onu tetkik edelim:Biz Isparta’da seferberlik ilan ettik, hem öyle bir seferberlik ki, ne vakit 39 köyümüzle beraber Sarayköy’e Yunan geldi; o zaman memleketi mıntıkalara taksim ederek ulemamızı, eşrafımızı topladık ve dedik ki:Ey Müslümanlar,artık nifak ve ayrılığı kaldıralım. Bundan sonra İslamlar arasında nifak yoktur;saadetiniz bugünkü kılıcınıza sarılmaktadır.Bir taraftan memleketteki kötü ahlakı yıktık.Diğer taraftan bu tarzda ve her köyde teşkilat yaptık ve dindaşlarımızı düşmanın karşısına sevk ettik.1896-1902 doğumlular hala cephededir efendiler!Seferberlik ilanı tehlikeliymiş.Ne için tehlikeli olsun?Seferberlik ilanını bir yapınca şubeler bizimle teşrik-i mesai etti.Devlet olunanlar hangi sınıf erbabı ise muayene etti, muammelesini yaptı.Kimsenin ırzına,izzet-i nefsine tecavüz ettirmeksizin bendeniz acizane yedi defa Müdafaa-i Hukuk başkanlığını deruhte ediyordum.Her gün 200 nefer sevkiyat yapıyorduk.Fakat yanlarına bir tane muhafız nefer vermedik.Ne vakit kuleli istasyonunda bunları trene bindirdik, cepheye gidinceye kadar namusum hakkı için, yirmi tanesi de yolda katıldı.Bu ruhu söndürmeyelim.Kırk kişi ile bu İslamiyet neşir ve ilana başlanıldı.İslamiyet’teki bu ruhu düşünelim.Biz burda beyhude yere değil, vatan ve namus uğrunda şehit olmaya azmettik.Bugün burada durmamız lazım değilse, hanelerimize avdet edelim, biz İslamiyet’i tahrik edelim, burada çalımaktan ise cephelere gidelim.’’ Mustafa Kemal Paşa’nın onayıyla Milli Müdafaa Vekili tarafından Isparta ve havalisine gönderilmiştir bu konuşma.Hafız İbrahim Efendi, kısa zamanda topladığı yüz atlı ve 200 piyade subayıyla bir, birlik teşkil ederek Yunan kuvvetleriyle savaştı.Ekimde bu kuvvet üçü atlı,üçü piyade ve biri makineli tüfek bakımından ibaret yedi bölüklü bir alay haline geldi.Bu alay da ‘Demiralay’ olarak adlandrılmıştır.Daha önce Tepeköy’ü işgal eden Yunan kuvvetlerine Demiralay tarafından 17 Eylül gecesi baskın yapılarak Tepeköy düşman işgalinden kurtarılmıştır.Başkan Mustafa Kemal Paşa vasıtasıyla Demiralay komutanı Hafız İbrahim Beye:

’12.Kolordu Kumandanlığı vasıtasıyla Isparta Milli Demiralay Kumandanı mebus İbrahim Bey’e, Isparta livasının müdafaa-i vatan hususunda gösterdiği fedakarlık teşekküre şayandır.Bütün alay ve zevatı ve kendisine Büyük Millet Meclisi’nin takdirlerini ve teşekkürlerini takdim ederim.’

14.08.1920,Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal’’’(3)

‘Dinsizdir’ dedikleri Atatürk’e bu zor yıllarda ‘vatan müdafaası imandandır’ diyebilen bu büyük, gerçek dindar, din alimleri destek olmuşlardır.

YAZININ DEVAMI GELECEKTİR....

 

 

 
Toplam blog
: 4
: 1202
Kayıt tarihi
: 03.02.17
 
 

Malatya Mareşal Fevzi Çakmak Anadolu Lisesi'nde lise eğitimini tamamlamış,''dünyadan emekli'' bir..