- Kategori
- Sosyoloji
Avrupa, biz ve birliğimiz
Tepeden inme düşünce zihniyeti varoldukça çok da ilerilere gitmemiz mümkün görünmüyor. Zaman zaman Avrupa görmüş insanlarla konuşurken ağzım açık dolaşıyorumdur herhalde, bir müddet...
İlkokulda iken öğretmenimin biri (hepsinin de ellerinden öperim), belki de uydurma bir hikaye anlatmıştı. Zamanın birinde, lambaları açık bıraktığı için ev sahibi tarafından azarlanan Avrupa’ya tahsil için gitmiş olan bir gencimizin cevabına (parasını ben ödüyorum) aldırış bile etmeden devlete ait olan bir malın parasını bile verse çarçur edilemeyeceğini anlatmaya çalışan ihtiyar adamın nasihatına aldırış etmeden büyüdük. İçimizin gizli kalmış köşelerinde usul usul uyuyan çarpık düşüncelerimizin, devlet malına ait olanı, parasını versekte vermesekte devlet malına zarar vermeden durduramayacağımız bir canavar haline dönüşüyor. Bırakın korumayı zarar vermekten büyük bir haz duyduğumuzu yazsam abartmış olmam sanırım. Hoş, devlet baba da böyle vatandaşa böyle hizmet diyerek iş yapıyor. İç güveysinden hallice vatandaştan söke söke vergisini alan devlet, hortumcumudur, hortumlumudur neyse, bırakın vergi almayı vatandaştan topladığını da bunlara yem ediyor.
Belki de eğitim sistemimizden kaynaklandığını varsaymak zorunda kalacağım şimdilerde yaya geçidinden kırmızı ışıkta geçen yayalara ceza kesilmeye bile başlanmış. Yakınlarda çevreyi kirletenlere de ceza geliyormuş. Ohh ne ala iş! İnsanların eğitilmesi gerektiği ilköğretim çağında vatandaşlık bilgisi öğretilmesin, insanlık öğretilmesin ondan sonrada polis elinde değnekle insanları sıraya soksun yada kalem oynatacağım deyip te oynatmayarak, cepteki kazanılmış hakka devlet yerine el koysun. Yahu poliste bizden değilmi ki yani...
Eğitimde insanların emeğine saygı gösterilmesi veya hak savunulması öğretilmesin ondan sonra da vurguncu olan binde birlik kısım diğerlerinin hakkına tecavüz etsin...
Çiftçilerimiz bile Devlet Planlama Teşkilatının, plansızlaşması ile hangi ürünü eksem de kar etsem diye düşünerek, kumar gibi bir ekim işine girdiğini düşünürüm. Hasbelkader ektiği ürünü, fazla eken çiftçi olmaz ise karı yüksek olur, ya birde ürün fazla ekilmiş ise yandığının resmidir. Ürünü tarladan kaldırmaya bile cesaret ister.
Dünyanın başka yerlerine mahsus olmayan, salla başı kap maaşı anlayışı tüm devlet kurumlarımızı ele geçirmişken bu ülke AB’ye girecek ha...
Zor biraz...
Şuurlu veya şuursuz bir şekilde dinin yozlaştırılmasına, kültürümüzün yozlaştırılmasına aynen devam edilecek gibi görünüyor. Bir bakıma da İslamiyet’in yozlaştırılması işini bizzat yürüttüğümüz için kim bilir AB bize kendi dinlerini kabul ettirmeye çalışacaktır. Veya standartlarını aynen uygulamamızı istiyor zaten. Ve ramak kaldı Avrupa’nın kültürünü iyice benimsemeye... Acaba Osmalılar da diğer milletlere taviz verirken, kapitülasyonların maddelerini genişletirken bir yerlere mi girmeye çalışıyordu, yoksa borç paramı arıyordu?
Belkide iyi olacak; kuyruğa girmesini öğreneceğiz, uygun ışıkta geçeceğiz, çevreyi kirletmeyeceğiz, devlet malına zarar vermeyeceğiz, işçinin hakkını koruyacağız, eğitim, gıda, sağlık standartları yapılacak kimbilir. Kim bilir artık devletin inşaatları için yapılmış ihaleleri vurguncular yiyemeyecek. İhale, ihale akbabaları arasındaki ali kıran baş kesenin olamayacak. Yada 5’lik fiyatı 3’e alıp ondan sonra allem ederek kallem ederek kontrol tavlayarak 5’lik fiyatı 10’a çıkararak devleti dolandıramayacaklar.