Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '13

 
Kategori
Siyaset
 

Ayrımcılık nedir? Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş, etnik köken, mülkiyet ayrımı

Ayrımcılık nedir? Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş, etnik köken, mülkiyet ayrımı
 

Saadet Demir Yalçın


Dikkatinizi çekip, sizi hiç rahatsız etti mi? Birisi, inandığı, benimsediği, kimliğine ait bir şeyi ifade ettiğinde, hemen kolayca ayrımcılık yapma suçlamasıyla karşı karşıya kalır.

Ayrımcılık (discrimination) suçlamasına maruz kalan belli bir kişi de olabilir, grup, topluluk da olabilir.

Evet, hayatta ayrımcılık denen şey yoğun olarak vardır. Ancak biz zaman zaman ayrımcılık ile başka bir şeyi, farklılığı birbirine karıştırırız. Ayrımcılık ile farklılığı birbirine karıştırma nedenimiz bazen olaya safça yaklaşmamızdan kaynaklanır. Ama çoğu zaman da, başka tür bir gizli ayrımcılıktan kaynaklanan bir içtepi ile hareket ederiz.

Böyle olduğunda görünüşte ayrımcılığa karşı hareket eder görünürken, özünde tam da ayrımcılık yapıyor oluruz.

Ayrımcılık denilen şey, basitçe, eşitlik ilkesinin, çeşitli nedenlerle (Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş, etnik köken, mülkiyet ayrımı ) yok edilmesidir. Yani imkanların, insanlardan (ya da topluluklardan vs.) bazılarına, diğerlerinden daha çok verilmesidir.

En açık ayrımcılık ve artık en itiraz edilemez ayrımcılık, siyahi insanlarla beyazi insanlar arasında yapılandır. Pek çok toplumda, geçmişte ve belki de halen, derilerinin rengi nedeniyle fırsat eşitliği tanınmamış ve ayrımcılık yapılmıştır.

Ayrımcılığı kabataslak bu şekilde tanımladığımızda, buna itiraz eden çıkmayabilir. 

Peki ama sorun nerede çıkıyor?

Bu tanımı basmakalıp bir şekilde düşünmenin malzemesi yapan bir kişi, bir siyahinin, "ben beyazi değilim, ben siyahiyim" demesini, ayrımcılık olarak görme eğilimine girer (bu örnekte bunu çok kolay yapamaz, ancak tarz budur) ve ifade eder. Burada siyahinin yaptığı ayrımcılık değil, kendine özgülüğünü ifade etmekten başka bir şey değildir oysa.

Bu basmakalıp içinde düşünen insan bunu iki nedenle yapar. Yukarıda belirttiğim üzere, ilki, safça bir tutum içine girmesidir. İkincisi ise aslında içinde barındırdığı gizli ayrımcılığın diliyle konuşan bir ideolojik aygıt olmasından çıkar..

İdeolojik aygıt dediğim şey, toplumda hakim olan görüş, norm, değerlerin, ideoloji olarak kişiler üzerinden kendini tüm topluma ve bireylere dikte etmesi meselesidir. Bir toplumda yaşayan herkes, eğer normlarını, değerlerini, angajmanlarını, perspektifini, fikirlerini, yaşama, düşünme, davranma tarzlarını sürekli sorgulamıyorsa en kalın düzeyde ideolojik aygıt olur.

İşte bir yandan saftır, bir yandan kalın ideolojik aygıttır. En kalın ideolojik aygıt olmasak bile, sorgulama yapmadığımız ölçüde ideolojik aygıt olmaya ve sosyal-siyasal virüs taşıyıcısı olmaya devam ederiz ve biz de bu niteliğimizden dolayı içselleşmiş olan hakim değerleri hep başkalarına aktarırız, onlarda bunu ararız.

Düşünen bir insan, beynini kullanan bir insan, eşitliği bozmak ile varlığın, yani kişinin, grubun, topluluğun, her neyse, kendisini, kendine özgülüğünü ifade etmesini  birbirinden ayırır. Bunu ayırmıyorsa, ayıramıyorsa, saf ya da kalın ya da ince bir ideolojik aygıttır.

Düşünce burda biter anlayana. Ancak örnek vermek gerekirse yine de devam edelim. Örneğin, Türkiye’de kendini alt etnik kökenden hisseden, (bunun bilimsel bir tespit içermesi ya da bunun bilimsel olarak temelsiz olmasının bir önemi yok) bir kimsenin bunu ifade etmesi ayrımcılık değil, farklılığını ortaya koymaktır. Araştırmacıların, Türkiye’de kaç tane alt etnik köken olduğunu araştırması ayrımcılık değil farklılıktır. Bunlar realitedir, olgudur, varolandır, varlıktır. Realiteyi ortaya koymak ayrımcılık değildir.

Ayrımcılık ne zaman ortaya çıkar?

Siz Türkiye’de diyelim ki, kendisini alt etnik kökenden hisseden 10 tane grup olduğunu tespit ettiniz.  Ayrımcılık, bu 10 grubun, evrensel insan hak ve özgürlükleri konusunda bunlar arasında eşitliğin, örneğin fırsat eşitliğinin, eğitim eşitliğinin, gelir eşitliğinin, işgücü eşitliğinin vs. ortadan kaldırılmasıdır.

Dikkat, 10 tane alt etnik köken olduğunu tespit etmek, bunları nüfuslarını tespit etmek, gelenek göreneklerini tespit etmek, bunların kültürel hak ve özgürlüklerini talep etmek vs. ayrımcılık değildir.

Ayrımcılık, bunlar arasında her türlü temel hak açısından eşitlik ilkesini bozmaktır.

Diyelim ki, bu 10 alt etnik kökenden 1 tanesi diyor ki, 'ben şuyum, kendine özgülüğüm budur ve buna yönelik tüm diğer 9’u için tanınan haklar bana tanınmamakta ve ben eşit derecede davranış istiyorum.'

Buna eşitlik ilkesini benimseyerek, ayrımcılık suçlaması yapmak, safçadır ve ideolojik davranmaktır.

Gerçek bir eşitlikçi, tam tersine, böyle bir talepte bulunan kişinin talebinin üzerine gider. “Siz kendinize özgülüğünüzü ifade ettiniz, ne güzel, size eşit davranılmadığı iddiasını namusum kabul ediyorum, böyle bir şeyin olması, benim insanlığımı zedeler. Sizinle hareket edicem ve bunun doğru olup olmadığına çok önem veriyorum, eğer haklıysanız, eşitlik talebiniz yerine gelene kadar, sizinle mücadele edicem.”

Ama ortalık ideolojik aygıt ile dolu. Bir kişi, ezilmiş, dışlanmış, eşitlik ilkesi onun için parçalanmış. Garibim diyor ki, 'benim farkllığım, kendine özgülüğüm budur.' Güya özgürlükçü, ayrımcılık karşıtı olan, ama aslında bir ideolojik aygıt olarak bu eşitsizlikten yararlanan kesimden bir diyor ki, “Sus ayrımcılık yapma!”

O ve siz sanıyorsunuz ki, ayrımcılık yapıyorsunuz. Oysa olan, ayrımcılık yapma diyenin yaptığı ayrımcılık ve o temelde kurulmuş olan toplumsal düzenin egemenliğinin sürüşüdür.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..