Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Ba'şe'nin Kalbi - 2

Ba'şe'nin Kalbi - 2
 

“Ey özgürlük hasretine tutsak kalmış ve şimdi binlerce ateş yakarak bekledikleri servetin kölesi olmuş halkım, aynı annenin doğurmadığı, aynı çadırda yaşamadığı halde milyonlarca Nehma’lı bir kaderin halkıdır ve düşmanlarımızı ürküten zeka ve dehasına yeniden kavuşabilmek için muhtaç olduğu altınlar işte kendisine yaklaşıyor. Yaylarını iki bacaklarının arasındaki üzengilere asarak Maikera Adasında yaşadıklarını bilmekten öteye gidemediğimiz bu insanlar bizim gerçek düşmanlarımızdır. Dedelerimizin dedelerine kara boynuzlu helva büyüsü yaptıkları için, ölüm bizim en kıymetsiz mallarımızı değerlendiriyor ve düşmanlarımıza veriyor. Biz, ölmemek için boynuz helvası yiyerek yaşamaya mahkûm edilmiş bir kaderin halkıyız. Biz, özgürlüğe kavuşacağı güne kadar dillerini mühürlediklerine söz vererek tanrı edindikleri kargaların boynuzlarını yaşamak için kesmeye mahkûm edilmiş bir yazgının halkıyız. Biz, her sene güneş göründüğünde, yerin yedi kat altına gizlenerek eriyen çamların seslerinde özgürlüğün düşünü besteleyen bir halkın kaderini yaşayanlarız. Kırk yıl önce uğurladığımız evlatlarımızdan çoğuna şimdi yeniden kavuşacağız. Derdinin devası yaklaşmakta olan halkım, en çetin savaşlara hazırlanmış bir şövalyenin yüreği gibi kabaran göğsünüzden geçenleri biliyorum. Kaderimizin önüne geçeceğimiz günü yaşamaya başladığımızı, paha biçilemez bir kaftanın, canı boğazına gelmiş en cimri bir sultan için bile bir parça kefen bezi kadar değerini kaybedeceğini bildiğiniz gibi bilerek silin gözyaşlarınızı. Hırsından parmaklarını ısıran birinin acıyı duyması gibi duyun size söylediklerimi…

Yaktığımız bu ateşlere beklediğimiz altınları attığımızda, bu sefer eriyen altınlar kaderimizi dumanlaştıracak. Atalarımıza yapılan büyünün bozulması için, yeni bir sefere hazır ettiğimiz kırk bin evladımızı bu sefer bağrımızdan söküp alamaması için, Ba’şenin kalbini şimdi yakmak için, en derindeki damarlarımızı çatlatana kadar soluyacağız bu dumanı… Devesini kaybetmiş bir bedevinin devesine kavuştuğunda nefes nefese havayı soluması gibi soluyacağız bu dumanı…

Sevgilisinden ayrı düşen bir savaş esirinin, hasretinden yanıp kül olan yüreğine kavuştuğunda diğer sevgili, nasıl koklarsa o yüreği, nasıl içine çekerse o sevdayı öyle soluyacağız bu dumanı. Şahadet parmaklarımızı kaldıracağız ve tanrılarımız çirkin sesleriyle bağrışarak Ba’şe’nin ateşte yanan yüreğine üşüşürken, ebediyet marşını okuyacağız. Ölümsüzlüğe kavuşan ruhlarımızla yaşamaya başlayacağımız özgürlük için silin gözyaşlarınızı…”

-belli ki yine devam edecek

 
Toplam blog
: 33
: 539
Kayıt tarihi
: 31.10.06
 
 

Yazmayı seviyorum...Çünkü yazdıklarımı okuyanlar, beni farklı düşünmeye götürebiliyorlar.....