Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

24 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Mektup

Mektup
 

resim alıntıdır. "Sen gittin…ben de seninleyim."


Birtanem,

Seni ilk defa gördüğüm Ege’nin o küçük sahil köyündeyim şimdi. Burası hala keşfedilmemiş. Bol yıldızlı otellerin, tatil köylerinin ve o gürültülü barların olmadığı sakin bir cennet. Etrafta ikon canların yerine köylü kızların sadeliği gezinmekte. Derin bir nefesle içime çekiyorum mistik havasını. Ciğerlerime dolan oksijenin kokusu, tadı bile bir başka. Daha el değmemiş, daha organik tarafından. Hani son zamanlarda böyle diyorlar ya. “Ürünlerimiz organik” etiketleri hâkim birçok üründe.Oysa buranın tamamı organik bana göre.

Beraber çay içtiğimiz köy kahvesindeyim. Tavşankanı bir çay söyledim seslenerek. Sen bu terime kızardın aslında. Kana benzetilen çay içilir mi hiç diye söylenirdin. Sanırım yine seni kızdırmak geldi içimden. İki şekerli çayım geldiğinde arkama yaslanıp etrafı incelemeye başladım. Hiçbir şey değişmemiş. Köylüler yine kendi halinde gibi görünüyor ama yaşadıkları yere gelen yabancıyı fark ettirmeden incelemeye çalışıyorlar. Karşıda ki zeytinci kapısına dayanmış, hiç çekinmeden bana dikmiş gözlerini. Onun yanında ekmek fırını. Mis gibi taze ekmek kokusu sarmış etrafı. Kahvenin yan tarafında yorgancı. Rengârenk atlas yorganlar. Usta, dükkânın önüne sermiş malzemelerini. Tokmağını sallayarak pamukları ayrıştırıyor. Yorgancının çıkardığı Tokmak sesi sanki yeni bestesini seyircilerine sunar gibi.

Çayım bitince geçen sefer yemek yediğimiz kır lokantasına gidiyorum. İçeriye girdiğimde aşçının önünde ki tencerelerde günün mönüsünde bulunan yemekler dizilmiş. O mis gibi köy tahrasından yapılan çorba ilk tercihim. Ardından çökertme ve kabak çiçeği dolması. Seninde canın çekecek şimdi biliyorum ama tatlı olarak ta höşmerim yedim en son. O günde seninle aynı şeyleri yemiştik. Hiçbir şey değişmedi ki.

Yemekten sonra sahil boyunca yürümeyi düşünüyorum. Bu kadar yedikten sonra biraz eritmek gerekir değil mi? Kıyıya vuran dalgalar köpük köpük saçılıyor geriye dönerken. Rüzgâr kumları savurdukça diken gibi batıyor tenime. Esintinin ortasında adamın biri oturmuş resim yapmaya çalışıyor. Yaklaşıp bakıyorum çizdiğini görmek için. Deniz ve dalgaların görüntüsünü görmeyi beklerken şaşırıyorum. Ressamın elinde ki karakalemden, saçları rüzgârda uçuşan bir kız çıkıyor karşıma tuvalde. Tıpkı senin gibi. Belki de seni özlediğimden. Seni görmek istedim her yerde.

Hava serinlemeye başladı. Yine akşam oluyor işte. Yine senden uzakta, yine özlem dolu, yine sensiz. Sense aramıza kilometrelerin girdiği bir mesafede. Belki kitap okuyorsun, belki müzik dinliyorsun, belki de uyudun. Gündüzleri kolay geçiyor da, ah bu geceler. Gün aydınlanana kadar asırlar geçiyor yüreğimde. Seni aramam gerek biliyorum… beklediğini de biliyorum ama…korkuyorum birtanem. Takıntı haline getirdiğim seni kaybetme korkusu yok mu? Her şeye set oluyor önümde. Seni arasam, anlatsam neler yaptığımı… sonra açsam bilgisayarımı, görsem o güzel yüzünü. Yapamıyorum işte. Neden mi? Ya telefonun ucunda seni bulamazsam. Ya yokluğunla yüzleşirsem. Çok korkuyorum, çok…Yapamıyorum işte.

Şimdi bir ümitle bekliyorum. Sana mektuplar yazıyorum her gittiğim yerden. Ben sana gelmeden, gitmeyeceğini biliyorum çünkü. Bazen seni alsam diyorum, kaçırsam dünyanın öbür ucuna. Bir çare bulur muyduk bu illete. O mühür gözlerini dipsiz bir kuyuya çeviren düşmanı yener miydik acaba? Yazık ki çare yok değil mi bir tanem? Bu uğurda derman aramadığımız doktor kaldı mı ki?Çaresizlik içinde çekiliyorum sensizliğime.

Git demiştin bana. Kaç ay oldu, belki de yıl. Beni öyle görmeni istemiyorum demiştin. Saçlarım dökülmüş, gözlerimin feri solmuş. Sen beni en güzel halimle hatırla demiştin. Demiştin de bende ilk defa söz dinlemiştim değil mi? Gözlerimin önünde ellerimden kayıp gitmene seyirci kalamazdım. Benden an be an kopmanı bekleyemezdim. Sende istemedin zaten. Uzaklara, senden çok uzaklara gönderdin. Bizi tekrar yaşa diyerek. Senin özleminle yanıp kavrulmam için…çok uzaklara. Uzaklarda oldukça, bir gün sana döneceğimi bilerek.

Hasretinle dağlanırken ıssızlığımda, telefonum senin şarkınla çalmaya başladı. Yüreğim kabarıyor senin adını görünce. Parmaklarım titreyerek açıyorum. Hiçbir şey demeden bekliyorum öylece. Senden gelecek tek bir kelime… Gel diyen sen…hayallerim tuzla buz oluyor…karşımda yabancı bir ses:

_ Artık dönmen lazım…o gitti.

Acı bir gülüşle kıvrılıyor dudaklarım. Artık hiç dönemem. Sen gittin, ben de kopma noktasındayım.

Sen gittin…ben de seninleyim.

Söz vermiştik biz…

Hayatta ve ölümde…

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara