Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Babamın fabrikası var(dı)

Babamın fabrikası var(dı)
 

Fabrikanın adını taşıyan çeşme.Oda akmıyor.


Yenice’nin ilk sanayi kuruluşudur. (Başka da yok.)
Fabrikanın idari bölümü girişinde şöyle yazar.
“Yenice Gıda Sanayi AŞ MEHMET BODUR önderliğinde 22.10.1963'de yöre halkının katkılarıyla kurulmuştur.”

İlerisini görebilen, girişimci bir kişilik olan Mehmet BODUR’un yaptırılmasına vesile olduğu kırkbeş yıllık “Gıda Sanayi” bir ölüm sessizliği içinde, akıbetini bekliyor.
Kurulduğu yıllarda, ”kuru gıda” alanında önemli bir yeri olan fabrika, değişen dünya koşullarına ayak uyduramadı. Geriledi.
Çalıştırdığı kalifiye elamanları iyi seçemedi. Torpilli kadrolu elemanlar aldı. Geriledi.
İleriye yönelik yatırımlar yapamadı. Geriledi.
Üretici ile barışık bir işbirliği içine giremedi. Üretici küstürüldü. Geriledi.
Pazarlama sorunları yaşadı. Mallar depolarda miadını doldurdu. İstikrarlı mal alımı ve satımı yapılamadı. Geriledi.
Fabrika ahbap çavuş ilişkileri ile oluşturulan iş bilmez “genel kurullarla” yönetildi. Geriledi.
Profesyonel yöneticiler çalıştırılmadı. Geriledi.
Araştırma geliştirme ekipleri kurulmadı. Geriledi.
Geriledi. Geriledi, .. Bu günlere geldi.

**
Benim babam bir çift öküz satarak, fabrikadan hisse almış. Şimdi 75 yaşında çalışamıyor. Fabrika, “hisse artırımı” deyip deyip babamdan para istemişler. Dişe dokunur bir “kar payı” dağıtmamışlar. Her yıl panayır zamanı bir kilo “çevirme parası” vermişler. Bir de genel kurullar yapıldığında, dağıtılan yemeklerden yemiş babam. İşte elde ettiği bütün karı bu.
Bu fabrika hiç kar etmedi mi? Etmiştir herhalde?
Hisse artırımı istemek için gelenlere; Çakır köyünden birisi, “fabrikaya beş dana parası yatırdım. Eğer o gün bu danaların parası ile arsa alsaydım, bu gün sırtım yere gelmezdi, ” diye söyleniyordu günün birinde. Yazık değil mi?
Benim babam, “iki öküz” satarak aldığı hisselerin “bir buzağı” yapmadığını biliyor. Elinden gelen bir şey yok. Hisselerini satacak. Alan yok. Milletin efendisi yerlerde…

**
Birçok insanımız, ”Gıda Sanayi’de” çalışarak emekli oldu. Mevsimlik olarak çalışanlar, evlerine ekmek götürdü. Genç kızlar çeyizlerini tamamladı. Genç erkekler ilk iş tecrübelerini burada kazandılar. Öğrenciler, okul harçlıklarını çıkardı. Kimileri de burada tanışıp, anlaşıp evlendi. Kimi kızlar da buradan kocaya kaçtı. Herkesin hatırası gül pembe. Babamın hatırası karabasan. Fabrikanın gerçek sahipleri korku filmi izliyor.
Kimisi yıllarca mevsimlik olarak çalıştı. Sigortası çıkmadı. Kimisinin yevmiyesi kesildi. Kimisi iş kazası geçirdi, ortada kaldı. Kimisi çalışırken, öldü gitti. Tazminat alamadı.
Köylerden gelen çalışanlar, yakın zamana kadar BMC kamyonların kasasında getirilip götürüldü fabrikaya. Ayazda, yağmurda…
Çalışanlar, kullandıkları eldivenleri bile, kendileri para verip aldı. Herkes biber temizlemek için, bıçağını evden getirdi.. Hijyenik konulara, denetim olacağı zaman önem verildi. ”Gavur geliyor” denildiğinde herkese önlük verildi. Bone dağıtıldı. Her yer pırıl pırıl yapıldı. Levhalar yeniden düzenlendi. Elin ecnebisi; “salak” ya, gözü görmüyor, kulağı duymuyor ya, “yutturduk” diye kendimizi kandırdık.
Öğle yemekleri, fırınların arkasında, kandak (çatı) diplerinde yendi. Bir çok kişi bazı ustabaşların(çavuşlar) keyfi davranışlarından rahatsız oldu. Fabrikada herkes sustu (ekmek parası diye). Bunlar hep evlerde, sokaklarda, kahvelerde konuşuldu. Fabrika sorumluları, bunları bilse de, öğrense de ”üç maymunu” oynadılar. İşlerine öyle geldi.
Kısacası çalışanlara değer verilmedi. Yeni “gelişim ve değişimlere” ayak uydurulamadı. Teknolojinin gerisinde kalındı. Üretici ve üretilen mallara değer verilmedi. Kalite düştü. Alıcı gitti. Pazar elden gitti. İş bitti. Paydos.
Bu kadar kolay mı?

**
Bazıları devekuşu besledi. Bazıları at besledi. Nostaljik arabalarla gezildi. Besili koyunlar da oldu “Gıda Sanayide”. Bir tek hissedarları düşünmediler, düşünemediler. Yöre halkının gönlüne taht kuramadılar.
Kavgalar da oldu. Bizans oyunları da oynandı.
“Közlenmiş bir kavanoz biber” için mi kavga edip, oyun oynadılar acaba?

**
Bir çare dendi.”Yenice Mobilya” kuruldu. Mobilya işi de başladı, bitti. Son çare fabrikanın “arazileri” satılıyormuş. Fabrikanın önünde, şu anda satılmış olan yedi dönümlük arsayı, zamanında Latif AKYÜZ hisse karşılığı fabrikaya vermiş. Satılan arsalar şu anda 300 bin YTL eder en azından. “Latif Dayı’nın hisseleri” kaç para eder acaba? Ağlanacak haldeyiz. Latif Dayı hayatta olsaydı, gözyaşını dereler almazdı. Bize ağlayacak hiç kimse yok.
“Yananı gören” de yok.
Fabrikayı kurtaracağım diyenler, fabrikaların “en değerli arsalarını da” satmaya başladılar. Sattılar da.

**
Yunanlı işadamları, Kalkım yöresinde “kırmızı biber” işleyecek fabrika kuruyorlar/kurdular. Bizim “Gıda Sanayi” kapanma noktasında can çekişirken. İlginç bir durum, büyük bir çelişki.
Demek ki “kırmızı biberin” bir piyasası var. Biber toplama zamanı, kamyon ve çekicilere yüklenen biberler derelere dökmek için alınmıyor. Eloğlu, Yenice’ye gelip, rengi kırmızı diye biber almıyor.
Konya-Ereğli’nin “ kirazı” neyse, Avrupa’da.
Yenice’nin “kırmızı biberi” de o.
Biz nerede/nerde yanlış yapıyoruz?

**
Yenice’de keşke bu hale gelmeseydi ”Gıda Sanayi”
Tekrar edeyim. Yunanlı iki iş adamı bu günlerde, Akçakoyun’da fabrika kuruyor. 150 kişi çalışacakmış. 5 milyon dolar sermaye ile. Yılda 3 bin ton “Kırmızı Biber” işleyecekmiş. Önümüzdeki yıllarda diğer ürünlere de el atacakmış.. En kaliteli sebze Yenice’deymiş. Avrupa bizim yörenin ürünlerine bayılıyormuş. Yörenin “öz malı” olan bir fabrika üretimden düşerken, yabancıların fabrika kurmasına ne kadar sevinebilirim, Allah Aşkına!
“Yerli malı, yurdun malı.” Hadi canım sende, sahip çıkmadıktan sonra.
Yöremiz insanı fabrika kurulmasına karşı değil. “Yorsan” dediler. Topladılar parayı. Gariban yöre köylüsünün parası nereye gitti? Belli değil. Bir bilen de yok. Bilenlerde kulaklarının üstüne yatmış, kalkmak bilmiyorlar. Balıkesir yolu üstünde, Kalkım tali yol kavşağında, bir (Engeci’de) kereste fabrikası kuruldu. Yöre insanından, gariban köylüden, çuvallarla para toplandı. Köylülerden toplanan paraların kaydı bile tutulmadı. Hep “kabak” halkın kafasında patladı. Köylülerimiz tam bir “Züğürt fabrikatör” oldu. Yöre insanının bin bir zorlukla biriktirdiği paralar yok olup gitti. Bu paralar nerede? Yöre insanı kime güvenecek, bilen var mı?
“Gıda Sanayi” giderse, birçok insanın emeği, alın teri yok olup gidecek. İşin şakası yok. İş çok ciddi. Birileri bir şeyler yapmalı.
Ben hala içimde şüpheler büyütüyorum. Öküz altında buzağı arıyorum.
Acaba birisi veya birileri malı alıp Üskü… Olamaz! Olmaz! Olmamalı!
Ne yapayım kardeşim. Güzel düşünemiyorum. Güzel şeyler yapın, ben de güzel düşüneyim.
Birileri kurtarsın fabrikayı, kölesi olayım.

**
Yarım asır önce büyük bir özveri ve inançla “Gıda Sanayinin” kurulmasını sağlayan, ilçemizde kendi adını taşıyan liseyi (Mehmet Bodur Lisesi) yaptıran Mehmet BODUR’u şükranla anmak lazım. Mehmet BODUR’un hatırasının yaşatmak, kemiklerini sızlatmamak lazım.

**
Ben para pul istemiyorum.
Ben babamın, amcamın, dayımın halamın, teyzemin, dedemin ve ninemin zor günler için sakladığı paralarla yapılan, ”Yenice Gıda Sanayi” geri istiyorum. Doğru üretim, doğru iş yapsınlar istiyorum. Yöre insanı burada çalışsın, kazansın istiyorum. Komşumun karnı doyarsa, benimde doyar. Bu fabrika yöre insanına, “aş-ekmek” versin. Ben öyle bir dilekte bulunuyorum. ”Yanlışların” düzeltilmesini istiyorum.

**
Elçiye zeval olmaz.
“Gıda Sanayide” hissesi olanların üzmeyin.
“Gıda Sanayi” batıyor diye göbek atanlar varsa, “size babamın, dedemin hakkını helal etmiyorum.”
“Gıda Sanayi” yeniden canlanacak, eski günlerine dönecek diyenler varsa; “ARKANIZDAYIZ”.
Nasıl kurtulacaksa kurtaralım, ”Gıda Sanayi’mizi”
Bana;
-Yanlış yazdın ODABAŞI, yanlış” diyenler varsa;
Aha ellerim! Koyuyorum taşın altına. Taşın üstüne balyoz ile vurabilirsiniz.
Birinin, bir şey yazması gerekiyordu. Yazdım. Doğru yazdığımı söyleyen, bir kişinin duası bile, yeter bana.

**
Benim babam benimle öğünür.
Bazı evlatlar.”babalarına” nasıl layık olacak?
Babaları onlarla nasıl gurur duyacak?
Demek ki; her “padişah” çocuğundan ”sultan” olmuyor.

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..