Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

04 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bahar’ın bize söyledikleri

Bahar’ın bize söyledikleri
 

Baharın rengarek örtüsü, insanın içine yaşam sevinci katıyor..


Bahar, tüm şehvetiyle kendini gösteriyor. Doğadaki canlanma, filizlenme, yenilenmeyi görmek, gözlemek, insan bünyesinde ve zihninde de bir tazelemeye yol açıyor. Bu tanrının biz insanlara bahşettiği en yüce değerlerden biri olsa gerek..

Bu sabah biraz tembellik ettim. Hafta içindeki yorgunluğun daha yeni yeni çıkıyorken, sabah yataktan çıkmak zor geldi. Buna bir de sabahın erken saatlerine, gün ışımaya başlarken, evin arkasındaki ağaçların dallarına konmuş kuşların cıvıl cıvıl şakıması ve saatlerce bu şakımalarını devam ettirmeleri, bana ayrı bir ninni gibi geldi. Bahar gerçekten gelmişti.. Kuşlar bu yüzden cıvıldaşıyor, şarkılar söylüyor, belki de bahçedeki dut ağacının yeni yeşermeye başlayan dalları arasında, taze yaprakları gagalayarak, sevişiyorlardı.

Kendimi bildim bileli, yaz, kış demeden yattığım odanın penceresini açık bırakıp öyle yatarım. Bu hem odadaki havayı değiştirir, hem de taze bir havanın dolaştığı odada, rahat bir uyku uyumanızı sağlar. Odamın penceresi hiç kapanmadığından, kuşların sesleri o kadar güzel geliyordu ki, o cıvıl cıvıl sesleri biraz daha dinlemek için yataktan çıkmak istemedim. Yorgunluğu bahane ettim aslında… B ir cumartesi evde kalmak isterdim ama bir üst kattaki matkap ve çekiç sesleri bu sabah saadetini hemencecik bitiriverdi.

Sonra kendimi attım sokaklara. Uzun zamandır, bazen sabahları ofise gelirken, genellikle akşamları eve giderken kesinlikle ve kesinlikle yürüyerek gidiyorum. Hava kış günlerinde fazla karbondioksitli oluyordu ama bugünlerde, havaların iyi gitmesiyle, sobalar, kaloriferler yakılmadığından sabah ve akşam saatlerinde temiz bir hava oluyor İzmir’de. Tabi, bir de belli bir saatlerde rüzgarın denizden karaya esmesinin de etkisinin büyük olduğu göz ardı edilmemeli.

Neyse, bu sabah da, kuşların cıvıl cıvıl senfonisini dinledikten sonra, kendime çizdiğim bir rotadan, yürüyerek ofise geldim. Sağı solu inceleyerek, betonlar arasında hala direnmeye, ayakta kalmaya çalışan bahçelerdeki ağaçları yeşermeye yüz tuttuğunu, çimenler arasındaki çocukluğu hatırlatan o çiçekleri, papatyaları, pisipisi otlarını görerek, onları okşayarak ve de içime, bunların gitgide yok oluşunu gözlemlemenin verdiği acı tadı içime akıtarak, yaklaşık 3,5 kilometrelik yürüyüşümü tamamladım. Ara sokaklardan, bahçeli evleri geçerek, bir şairin “İzmir’de her sokak bir caddeye, her cadde muhakkak denize çıkar” dizelerinde de dediği gibi, caddelere çıktım. Medeniyetin, gelişmişliğin tek dişi kalmış canavarları olan arabaların gürültüsü, egzoz dumanları ile neden hala bu kentin köhne betonlaşması içinde yaşamak istemediğimi ve buralardan kaçmak istediğimi hatırladım. Kendime bir kez daha hak verdim..

Hatırlayacağınız üzerine, birileri “ dünya farkındalık günü” gibi bir durum yaratıldı. Kim bunun farkında. Yani “farkındalık yaratma” durumunun kim farkında? Bir avuç insan. Biz daha çevremizdeki farklı yaşam stillerinin, yaşam formlarının ve çevrenin ne kadar da önemli olduğunun farkında değiliz. Hey insanlar, siz aylardan Nisan olmasa, baharın geldiğine ve doğanın değiştiğine, betonlar arasından çıkıp, şöyle etrafına bakıp da anlayan kaç tane insan var acaba?

Dünya hızla betonlaşıyor. Kuzey ve güneydeki buz kütleleri hızla erimeye yüz tuttu. Kutuplardaki hayvanlar kafalarına çivili sopalarla vurularak öldürülüyor. İnsanlar, sokaklardaki kedileri, köpekleri ezmekten, tekmelemekten haz alır hale geldiler. Ebeveynler çocuklarına hayvanları hayvanat bahçelerinde göstererek “bak çocuğum bu şempanze, bu zürafa, bu kartal, bu bilmem ne” diyerek, doğayı ve hayvanları sevdiklerini mi gösteriyorlar bir şekilde? Ne kadar da yapmacık! Kafesler ardından, kafesin içine, ne kadar da kendine güvenerek bakarak, onlara fıstık, ekmek atarak onları ödüllendirdiğini sanan insanoğlu, aslında kafesin içindekileri ne kadar da küçümsediğinin ve bulundukları yerde onların da yaşama haklarının olduğunun farkında değiller. Oysa biz insanoğulları, onlardan zorla aldığımız bu gezegeni, onların sahip çıktığından daha fazla sahip çıkamadan ve de hızla mahvederek, aslında kafesin öbür tarafında olan ve onların bize ne kadar da acıyarak baktıklarından habersiziz. Bu da biz insanoğlunun ne kadar da kudretsiz olduğunun göstergesi olsa gerek.

Sabahki, kuş cıvıldaşmalarının zihninde bıraktığı o güzel sesleri duyumsayarak, o seslerin ve sesleri çıkartan yaratıkların ve nicelerinin de bu dünyada yaşama haklarının var olduğunun bilinmesi umuduyla, bir farkındalık da siz yaratın. Çevrenize bir bakın. Doğa değişiyor. Tabiatın, biz insanlara vereceği çok şey var. Peki, bizim tabiata verebileceğimiz bir şeyler var mı acaba?

İyi hafta sonları dileklerimle..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara