Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Balık perisi

Balık perisi
 

Akdeniz’in ılık maviliğinde yaşayan yunus balığı karnını doyurmak için, kıyıya yaklaşarak geziniyordu. Kendi kendine şarkılar söyleyip, gülümseyerek ’’ne kadar sakin bir gün’’diyordu yaşayacaklarından habersiz. Arada sürüden ayrılıp yalnız başına yaptığı bu kaçamaklardan memnun başını denizin üstüne çıkarıp kıyıdakilere bakıyordu. Bir ara söylediği şarkılara rüzgar da eşlik etmeğe başladı. Biraz denizin altında biraz denizin üstünde dans ederek karnını doyurdu. Karnı doyduğu için olsa gerek kendi sesi ve rüzgarın uğultusu arasında başka bir ses işitti. Sustu ve dinledi. Yunus kıyıda oturmuş, uzaklara bakarak ağlayan kızı gördü. Hemen yanına yaklaşarak, kızı incelemeye başladı. ’’Çok güzel’’ dedi içinden. Uzun, siyah ve dalgalı saçları suya dokunuyordu. Göz yaşları boncuk boncuk denize düşerken parlıyordu. Gördüklerine inanamadı. Biraz daha yaklaştı. Gözünden akan yaşlar, havada suya dokunmadan balık haline gelip, hoplayarak denize atlıyorlardı. Görmediği renklerdeki bu balıklar kıza el sallayarak, denizin maviliğinde kayboluyorlardı. Dayanamadı ve kızın yanına biraz daha yaklaştı. Başını denizin üstüne çıkarıp, kıza seslendi:

- Güzel kız merhaba.

Kız birden irkildi ve denize atladı. O da ne? Kızın belden aşağısı balık şeklindeydi. Ayakları yerine kuyruğu vardı. Yunus, kaçan kızın peşinden yüzmeye başladı. Bu olanlarda neydi, kimdi bu kız? Uzun bir kovalamaca sonunda kayalıklarda sıkıştırdı kızı. Kız korkmuş ve yorgun!

Yunus balığı:

- Benden sana zarar gelmez, korkma güzel kız.

- Görmemeliydin, bunları unut ve git.

- Lütfen, yardım etmek istiyorum, kim olduğunu ve ne yaptığını anlat bana.

- Peki sevgili Yunus yardım edeceğine inanıyorum, gel anlatayım sana bu olanları.

Yunus büyük bir merakla yanına gitti kızın, oturduğu kayaya başını yasladı. Bir an önce öğrenmek istiyordu bu garipliğin ne olduğunu, kızın kim olduğunu…

Kız oturduğu kayada bir heykel gibi yeşil gözlerini uzaklara dikerek, anlatmaya başladı:

-Sevgili Yunus bundan yıllarca önce, denizler daha bir mavi ve temizdi. Denizlerde yaşayan rengarenk balıklar mutlu ve sürüler halinde gezerlerdi. İnsanlar denize girdiklerinde bu balıklarla yüzer, onların renklerine hayran kalırlardı. İnsanlara bu güzellikler yetmedi ve hiç yok olmayacağını düşündükleri tabiatı koruyamadılar. Önce çöplerini ve kanalizasyonu denizlere dökmeye başladılar. Sonra fabrika atıkları ve santraller geldi ardından. Gemiler zehirli atıklarını açıklara bırakınca deniz bunları temizleyecek sandı. Ben deniz perisiyim, annem deniz çok hastalandı. Ölmek üzere, artık bu atıklarla baş edemiyor; çünkü denizdeki tüm canlılar teker teker ölmeye başladı. Doğadaki canlıların var oluş nedenleri ve hepsinin bir görevi vardır. Canlıların soyu tükenince görevlerini başkaları yapamaz. İnsanlar bile… Doğal denge bozuluyor, kimse bunu fark etmiyor. Fark edenlerde az sayıda yeterli değil. İlk önce annem hastalandı. Yok olan balıklar ve diğer canlılar görevlerini yapamayınca, annem karardı ve oksijensiz kaldı. Çok üzgünüm, insanları bu konuda uyarmam gerek. Ben onlarla konuşamıyorum.

Tek yapabildiğim, ölen canlıların yerine göz yaşlarımla yeni balıklar oluşturmak; ama o canlılarda bu kadar kirliliğe ve zehirli atıklara, dayanamıyor hemen ölüyorlar. Ben çaresizlik içinde ağlamaya devam ediyorum. Şimdi söyle yardım edecek misin bana?

Yunus duyduklarından ürkmüştü. Demek arkadaşlarının sürekli hastalanarak sebepsiz ölmeleri bu nedendendi. O da zaman zaman kendini kötü hissediyordu. Midesi bulanıyor, başı ağrıyordu sebepsiz. Deniz ölürse hiçbir canlı yaşayamazdı. Denizi kurtarmak gerekli; ama insanlar bunu bilmeli diye düşündü.

-Ben ne yapabilirim?

-Sen bizim kurtuluşumuz olabilirsin; ama sonuçlarına katlanacaksın. Unuttun mu ben bir periyim? Seni sadece kırk gün için insan şekline sokacağım, ayakların olacak insanlar gibi konuşup karada yürüyebileceksin. Kırk gün içinde bu tehlikeyi onlara anlatıp gerekli önlemleri almalısın. İnsanlara bu felaketi anlatabilmen ve kendine inandırabilmen için sadece kırk gün süren var. Görevini başarıyla tamamlarsan bedelini boşa ödememiş olacaksın. Tüm dünyayı kurtaracaksın…

-Bedel dedin pericik, bedeli ne olacak bunun?

Peri yine ağlamaya başladı. Ağladıkça göz yaşları boncuk boncuk balık olup düşüyordu denize. Yunusun gözlerine bakmadan cevap verdi titreyen sesiyle:

- Bu işin bedeli; kırk günün sonunda güneş doğarken öleceksin! Tekrar Yunus balığı olamazsın; Ama kırk günlüğüne insan olacaksın ve tüm canlıları kurtaracaksın…

Yunus balığı duyduklarını etkisiyle şoka girmişti. Daha bir iki saat önce mutlu şarkılar söyleyip dans ediyordu. Şu anda karar vermesi gerekiyor ve hiç zamanı olmadığını biliyordu. Kararı vermişti bile. İnsan olmaz bu görevi yapamazsa, deniz ölecek, ardından tüm canlılar. Zaten kendiside yaşayamayacaktı bu zehirli dünyada! Kabul ettiğini söyledi. Hemen gerekenler yapılmalıydı.

Balık Perisi onu alnından öpüp, gözlerini kapatmasını söyledi. Gözlerini kapattığında ise bir maviliğin içinde hızla uçtuğunu ve canının çok yandığını hissetti. Her yeri acıyordu. Gözlerini açmak istedi. Gözlerini açtığında güneş acıttı. Ayak ve ellerini hareket ettirmeye çalıştı. Evet artık ayakları ve elleri vardı. Ayağa kalktı, kendini inceledi. Balık perisi kaybolmuştu, kumsala nasıl geldiğini anlamadı. Etrafına bakındı, ilerde oyun oynayan çocuklar vardı. Yanlarına yaklaşarak onlara gülümsedi. Çocuklar ’’Adım Yunus’’ dedi.

Çocuklar, Yunus konuşunca, onun varlığının farkına varabildiler. Hepsi ona korkuyla bakıyordu. Hızla ileride piknik yapan anne ve babalarına koşup haber verdiler. Aile büyükleri Yunus’un yanına gelip, neler olduğunu sordular.

Yunus değişim sırasında yaralanmış, bedeninde ki acıları çok fazla hissedemiyor doğal sanıyordu. Ayrıca elbiseleri yoktu ve ıslanmıştı. Yunus’un bir deniz kazasından kurtulduğunu düşünerek, güvenlik güçlerini aradılar. Sorgulamalar sırasında Yunus, denizin hasta ve ölmek üzere olduğunu söyledi. Kendisinin bir balık olduğunu ve deniz perisi tarafından gönderildiğini tekrar edip durdu.

İnsanlar Yunus’un kazanın etkisi ile hafızasını kaybetmiş olacağını düşünüyorlardı. Tüm haber yayınlarında denizden gelen çocuk, hafızasını kaybetmiş olduğu söyleniyordu. Gazetelerde boy boy resimleri çıkmış, annesi babası veya bir yakını aranıyordu. Yunus vakit yok bana inanmalısınız dese de inanmıyordu kimse.

Çocuk esirgeme kurumuna yerleştirildi Yunus. Yunus burada ki çocuklara yardım etmeleri gerektiğini anlattı durdu. Üç günü boşa geçti. Hala anlatamamış, inandıramamıştı kimseye derdini. Yuvada ki çocuklar ona inandılar. Gece olup yataklarına çekildiklerinde sessiz konuşuyorlardı. Özellikle on bir yaşlarındaki Aynur destekliyordu onu. Aynur annesini ve babasını hiç tanımamış, yuvanın kapısına bırakılmıştı on bir yıl önce. Aklı başında, yaşına göre olgun ve zeki bir kızdı. Doğayı, hayvanları çok seviyordu. Yaklaşan tehlikenin farkındaydı. Aynur, belediye başkanına ulaşabilmek seslerini duyurabilmek için öğretmenleri Tuğba ile konuştu. Yunus’un tüm anlattıklarını anlattı. Saçma gelse de haklıydı. Doğanın yok oluşunu izliyordu , farkındaydı. Tuğba öğretmen gazeteci bir arkadaşı ile görüşüp tüm olanları anlattı. Ertesi gün gazetelerde ’’Deniz ölüyor’’ haberleri çıktı, boy boy. Yunus ile röportaj yaptılar.

Belediye başkanı medyanın baskısı ile Yunus ile görüşmeyi kabul etti. Yunus’a inanmasa da doğanın yok olduğu gerçekti. Tüm çocuklar organize olup, atıklarını direk olarak denize bırakan işletmeleri tespit ediyorlar ve bunu belediye başkanlarına bildiriyorlardı.

Doğayı kirletenler, çocuklara karşı sorumlu olduklarını nihayet anlamışlardı. Bu diğer illere, ülkeye ve tüm dünyaya yayıldı. Yunus’a tüm çocuklar sahip çıkmıştı.

Yunus çocuklarla birlikte bir başlangıç yapmış, kirlilik nedenlerini ortadan kaldırmıştı. Her gün deniz kenarına Tuğba öğretmen ve Aynur ile gidip, denizin nasıl olduğuna bakıyordu. Otuzuncu günün sonunda, denizin rengi kendine gelmeye başlamıştı. Sıra içinde yaşayan canlıların çoğalmasındaydı. Tüm dünya nesli tükenmek üzere olan canlıları laboratuar ortamında üreterek, denizlere salıyorlardı.

Kırkıncı günün sonunda, veda zamanı gelmişti. Yunus bu işi Aynur ve Tuğba öğretmen sayesinde başardığı için; önce onlarla vedalaştı. Her ne kadar Yunus’un anlattıkları inandırıcı olmasa da yapılması gereken buydu. Yunus’un doğaya aşırı duyarlı bir çocuk olduğunu düşünüyordu.

Yunus teşekkür etti ikisine de. Onların birer kahraman olduklarını söyledi. İkisine de birer sarı inci verdi. Tuğba öğretmen sarı inci daha önce görmemişti ve nereden bulduğunu sordu. Yunus bu incilerin insanların ulaşamayacağı derinliklerde saklı olduğunu ve bunların güneşin göz yaşlarından oluştuğunu anlattı. Tuğba öğretmen, Yunus’un hayal gücünün ne kadar gelişmiş olduğunu düşünerek gülümsedi. Hediye için teşekkür etti.

Gitme vakti gelmişti. Herkes uyurken sessizce deniz kenarına indi. Kumsalda beklemeye başladı. Rüzgar esmeye başlamıştı. Birden hoş bir ses eşlik etmeye başladı rüzgara. Bir kız sesi şarkı söylüyordu. Balık perisi, güzel sesi ile mutluluk şarkısı söylüyordu. Annesi ve tüm canlılar kurtulmuştu. Şarkısına devam ederek, elinden tuttu Yunus’un. Yunus, balık perisinin peşinden mavi sularda kayboldu. Şarkı bitti, rüzgar sustu…

Ertesi gün kumsalda sarı bir Yunus yatıyordu. Yaşamıyordu; ama canlı gibi gülümsüyordu. Denizden gelen sese kimse anlam veremedi. Bir kız ağlıyordu, veda gibi…

Kumsaldaki kalabalığı gören Tuğba öğretmen Yaklaştığında gördüklerine inanamadı. Sarı bir yunus, hem de sarı incisinin renginde bir yunus balığı cansız, kumlarda yatıyordu. Yüreğinde bir acı hissetti. Yunusu bulamadıkları için aramaya çıkmıştı ve sarı yunus balığı!

Demek haklıydı, doğru söylemişti. Denizden gelen sesi bir tek o anladı.

-Ağlama balık perisi, Yunus başardı görevini. Nice yunus balıkları oynayacak bu sularda dedi.

Tuğba öğretmen, el salladı ve ses kesildi. Acı acı gülümseyerek, yuvaya çocuklarının yanına döndü…

 
Toplam blog
: 47
: 705
Kayıt tarihi
: 18.05.09
 
 

1968 İskenderun doğumluyum. 1988 yılında Hatay Eğitim Yüksek okulu Sınıf Öğretmenliği, 2002 Anadolu ..