- Kategori
- Felsefe
Balmumu heykeller

S.Zweig bir denemesinde “Yaşamın soylu değerlerinin, barışın, bağımsızlığımızı daha
güzel, daha saygılı, anlamlı kılan her şeyin bir avuç bağnazın ve ideoloğun çılgılığına kurban edildiği dönemlerde insanlığını yitirmek istemeyen insanoğlu için bütün sorular tek bir soruda odaklanır: Nasıl özgür kalabilirim? " diye soruyordu. Aslında çoğu insanın da zaman zaman kendine sorduğu bu soru, son zamanlarda dönüp dolaşıp aklıma takılıp kalıyor. Cevaplamak için “insanın kendi olarak kalabilmesi” , ya da düşünce berraklığımızı hiçbir şey uğruna feda etmemek, yeterli olur mu acaba?
M.Ö 6.ıncı yüzyılda yaşamış olan Efesli Heraklitos, “Her şey çekişme ve savaşımdan doğmuştur; evren boyuna akan bir süreçtir. Herşey bu akışın içindedir” diyerek daha o zamandan aydınlanma düşüncesinin temellerini atıyordu. Doğada olduğu gibi insan yaşamında ve toplumsal yaşamda da hiçbir süreç birdenbire başlamaz ve bitmez. Evrilerek sürer. Kuşkusuz aydınlanma, özgürleşme sürecindeki bilinçli bir çabanın adıdır. Ve kuşkusuz insanın kendi aklını bir başkasının yol göstericiliğine gereksinim duymadan kullanabilmesidir. Aydınlanma düşünürleri insanın aklı ile evreni anlayabileceği anlayışını geliştirmişlerdir. Öyleyse sanal gerçeklik üzerine kurulu yapılar bir süre sonra yıkılmak zorundadırlar.
Tek kutuplu bir dünyanın ürünü olarak, 1989 da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile kapitalizmin yeni bir evresi, ya da küreselleşmenin ilk aşaması olan postmodernizm ile tanıştık. Sözün, özün yerine geçerli olduğu bir dönem başlamıştı. Artık toplumsal dayanışmanın, ortak hedefleri savunmanın yerini bireycilik ve yeni yeni yükselen değerler aldı. Doğal bir süreç olarak öne sürülen bu dönem, aslında aydınlanma karşıtı acımasız bir saldırıydı. Onun için bu akımı savunanlar her fırsatta aydınlanma felsefesi çıkışlı olan modernizm ve onun değerlerinin yok olduğunu, eskidiğini, bunları savunanların çağın gerisinde kaldıklarını ileri sürmeye başladılar."Her şeyin ederini biliyor, ama hiç bir şeyin değerini bilmiyorlar" dı. İlerlemeye dayalı bilimsellik anlayışını, bilim ve aklın üstünlüğünü, laiklik kavramlarının temel aydınlanma ilkeleri olduğu gerçeğini gözardı ederek tartışmaya açtılar. Artık moral değerler, teknoloji dahil her şey paranın egemenliği altındadır. Dünya paranın borusunun öttüğü bir büyük pazardır. Bu durum kendisine çok sayıda üretmeye karşı tüketimi; eşitliğe karşı eşitsizliği; toplumsal dayanışma yerine bireyciliği önceleyen, balmumu heykellere benzeyen donuk bakışlı, mimiksiz, silik hatlı bir insan tipini yandaş olarak buldu.
Artık en temel ilke ilkesizliktir. Kuralsızlık, cemaatleşme, tarikatçılık, parçalanmayı içeren bir sanal gerçeklik demokrasi adına “manevi mirasım akıl ve bilimdir” vasiyetinin yerine geçmektedir. Özün ve sözün birlikteliği açısından toplumun kimi kesimlerinde duyulan tedirginlik, kişisel öz ve söz birlikteliği anlatılma çabalarıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Bu tedirginliği duyduğunu açıkca dile getirenlere bu ülke dışında yeni coğrafyalar gösterilmektedir demokrasi adına. Yıllardır 12 Eylül anayasası karşısında sesi çıkmayanlar, bu yasanın getirdiklerine karşı çıktıkları için hapislerde çürütülen, işkencelerden geçirilenleri görmezden gelmiş olmalarına karşın, şimdi harıl harıl her ne hikmetse başına sivil sıfatını özellikle eklemek çabasını gösterdikleri bir yeni anayasa hazırlamaktadırlar. Geri vitese takılı bir arabayla ileri gitmeye çalışmanın sonuçsuz kalmaya mahkum çabaları, risotto yerine bulgur pilavı ve ayran tercihleri ile AB kapıları zorlanmaya kalkışılmaktadır. Bu toplumun egemenleri yıllarca devrim kelimesinden korkup, ısrarla onun yerine inkilap kelimesini kulandılar. Zaten bu anlayışla bir devrim beklemek hayaldi. Olsa olsa inkilap yapılabilirdi. Öyle de oldu!...
Baharın ilk günlerinden başlayan bir aşırı sıcak ve kuraklık, toplumsal dalglanmalarla sürdü gitti aylarca. Toplumsal dalgalanmalar yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi derinleşirken, giderek artan sıcaklık herkesi bunalttı. Balmumu heykellerin zaten silik olan yüzleri biraz daha eriyerek silikleşti.Tam, kuru sarı çatlak bir sıcak ıslak bir çarçaf gibi bizleri sarmalamış bunaltırken, kovadan boşalırcasına yağan bir yağmur zararı dokunsa da, şimdilik içimizi serinletti. İçimizi serinletecek yağmurlara özlemimiz büyürken, düşünce berraklığımızı hiçbir şey uğruna feda etmemek bizim özgürlüğümüzdür.
Akın YAZICI