Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan konuşurken gerçekten başbakanın kendisi mi konuşmaktadır?

Başbakan konuşurken gerçekten başbakanın kendisi mi konuşmaktadır?
 

Grzegorz Szumowski Poland


Biliyorsunuz başbakan prompter denen bir aygıt kullanıyor. Bu aygıt saydam ve ince bir ekrandan ibaret. Saydam olduğu için varlığı çok belirsiz, hele ekrandan izliyorsanız nerdeyse fark edilmiyor bile. Kürsünün bir sağında bir de solunda duruyor. Konuşmacı, bir sağa bir sola bakarak, bu aygıttan yukarıdan aşağıya doğru akan metni okuyor.

Burada aletin hilesi, sanki konuşmacı, irticalen konuşuyormuş izlenimi verdiriyor. Alet saydam ve minimal olduğu için kürsüyü kalabalık yapmıyor.. Konuşmacının, dinleyenlere bakıyormuş gibi, onları hakimiyeti altına alıyormuş gibi davranmasına imkan tanıyor. Bu uygulama olağan ve yaygın. Konuşmacıya muhtemelen bir rahatlık ve hitap gücü veriyor. Bu konuyla ilgili son duyduğum haber, başbakanın meclis kürsüsünde, Kürt sorunu konulu görüşmede prompter talep etmesiydi. Ama, buna meclis eski köye yeni adet mi getiriliyor denerek izin vermedi.

Bir konuşmacının metnini kağıttan okuması garip bir şey değil, çünkü önemli olan nasıl anlattığın değil, ne dediğindir. Ancak, kağıttan okumak, metnin anlatımını zayıflatır, donuklaştırır ve izleyici ile olan feedbacki, iletişimi kurmayı engeller.

Bu yüzden, kağıt yerine promter geliştirilmiş olmalı. Böylelikle, izleyici ile, sözde olsa da, bir face to face durumu yaratılıyor. Konuşmacı izleyiciye bakar görünebiliyor, ortadaki saydam bir koordinata bakıyor olsa bile. Kuşkusuz daha rahat bir araç.

Bir hatibe hatiplik gücünü veren şey ise kuşkusuz, izleyiciye, doğrudan hitap edebilmesidir. Elinde küçük bilgi notları vardır.. onlardan hareketle, tamamen irticalen, izleyici ile diyalogu kurarak, göz göze konuşmak, izleyiciyi çok daha anlatılan şeylere dahil eder. Ama bu bir yetenektir.. Anlatılan şeyin önemini ne azaltır ne de çoğaltır. Sadece bir anlatma gücü sağlar. Ama tabi, ikna olmak, bu güçten psikolojik olarak etkilenir.

Başbakan konuşurken, aslında konuşmamaktadır, yaptığı prompterden akan yazıları okumaktır. Ama hakkını vermek lazım başbakan, sanki gerçekten kendi konuşuyormuş gibi davranabilmekte. Yaptığı vurgularla, tonlamalarla, önüne konulan metinde bolca kullanılan edebi anlatımlara, şairaneliklere adabınca uyabilmekte.

Başbakan konuşurken, aslında kendisi konuşmamaktadır derken, kastettiğim, başbakanın prompterden okuyor olması değildir.

Çünkü, pekala prompterdan okuduğu halde, başbakan yine kendisi konuyuşor olabilirdi. Çünkü bu bir araçtır, sağladığı rahatlık nedeniyle herkes kullanabilir.

'Başbakan konuşurken aslında kendisi konuşmuyor' derken, kastım, önünen konulan metni kendisinin oluşturmadığıdır.

Burada hemen itiraz olarak, zaten liderlerin metinlerinin başkaları tarafından hazırlandığı akla gelebilir.

Evet bu gerçekten de böyledir, diyelim bir bakan, on yerde konuşma yapacaksa, bunların metinlerinin kendisi hazırlamaz.. her seferinde, irticalen konuşması da mümkün değildir. Bu yüzden, belli temel noktaların olduğu metinler hazırlanır ve kişi bunu okur. Bu muhtemelen dünyanın her yerinde de böyledir.

Ama yine de başbakanın konuşma metinlerinde bundan öte başka bir şey vardır.

Öncelikle, (konu dışı olsa da söyleyelim) başbakanın metinlerinde, içi boş, aşırı derecede, 'edebiyat' vardır. Yani, düşünce ve yargı bildiren, bir akıl yürütmenin ürünü olan ve savunulabilir ya da eleştirilebilir net ve somut, sonuç içeren önermeler savlar, içerdiği edebiyata göre çok az orandadır.

Başbakanın metinlerinde göze çarpan ve bu blogun konu edindiği şey, metnin redaksiyonunu başkaları yapsa da, başkalarının fikirlerinden destek alsa da ve bunlar normal olsa da, metinde başbakana ait olmayan ve başkaları tarafından metne yerleştirilmiş fikirlerin olduğudur. Bu muhtemelen, başbakanın yazı ekibinin, o anki gündeme göre, kendi insiyatiflerini kullanarak yarattıkları fikirlerin, başbakanın metnine rahatça girebiliyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle, metinler arasında çelişkiler, aynı metin içinde bile tutarsızlıklar görülebiliyor. Örneğin, siyasal anlayışlarının ne kadar hukuku önemsediği yolunda edebiyat parçalarken, aynı metinde, henüz davası görülmemiş bir konuda, ne kadar başarılı işler yaptıklarını söyleyebiliyorlar.

Bunun nedeni, metnin çok kafayla hazırlanması. Başbakan da belagatı, eristiği, didişmeyi sevdiği için, bunları farkediyorsa bile atlıyor, belki de çok da bu kadar ayrıntıcı düşünmüyor bile olabilir.

Gündeme göre değişen fikirlerin ileri sürülüyor olması, bunların iç tutarlılığnın olmaması, ve bunun bir ekibin insiyatifinde hazırlanıyor olması, başbakan dinlerken, ne diyor acaba diye kulak kesilmeyi değil de, bugün ne dedirtiyorlar acaba diye gözlem yapmayı sağlıyor.

Başbakanın 'konuşma' yönteminin tam tersine örnek vermek gerekirse, Baykal'ın konuşması gösterilebilir.

Ağzından çıkan tüm fikirlerin kendisine ait olduğundan hiç kuşku duyulamayacak derecede bir hitabet gücü vardır.

Peki bunun bir önemi var mı denilebilir. Yani, ha siyasal kişi direkt kendisi konuşmuş olsun, ha başkası ya da ekibi hazırlayarak konuşmuş olsun.

Eğer kişi direkt kendisi konuşursa, neyi neden dediğini, amacını, ne yapmak istediğini, nasıl bir süreç gösterdiğini, farklı konulardaki fikirlerinin gösterdiği tutarlılığı görürüz, anlarız. Bu yöneticiyle yönetilen arasındaki bağı kurar. Bu olmazsa, vatandaş kimin neyi yönettiği şüphesine düşer, paralize olur, bu da başarısızlık ve mutsuzluk olarak geri döner.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..