Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Bastır parayı al kızı - Para karşısında insan onuru

Bastır parayı al kızı - Para karşısında insan onuru
 

Kimler, niçin bu kızı ticaret konusu yapar?


Para insan yaşamını birinci dereceden etkileyen, en çok konuştuğumuz şeylerden biri.

Maddi olan şeylerin neredeyse tamamını alabilmemizi sağlayan bir araç.

Onunla taşınabilir malları ve taşınmazları alabiliriz. Onunla karmaşık ve pek çok şeyin paket halinde olduğu sayısız miktarda ve çok çeşitli hizmetler alabiliriz.

Onunla insanın emeğini; kas gücünü, beyin gücünü alabiliriz.

Ve ne yazık ki onunla insanın satılmaması gereken değerlerini de doğru izlerden gidersek alabiliriz ve alabilenler var.

O değerlerin hem satıcıları var, hem müşterileri.

Bu herkes için ve her koşulda değil tabii. Kimi insanlar için kimi koşullarda.

Peki nedir o satılmaması gerektiği halde satılan, satılabilir durumda olan şeyler?

Şöyle bir bakınca ilk aklımıza gelenler insanın kişilik onuru ve iffeti oluyor.

Bu ikiliden en çok konuşulanı her ne kadar iffet olsa da gerçekte kişilik onuru ondan çok daha önemli bir yerde duruyor. Yani iffet, kişilik onurundan bağımsız ve tek başına düşünülemeyecek bir şey.

*

Bu Cumartesi sabahı uykum kaçınca sessizce televizyonun olduğu salona geçtim. Televizyonu açınca TRT 1 kanalındaki teleteksten son depremlere bakmak geldi aklıma.

Sonra da çok yapmadığım bir şeyi yaptım. Kanaldaki dizinin ilginç sahnelerine takılıp kaldım.

“Mor Menekşeler” adlı dizi gösteriliyordu. Öncesini izlemediğim, bilmediğim filmin bu bölümünde orta yaşlı bir adam, nişanlısı olan genç kızla dini nikâhını, düğününü yapmak için acele ediyor, kızın ailesi de olumsuz koşulları göstererek ertelemeye çalışıyordu.

Filmin diğer sahnelerinden anladığım kadarıyla kızın bir şekilde ilintili olduğu, bilemiyorum belki de sevgili olduğu genç bir olayda silahla adam vurup vurulmuş hastanede baygın bir şekilde yatıyor. Dünyadan haberi yok.

Kız da ailesine inat, birilerine sitem o orta yaşlı sevmediği adama evet demiş.

Yani kız adamı sevmiyor. Görünen o ki, kızın gönlü baygın olanda. 

Kızı alacak olan adam ise zengin. Para devreye girmiş ve çarkları çevirmiş.

Kızın ailesi işi ağırdan almaya çalışırken hem paralı adam hem de onun etkisindeki kız dini nikâhın bir an önce olmasını istiyorlar. Kızın da istiyor olması evdeki babayı da duygusal anlamda zora sokuyor.

Başka bir sahnede kız bir arkadaşına sevmediği bir erkekle evlenip ömür boyu bir çatı altında yaşamak zorunda kalacağını söylüyor.

Diğer bir sahnede de kız baygın yatan genci ziyaret edip ona sitem dolu sözler söyleyerek bütün bu durumlardan sorumlu olduğunu belirtip yaşayıp bunların acısını çekmesi gerektiğini aktarıyor.

Filmin devamını izlemedim. O kadarı bana yetti. Kalktım ve oradan aldığım esinle bu satırları yazmaya başladım.

*

İzlediğim sahneler beni kırk yıl öncesine götürdü.

Henüz on sekiz yaşındayken çalışmakta olduğum uzak karayolu şantiyesinde oldukça yaşlı, geceleri horuldayarak koğuştaki çok sayıda insanı rahatsız eden, işyerinde bekçilik yapan o ak sakallı bir adamı hatırladım.

Şantiyedeki diğer insanlar ona yaşının geçkin olduğunu hatırlatarak, küçük yaşta kızla evlenerek ona haksızlık ettiğini söylüyor hem dalga geçiyor hem eleştiriyorlardı. Yaşının ileri olduğunu belirtip genç kız karşısında mahcup olacağından bahsediyorlardı.

O da gayet pişkin ve kendinden emin bir şekilde “parayı bastırıp aldım, sizin de paranız varsa siz de alın” şeklinde savunuyordu kendisini. Daha da doğrusu karşısındaki kendilerine eğlence arayan işçilerin kaba sorularına o kızgınlıkla çok daha kabaca konuşarak, “parayı bastırıp  ……im” diyerek karşılık veriyordu.

Yakın köylerden birinde yaşıyordu. Bizim gibi geçici işçi olarak çalışıyordu ve maddi durumu iyi olmadığı için işe alınmıştı. Evlendiği kız kimdi, kaç yaşındaydı, evlenirken kızın ailesine kaç para vermişti bilmiyorum. Bildiğim o zaman o adamın “parayı bastırıp aldım” yaklaşımının yanlış bir şey olduğuydu. Bir insanın parayı bastırıp başka bir insanı almaması gerektiğiydi.

Daha sonra öteki işçi arkadaşlarla konuştuğumda o yörede ve o zaman için bunun normal ve sıradan bir şey olduğunu, paralı yaşlı insanların yoksul ailelerinin kızlarını aile büyüklerini para ile razı ederek evlenebildiklerini söylemişlerdi. Kızın fikri çok da önemli görülmüyordu.

Aslında sabah izlediğim film de aşağı yukarı o zamanları ve benzer olayları anlatıyordu.

Bir an için aklımdan şimdi de, bu çağda da hala insan iradesi ve onuru para ile satın alınabiliyor mu soru geçti.

Şöyle bir düşününce sorunun yanıtının “kesinlikle evet” olduğunu anladım ve içim yeniden cız etti. 

Okuduğum haberlerin birinde Asya’nın bir bölgesinde, yoksulluğun yoğun yaşadığı bir bölgede ailelerin 13 – 14 yaşlarındaki kızlarını sermaye olarak görmeleri, o yaşlarda hiç tanımadıkları büyük şehirlerdeki başka insanlara para karşılığı sattıkları vardı. O satılan kızların o bölgelerde fuhuş sektörüne sermaye olduklarından söz ediliyordu.

Yazıya göre bu durum o çevrede ayıp görülmeyen, doğal karşılanan bir durumdu ve pek çok aile bunu yapıyordu.

Kapitalizmin bütün yoğunluğuyla yaşandığı ülkelerde ekonomik sınıflar arasındaki uçurum günden güne büyümekte, az sayıda insan alabildiğine zenginleşmekte, büyük halk kitleleri yoksulluğa mahkûm olmaktadır. Bu sayede “para” adlı imparator her geçen gün daha fazla gücüne güç katarken, gizli ya da açık her şekilde, adı konmuş ya da konulmamış biçimlerde her yaştan, her cinsiyetten ve ırktan insan ne yazık ki alınıp satılmaktadır.

O rejimin kötü yanlarını dile getirirken tam karşısında bulunan bir diğer rejimden de söz etmeden geçmemek gerekir. Sözde insanların eşit koşullarda yaşamalarını öngören sosyalizm ve komünizm uygulamaları da etkiledikleri ülkelerde çok sayıda baskı, zulüm ve insan onuru ihlallerine sahne olmuşlardır. Sovyetler Birliği dönemindeki yanlışların haddi, hesabı yoktur. Komünist Çin’de de durum farklı olmamıştır. Çin işkencesi bütün dünyaca bilinmektedir. Çin’de bugün bile çok sayıda insan boğaz tokluğuna çalışmak durumundadır. Ayrıca Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlara reva gördüğü zulüm her gün çarşaf çarşaf gazete haberlerine konu olmaktadır. Fazla çocuk istemeyen Çin’in annelerin rahminden çocukları koparıp aldığı bir gerçektir ve en önemli insan onuru ihlallerindendir.

Kuzey Kore’de liderleri için ikna edici şekilde ağlamayanların ne akibetle karşılaştıkları da vaktiyle televizyon ekranlarına yansımıştı.

Kimi dini esaslı olduklarını söyleyen ülkelerde de insan onuruna saygısızlık diz boyudur.

*

Başta kadınlar olmak üzere toplumun her kesiminden düşkün insan para enerjisiyle çalışan çarklar arasına düşüp kıyma olmakta, birilerinin sofralarına konmaktadır.

Köle gladyatörlerin arenada ölümüne dövüştürüldüğü ortaçağ filmlerinin farklı versiyonları ve farklı kılıflar içinde ne yazık ki her gün insan onurunu ve ona bağlı, namus, özgürlük, özgüven, vicdan, umut kavramlarını hırpalayıp durmaktadır.

Modern dünyanın çeşitli maskelerle, kılıflarla bu onuru gizli kanser hücreleri gibi kemirdiği çoğu işi tarafından fark edilmektedir.

Güç bela bulunan işlerde yetkili konumundaki kimi özel sektör patronlarının, yetkililerinin; çok seyrek görülse de egosu balon olmuş insanlara yetki verilmesiyle güç kazanan kamu işyerlerindeki sınır tanımaz yöneticilerin, çeşitli nedenlerle ve yollarla kendilerine karşı koyamayacağını düşündükleri çalışanların insanlık onurlarına zarar verip durdukları bilinen bir gerçektir.

Kalabalık kent merkezlerinde irili ufaklı çok sayıda işletmenin gözden uzak, kontrolsüz bir kısmında küçük paralar karşılığı çalışmak durumunda olan insanların bazıları yasal ve ahlaki olmayan olumsuz koşullarda yaşama tutunma derdindedir.

*

Dün izlediğim bir haberde “dünyada her yıl sekiz yüz bin civarında insanın intihar ettiğine” değiniliyordu. Bu intiharların doğrudan ve dolaylı nedenleri arasında yukarıda ifade ettiklerimizin önemli bir payı olduğunu inkâr etmek mümkün değildir.

İnsanlık onuru başta para olmak üzere, yer yer gelenekler, inançlar, kurallar, siyasal sistemler ve farklı güçler tarafından sık sık ayaklar altına alınmaktadır.

Bütün bu resme baktığımda aklıma vahşi doğadaki vahşi ilişkilerin biraz daha boyalı ve cilalı şekilde insan ilişkilerinde de yaşandığı duygusuna kapılıyorum.

Yukarılarda bir yerlerde kendi fildişi kulelerinde oturanların aşağıdaki kesimlerin insanlarına asker, çalışan, dansöz v.s. giysisi giydirip satranç tahtasındaki taşlar gibi onlarla oynadıkları duygusunu yaşıyorum.

Sizce yanılıyor muyum?

 

06.09.2014 10:39

 

NOT 1: Yukarıda tacizler, tecavüzler gibi bireysel insan onuru ihlallerinden söz edilmedi bile.

 

 

  

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..