Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '17

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Belirsizlik, sizin canınızı da sıkar mı?

Belirsizlik, sizin canınızı da sıkar mı?
 

Saniye farkıyla kapılar yüzünüze kapandı mı, peronda böyle yapayalnız bekler durursunuz.


Hayat başlıbaşına belirsiz bir yolculuktur, biliyorum. Ama biz yine de kendimize göre bir plan yaparız, en azından yapmaya çalışırız. O gün planladığımız işleri halledebildiysek kendimizi şanslı sayarız ve "işlerimiz rast gitti" diye seviniriz.

Oysa planlı yaşamanın amacı zaten işlerin sıralı şekilde aksamadan yapılmasıdır.

İstanbul trafiği malum, zaten şehir içinde bir yerden bir yere gitmek ölüm. İnsanın bütün günü yollarda geçiyor. Allah'tan şu metro, metrobüs ve marmaray üçlüsü var da, en azından bu güzergahlarda düzenli ve hızlı bir ulaşım imkânı bulunuyor.

İstanbul'a 15 günlük çocuk olarak gelmişim. -O gün bugündür şehrin hem çilesini çekiyorum, hem safasını sürüyorum şükürler olsun.- 1960'lı yıllarda şehrin birbiriyle entegre tek ulaşımı Karaköy-Haydarpaşa vapuruyla Haydarpaşa-Gebze banliyö trenleriydi.

Karaköy'den vapura binen yolcular Haydarpaşa'da trene yetişeceklerini bilirlerdi ve yetişirlerdi. Onun dışında siz tam otobüsten inersiniz vapur kalkmış olur, ya da vapurdan çıkarsınız, otobüsünüz çoktan hareket etmiş... Entegrasyon diye bir şey hiç yoktur.

Marmaray'la bağlantılı olarak MR diye etiketlenen otobüsler var. Güya Marmaray yolcularını şehre dağıtacaklar, ya da şehirden toplayıp Marmaraya getirecekler. Fakat saatleri birbiriyle uyumsuz. Marmaray'dan iniyorsunuz otobüsün kalkma saatini bekliyorsunuz.

İşin tuhafı bu şekilde oradan kalkan otobüs ring seferini yaptığında da, tam Kazlıçeşmeye geldiğinde Marmaray tıngır mıngır yola çıkmış oluyor. Halbuki tren gelir gelmez inen yolcuları alıp hareket etse, dönüşte de gelenler rahtlıkla Marmaraya yetişecekler.

Oysa bir yerden bir yere hızlı ulaşım, ardarda vasıtaların birbiriyle entegre şekilde düzenlenmesiyle mümkündür. Gerçi şimdi Hacıosman ve Kartal metroları çok kısa aralıklarla kalktıkları için, can sıkıcı bir bekleme stresi yaşanmıyor.

Ama Marmaray seferlerinde şimdi şöyle bir durum ortaya çıktı; Yakın zamana kadar Marmaray 10'lu vagonlar halinde her 10 dakikada bir  Ayrılık çeşmesinden 05, 15, 25, 35, 45 ve 55. dakikalarda, Kazlıçeşmeden de 00, 10, 20, 30, 40 ve 50. dakikalarda kalkardı. Tarife belli olunca siz de kendinizi ona göre ayarlıyorsunuz. Ayrıca panolarda da şu kadar dakika var diye yazardı.

Üsküdar yolundaki arıza giderilince seferler 5 vagonla, ama 5 dakika arayla yapılmaya başlandı. Gayet de iyi oldu. Kaçırsak bile çok beklemiyoruz. Fakat bu değişiklikle ne olduys sanki seferler yeni başlamış gibi bir karmaşa, bir düzensizlik ortaya çıktı.

Marmarayın hangi saatte kalktığı belli değil. Panolar da çalışmıyor. Siz tam perona çıkıyorsunuz, "dııt dııt" kapılar kapanıyor ve öylece kalakalıyorsunuz.

Yani saatin yine her 5 dakikasında kalktığını bilsek ne olur, ne eksilir, ne kaybederiz? Panolar da bunu gösterse olmaz mı?

Sanırım şöyle bir problem var. Belli saatler arası 7 dakikada bir sefer koymuşlar. Düzeni bozan bu uygulama sanki. Haddime değil ama, kendilerine bir mail attım, bu durumu anlattım ve ara seferler 7 değil de 7,5 dakikada olsun ve biz bilelim ki her çeyrek saatte ve aralarında sefer var. Bunu düzenlemek çok mu zor dedim.

Bana cevap yazmışlar, Marmaray şu saatten şu saate kadar 5 dakikada, şu saatten şu saate kadar da 7 dakikada bir sefer yapmaktadır, diyorlar.

İşte böyle vatandaşla alay eder gibi ilgisiz cevaplar beni çileden çıkarıyor. O zaman ben de "elin oğlu metro gibi, marmaray gibi sistemler yapıyor, biz onun sefer saatlerini bile düzenleyemiyoruz" demekten kendimi alamıyorum.

Sevgili dostlar, ilk yazımda da hep şikâyet ediyoruz, çözüm odaklı davranışlarımız olmuyor, demiştim. Bazı okuyucular belki "senin yaptığın da bir tür şikâyet değil mi?" diyeceklerdir. 

Ben bu tür konuları kendi aramızda konuşup geçiştirmeyelim, ilgili yerlere iletelim, vatandaş olarak hakkımızı her zaman her yerde arayalım demek için söylüyorum. "Böyle gelmiş böyle gider, şikâyet edicez de ne olacak, bizim sözümüzü kim dinler ki" gibi bahanelerle sessiz kalmayalım.

Ağlamayan çocuğa meme vermiyorlar maalesef... Ne kadar sesimiz gür çıkarsa etkisi o kadar büyük olacaktır. Hak aramak için ille de farklı eylemler yapmak gerekmiyor. Hukuki olarak hakkımızı sonuna kadar aramanın yollarını kullanmaktan çekinmeyelim.

"Bir tek sen söylüyorsun, bir tek sen itiraz ediyorsun" gibi sözleri çok duymuşsunuzdur. Demek ki çok kişinin itiraz etmesi gerekiyor. Zarar gören, rahatsız olan herkes durumu gereken yerlere aksettirirse, hiç değilse bu gibi basit problemlerin çözümü mümkün olur.

Hele bunları bir çözelim, sırasıyla daha önemli konulara da el atarız değil mi?

Sağlıcakla kalın.

 

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..