- Kategori
- Futbol
Benden söylemesi, futbolun kuralları büyük takımlara göre uygulanmalıdır (!..)

14 Şubat 2008 günü Futbol Federasyonu Başkanı olan Hasan Doğan ve Merkez Hakem Kurulu (MHK) Başkanı Oğuz Sarvan hemen tez elden değiştirilmelidir.
37 maçtır kendi sahasında mağlup olmayan Fenerbahçe Spor Kulübü futbol takımı 23 Şubat 2008 günü Şükrü Saracoğlu stadında Bursaspor Kulübü futbol takımına ve 24 Şubat 2008 günü de ligin son sırasında bulunan ve nerdeyse Süper Lig’den düşmesi kesin gözüyle bakılan Kasımpaşa Spor Kulübü futbol takımına Ali Sami Yen stadında mağlup olan Galatasaray Spor Kulübü futbol takımı, bu federasyon nedeniyle mağlup olmuşlardır. Her iki Spor Kulübü’nden de yazılı açıklama yapılmıştır.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nden yapılan ve Kulübün resmi internet sitesinden de ayrıca yayınlanan açıklamada, MHK Başkanı Oğuz Sarvan’dan riskli hakem atamalarının gerekçelerini açıklamalarını ve Fenerbahçe Spor Kulübü olarak 27 Şubat 2008 günü Ali Sami Yen Stadında Galatasaray Spor Kulübü’yle oynanacakları Fortis Türkiye Kupası Çeyrek Final ikinci maçı öncesi, şimdiye kadar oynadıkları tüm maçlardaki hakem atamalarının hatalı olduğunun söylenmesine rağmen, yanlıştan vazgeçilmediğini ve 23 Şubat 2008 günü Şükrü Saracoğlu Stadında oynadıkları Bursaspor maçında bu endişelerinde haklı olduklarının bir kez daha görüldüğü belirtilerek özetle şöyle denilmiştir:
“37 maçtır yenilmeyen futbol takımımız, eyyamcı bir hakem Bünyamin Gezer tarafından, 37 maç öncesinde olduğu gibi yine bir Bursaspor maçında mağlup ettirilmiştir. ‘Kitapçı’ bir hakem kural kitabında ne yazıyorsa uygulamıştır. Oysa ki her maçta ‘kitaba” uyulmaz. Maçın oynandığı stad göz önüne alınarak kararlar verilir. Maçın oynandığı stad da; Türkiye’mizin tartışmasız en büyük takımı olan Fenerbahçe’mizin stadı Şükrü Saracoğlu’dur. Bazılarını mutlu etmek için Fenerbahçe’miz mağlup edilmiştir. 37 maçtır hiçbir Türk ve Avrupa takımının yenemediği Fenerbahçe’mizi yenmek kime ne kazandırmıştır? Bursasporlu oyuncuların topu elle kesmesine ses çıkarmayan eyyamcı hakem Bünyamin Gezer, numaradan kendisini ceza sahası içine takla atarak bırakan Bursasporlu oyuncu için Bursaspor lehine penaltı vererek Fenerbahçe’mizi maçın 28. dakikasında 1 – 0 mağlup duruma düşürmüştür. Bizim 85. dakikaya kadar gol atamamamızda bu golün etkisi vardır. Hakem 3 puanımızı çalmıştır. Oyuncularımızın hakem Bünyamin Gezer’e yardımcı olmak için sürekli önüne geçip ‘ona kart göster, buna kart göster’ diyerek hem futbolcu hem de hakem olma görevi üstlenen oyuncularımızın yaptığı bu fedakârlık, hakem gözünde ‘itiraz’ olarak değerlendirilerek, oyuncularımızın da işaret ettiği gibi asıl Bursaspor’lu futbolculara kart gösterilmesi gerekirken ‘hakemlik görevi’ de üstlenen oyuncularımıza kart gösterilerek haksızlık yapılmıştır. Oyuncularımızın hakeme yardımcı olma görevi elinden alındığı yetmiyormuş gibi, 3 puanımız da elimizden çalınmıştır”.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bu kararı almasında bazı yazarların etkisi olmuştur. Örneğin 24 Şubat 2008 günü Fotomaç Gazetesi’nde “Hakemin Yanlışları” başlığıyla yazdığı yazıda Necati Bilgiç şöyle demektedir:
“Bu dezavantajlara bir de ‘Kitapçı’ hakem Bünyamin Gezer'in yanlış kararları eklenince F.Bahçe'nin maçı kazanması mümkün olmadı. Gezer ne mi yaptı? Kuralda kendine kart göster diyen futbolculara sarı kartını bol bol çıkarırken, elle top kesenleri seyretti. Rakip ceza sahasında çekirge gibi sıçrayıp rakiplerinin önüne yuvarlanan Sinan lehine penaltı çalarken, ceza sahası içinde rakibin kafasının üstündeki topu eliyle indirip uzaklaştıranları seyretti. Başının üstüne sıçrayıp kendisini ezen rakibine isyan eden Semih'in lehine faul çalmak yerine itiraz ediyor diye sarı kart çıkardı”.
24 Şubat 2008 günü Fotomaç Gazetesi’nde “Küçük Görmenin Ağır Faturası” başlığıyla yazdığı yazıda Selçuk Yula da şöyle demektedir:
“37 maçtır Kadıköy'de yenilmeyen Fenerbahçe'yi mağlup ettiniz, mutlu musunuz? Bu 37 maçlık maratonda ne Türk ne de Avrupa'nın en büyük takımları bu geleneği bozamadı. Bozan da verdiği tuhaf penaltıyla Bünyamin Gezer oldu. Aferin sana”.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yaptığı açıklamaya dayanak oluşturan yazarlar olduğu gibi tam tersi düşünen yazarlar da vardı. Örneğin 24 Şubat 2008 günü Hürriyet Gazetesi’nde “Bindiği Dalı Kesti” başlığıyla yazdığı yazıda Erman Toroğlu şöyle demektedir:
“Hakem mükemmele yakın bir maç yönetti. Hangi futbolcu sarı kart istediyse onun gözüne yapıştırdı. Taç atışlarını doğru yerde yaptırdı, ’ben takım kaptanıyım’ diye itiraz eden Egemen’e de sarı kartını gösterdi. Net penaltı olan penaltıyı da verdi. Bir tek, ilk yarıda ilk 5 dakikada İsmail Güldüren’in rakibine kontrolsüz hareketine penaltı verir mi? Tartışılır. Hakem herhalde inanmadı. Bir de 12. dakikada İsmail Güldüren’e sarı kart göstermesi gerekirdi. Ben futbolculuğumda İstanbul’da böyle hakemlerle oynayamadım. Her futbolcu özellikle İstanbul’da bu tarz hakemle oynamak ister. Çünkü, onlar için şanstır. Eğilmeden, bükülmeden, taviz vermeden gördüğünü çalan hakem tipi; Bünyamin Gezer. Hata mı? Yapıyor, ama öyle inandığı için yapıyor. Bazılarında olduğu gibi sağı-solu oynadığı için değil... Daha Türkçe’yi doğru dürüst konuşamayan Bursaspor’un kalecisinin hiç terlemediği ve yere yatmadığı bir maçta Bursaspor mücadele ederek ve iyi oynayarak maçı kazandı. Yani, tamam F.Bahçe kötü oynadı ama bu kötü oyuna onu Bursaspor zorladı.”.
24 Şubat 2008 günü Sabah Gazetesi’nde “Eleştirim Ziko’ya” başlığıyla yazdığı yazıda da Ahmet Çakar şöyle demektedir:
“Hakem için çok kritik pozisyonlar vardı. Öncelikle eyyam yapmayan ve disiplininden taviz vermeyen yönetimi nedeniyle Bünyamin Gezer'i kutluyoruz. Mesela taç çizgisi dışına düştükten sonra sakatmış gibi davranan Ömer Aysan'ın birden kalkıp taç atma arzusunu sarı kartla cezalandırması ders niteliğinde. Sinan'a yapılan hareketi penaltı olarak değerlendirmesi de doğru. Ama ilk yarıda Bursalı oyuncunun eliyle top arasında temas var. Mesafe çok yakın. Ama elin orada bulunması da doğru değil. İşte bu pozisyon çok tartışılır”.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nden böyle bir açıklama duymadınız mı?
Neden?
Daha durun bakalım, dün bir bugün iki. Nasılsa duyacaksınız. Bakın sesler şimdiden gelmeye başladı. Federasyon Başkanı yeni seçildi. 14 Şubat 2008 günü seçilen yeni Federasyon Başkanı biraz koltuğunu ısıtsın. Isındıkça da suyu ısınsın, ondan sonrasını seyreyleyin bakalım. Açıklama yapılıyor mu yapılmıyor mu? Sanki şimdiye kadar yapılmadı mı?
12 Kasım 2007 günü Fenerbahçe Spor Kulübü’nün resmi internet sitesinden de yayınlanan açıklama şöyleydi:
"Endişemizdeki haklılığımız, açıklamayı takip eden maçta ortaya çıkmış ve günlerce tartışılan hakem uygulamaları tüm kamuoyunu meşgul etmiştir. Tüm uyarılarımıza rağmen MHK Başkanı Hilmi Ok ve Hakem Atama Komitesi Başkanı Sabri Çelik, işaret ettiğimiz söz konusu riskli uygulamayı 12. haftada da sürdürmüş, bu riskli atamalar sonucu, zorluk derecesi yüksek maçlara atanan hakemler, başta kulübümüz olmak üzere birçok kulübün puan kaybetmesine ya da belli bir kısım kulübün puan kazanmasına yönelik hatalar yapmışlardır".
İsimleri çıkarın, yerine yenilerini koyun, hep aynı açıklamalar yapılmıştır.
Şimdiye kadar tüm Federasyon yönetimlerinden en çok dert yanan Kulüp, Fenerbahçe Spor Kulübü olmuştur. Bu iki kere iki dörttür. Ezelinden beri böyledir bu.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kongre üyesi, uluslararası futbolun saygın ve başarılı yöneticisi Şenez Erzik’in Federasyon Başkanlığı’ndan bile memnun kalınmamıştır. Neden? Futbolun ve kitabının kuralına uyduğu için. Hiçbir Federasyon’dan memnun kalınmamıştır.
Sosyal Psikoloji’de herkesle iyi geçinmenin yanlışlığından bahsedilir. Çünkü herkesle iyi geçinmek olası değildir. “Herkesle iyi geçiniyorum” diyen biri, yalan söylüyordur, halk arasında ‘fırıldak’ diye anılır. Herkesle iyi geçinmek “sağlıksızlık”tır. Tam tersi, herkesle iyi geçinmeye çalışmayan, ama asgari müşterekte birleşmeye çalışan ve aralarında iyi geçindiği insanlar da olabilen kişiler “sağlıklı”dır.
Ama be mübarekler, her Federasyon da mı kötüdür? Her Federasyonda mı Fenerbahçe Spor Kulübü aleyhine çalışır?
Her devirde Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminin ve yazarlarının Futbol Federasyonu yönetimlerinden memnuniyetsizlikleri vardır. Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Federasyon Başkanı dayanmamaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü eski yöneticisi ve Kongre üyesi Abdullah Kiğılı bile, Futbol Federasyonu Başkanlığı’nda 3 ay ancak kalabilmiştir.
Fenerbahçe Spor Kulübü kadar olmasa da Galatasaray Spor Kulübü’nden de zaman zaman memnuniyetsizlikler olmaktadır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, 24 Şubat 2008 tarihinde sona eren İdari ve Mali Kongre’lerinin ardından yaptığı açıklamada “Ben Fenerbahçe maçından sonra ‘Federasyon gidecek’ dedim gitti”, dememiş midir?
Ya Galatasaray Spor Kulübü yöneticisi Adnan Polat, Türkiye Süper Lig 22. hafta maçlarından olan Konyaspor – Galatasaray maçının kötü hava muhalefeti nedeniyle 17 Şubat 2008 günü oynanamaması karşısında, 21 Şubat 2008 günü de Almanya’da UEFA Kupası ikinci maçını Leverkusen ile oynayacaklarından hareketle 18 Şubat 2008 günü deplasmanda oynadıkları Konyaspor maçından sonra ne demişti?: “Bu, yeni federasyonun bize ilk hediyesi oldu. Korktuğumuz başımıza geldi. Oyuncularımız sakatlandı ”.
Ardından Galatasaray Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin sözü almıştır:
“Şimdi Leverkusen maçına gidiş programımızı değiştirmek zorunda kalıyoruz. Rakibimiz cumartesi maçını oynadı ve hazırlıklarına devam ediyor. Oysa biz daha yeni yola çıkıyoruz. Avrupa kupası maçları, milli maç niteliğindedir. Ama bizi bu koşullarda oynamaya zorlayanlar hiç merak etmesin. Biz yine gidip Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edeceğiz”.
Evet, gidip temsil edildi. Tam 5 – 1 bitti Leverkusen maçı. Bu mağlubiyetin faturası da, yönetimi daha 10 gün önce 14 Şubat 2008 günü değişen yeni Futbol Federasyonu’na kesilmiş oldu.
Canı gerçekten yanan, ama üç büyüklerin arasında kaynayıp giden Anadolu Kulüpleri’nin Futbol Federasyonu’na tepkilerini yazmaya gerek var mı artık? Yazsak ne olacak? Büyük balığın her zaman küçük balığı yuttuğu sistemde, O’nların sesini duyan yok artık.
Artık futbol yazarları da yavaş yavaş ısınma turları atmaya başladı. 14 Şubat 2008 günü, dikkat buyurun ‘seçilmeyen’ yani “atanan” yeni Futbol Federasyonu Başkanı’nın ve MHK Başkanı’nın suyunun ısıtılması başlandı.
Kahve falı baksak, üç vakte kadar mı dört vakte kadar mı olur söyleyiveririz. Ama bunu bilemiyoruz. Bildiğimiz, suyun ısıtılması için ocağın altı yakıldı. Haberiniz ola.
Üç vakte kadar mı desem, dört vakte kadar mı desem?
Görün bakın, doğru mu yanlış mı?
Bu Federasyon Başkanı ve yönetimi gitmeden futbolumuz düzlüğe çıkmayacak (!...).
Benden söylemesi.