Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

04 Temmuz '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Beni maymun ettin sen de olasın

Yakınlarınla tanıştır beni...

Hepsine sevimli ve akıllı bir adammış gibi görünmeye çalışayım, onlar bana ne iş yaptığımı sorsunlar ‘müzik adamıyım’ diyeyim sen masanın altından ayağımı tekmele ve araya gir ‘Serbest meslek’ diye.

Onlara ‘sizin işleriniz nasıl?' diye sorayım

Sussunlar elemanlar.

Doğduğun o salak mahalleye götür beni...

İlk defa oğlanın birisiyle burada öpüşmüştük diye bir köşe başını göster, geçmişe dair bir sürü şey hatırlamışsın gibi davran sonra. O zamanlar anlamı olmayan bir sürü sıradanlığa şimdi bir anlam yüklemeye çalış. Biraz daha uğraş hatta.

Kıskan...

En olmadık zamanlarda ‘sürpriz yapıyorum’ hesabı karşıma çık ve eş dost muhabbetinin içine et.

Sürekli telefonumu, sağa sola aldığım notları kontrol et, özgürlüğümle, yalnızlıktan aldığım keyifle elinden geldiği kadar uğraş. Onu sor, bunu sor.

Beklet beni...

Kırk derece sıcakta postanenin önünde senin gelmeni bekleyeyim.

Giyim, kozmetik, deri mağazalarının kapısında, bar-kafe, tuvaletlerinin önünde üst üste sigara içir bana.

ARADIĞIM ZAMAN TELEFONU AÇMANI BEKLEYEYİM, ARAMADIĞIN ZAMAN ARAMANI.

ARADIĞIN ZAMAN İSE İŞE YARAR BİR İKİ SÖZ SÖYLEMENİ

Saçma sapan rüyalarını anlat bana, (kanatlı bir deve beni yemek üzereydi ki gözlüklü bir tavşan gelip kurtardı, tam o sırada ilk okul öğretmenimi gördüm...) seyrettiğin salak televizyon dizilerini, kuzenlerini, dayılarını, yazlıktaki maceralarını.

Susmanı bekleyeyim.

Köpeğini gezdireyim, hatta onunla salonda otururken biz, sen mutfaktan çok normal bir şey söylüyormuş edasıyla ‘haydi çocuklar yemekleriniz hazır’ diye seslen. (hangisi benim, kavanozdaki mi?)

Çalıştığın şirketteki başarılarından bahset bana.

İçin için ‘yahu demek ki altı ay önce bu kızı halkla ilişkiler müdiresi diye işe almasalarmış elli senelik şirket batacakmış’ diye düşüneyim.

Sevdiğin yemeklerden bana da yedir.

Koskoca Sandıkçı İrfan’ın torununa ‘üzüm çöpü çorbası, armut sapı dolması, mısır püskülü tatlısı (sütlü)’ yedir ve nasıl olmuş diye sor. ‘İyi olmuş diyeyim, meğer dünya da ne tatlar varmış da haberimiz yokmuş’ diyeyim.

Yanında küfür ettiğim zaman suratını as...

‘Ağzını kırayım, lanet olsun, berbat, iğrenç’ gibi ünlemlerle dolu bir dünyada yaşat beni.

Kibarlığımızdan kırılalım.

İçkiyi yasakla...

Önümde bir bira gördüğün zaman cüzamlıymışım gibi davran bana, yanımıza garson geldiği zaman benden önce atıl ve iki tane yeşil çay söyle.

Sonra senden önceki herhangi bir normal davranışımı senin yanında tekrarlamamdan dolayı bana kızıp sen de iki tane bira iç kus ve ağla, kus ve ağla, kus ve ağla...

Müziğin sesini sonuna kadar aç...

Bütün ömrünce başkalarının spor arabalarının, müzik setlerinin, geri zekalı kahkahalarının gürültüsünü dinlemek zorunda kalmış bu fakir adamı hayattan gürültüyle soğutma eylemine birkaç desibellik katkıyı esirgeme.

Bir sürü dönümümüz olsun.

Tanışma yıldönümü, öpüşme yıldönümü, yellenme yıldönümü.

Evlerimiz hediye paketleri henüz açılmamış müzik kutularıyla, gereksiz çiçeklerle, ayıp olmasın diye bir kere giyip bir daha üzerimizde görmeye tahammül edemediğimiz hediye esvaplarla dolsun.

Televizyonda en çok gördüğün yazarların kitaplarını oku ve o salaklıkları ‘mutlaka okumalısın’ diye bana da ver.

‘Şimdi aslında bu çok sevdiğini, ilkeli ve dürüst bulduğunu söylediğin bu yazar var ya...’ diye söze başladığım zaman da beni dinleme.

Haber programlarını, belgeselleri seyrettirme, ben gazete okurken oflayıp pufla, kendim için ‘şimdilik benden adam olmaz ama belki bir gün bi .oka yarayabilir miyim’ diye düşünmeme izin verme. (affedersin bebek, .ok dedim yine, oysa dışkı ya da çıkartı falan demeliydim)

Hayatında motosikletinden başka içine tükürebileceği bir avuç kuma bile sahip olamamış bu adama sürekli motosikletin zararlarından, güvensizliğinden bahset ve beni motosikletin üstünde gördüğün zaman suratını asmaya devam et. ( o zavallı araç zaten beni öldürecek kadar hız yapamaz ki)

Arkadaşlarımla aramı bozmayı dene.

‘Bana yeterli ilgiyi göstermemesinin sebebi bu adamlar mı acaba?’ diye düşün.

Tuncay’ı gerektiğinden fazla hassas bul ve ‘onaylama’, Serhat’ı fazla züppe bul ve ‘onaylama’, Ali’yi gördüğün zaman ise ‘ben de babamı ayyaş sanırdım oysa onun sadece kanında alkol olurdu, bu adamın ise alkolünde kan bile yoktur’ diye düşün ve Ali’yi de onaylama. Seyyar noterim ol. Onay makinem ol.

Konuş benimle, aklına ilk gelen şeyi anlat.

Vır vır vır vır vır....

Zır zır zır zır zır zır...

Dır dır dır dır dır dır...

Günde on kere seni aramamı iste.

‘Şu an konservatuardayız, hicaz bir Ağır semai üzerinde çalışıyoruz’

‘Şu an yine konservatuardayız, Ağır semai bitti, Yürük mesaiye geçtik bebek, evet ud taksimini Orhan hoca yapıyor’

‘Hicaz takımın sonuna bir iki İstanbul türküsü koyduk bebek, şimdi onları okuyoruz’

‘Hayır bu akşam iş yok evdeyim, Tuncay’la Dart oynuyoruz, ben öndeyim’

‘Tuncay öne geçti’

‘Oku yanlışlıkla Tuncay’ın sırtına sapladım, mutfağa sopa aramaya gitti’

Topuğun düşsün bebek.

The Bar’ın ortasında topuk arayalım. Bulana beş milyon ödül verelim. (10 milyon da gömleğin cebinde dursun, ona da benzin alalım)

Hayalet filmini yirmi kere daha izleyelim. Yeter artık demeyeyim.

‘NE DÜŞÜNÜYORSUN???’ diye sor.

‘Ulan ben niye para biriktiremiyorum, gece bir yerlere mi düşüyor bu ebesini bilmem ne ettiğimin paraları...’ diye düşünmeyeyim.

‘Eşref abim bi sürpriz yapıp Almanya’dan akordeon getirse valla, kıyağın ağa babası olurdu. Burada çok pahalı anasını sattığımın aleti...’ diye düşünmeyeyim.

‘Ulan Belek’te çalışıyoruz falan ayağına bu aralar kuzenlere pek özenemiyoruz ne yapıyor hergeleler dur bi arayıp çağırayım, tatil zamanı gelip yatsınlar kumda’ diye düşünmeyeyim.

Vır vır vır

Zır zır zır

‘Ha? ne! Dalmadım aşkım seni düşünüyordum, ne güzel anlatıyor diyordum kendi kendime’

Yolda gördüğün süslü, tasmalı köpekleri sev. Sahiplerine isimlerini, yaşını, alışkanlıklarını sor.

Bizim kulağı numaralı gariban köpekleri görünce de ‘ayy!’ diye ürk.

Bana ‘bir kardelen misali’ diye başlayan aptal şiirler yaz.

...

2) Ve bir gün benden öylesine bık, öylesine nefret et ki sadece görmek istememekle kalma, hatırladığında bile miden bulansın.

Sonra müzik yaptığım yere o hıyarağasıyla gel ve ben de salondaki bütün çiftleri dansa davet edeyim.

Hepsini ama...

Olur mu?

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara