- Kategori
- Deneme
Benliğin doyumsuzluğunda...
Doyumsuz benlik, dünyaya bebekle birlikte doğar. Küçük bir çocuk "hep ben yemeliyim, oyuncakların hepsi benim olsun" açgözlülüğünün arkasından koşar.
"Okulda en yüksek notu almalıyım, takdir getirmeliyim karnemin yanında" duyguları ile devam eder.
En popüler üniversite...
Mesleki yaşamda sıradan olmayı kabullenemez doyumsuz ego...
Üst makamlara da gelmiştir...
Yetti mi diye sorar kendisine,
Hayır, daha daha...
Daha ne?
ev(ler)im, arabam...
Evleri de olur, arabası da olur son model lüx guruptan...
Yetti mi diye tekrar sorar o doyumsuz egosuna...
Cevap alacağı sırada göğsünde bir sıkışma hisseder, boncuk boncuk da terlemeleri vardır...
Koskoca dünya küçülür gözünde,
Sahip olduğu tüm değerler sıfırlanmıştır artık,
Tek istediği "derinden güzel bir nefes" alabilmektir onun için...
Biraz geç de olsa "yetti, yeter artık" diye cevap verir o obez egosuna,
Sonra sakince gidip dilekçesini verir emekli olmak için...
Artık egosu da bırakmıştır yakasını...
"Şimdi bir şeyler yapmam lazım, böyle de boş durulmaz ki" diye düşünür,
Egosunun hegemonyasından kurtulmuş olarak özgür hisseder kendini...
Villasının geniş terasına kurduğu mini atölyesinde doğaya bakar ve o görkemli güzellik karşısında "görmemişim bu güzellikleri şimdiye kadar, yazık!" diye hayıflanır.
Fırçası tuvalde en çok da yeşil ve mavi renklerde gezinir.
Ah bir de şu denizin küçük dalga seslerini de kaydedebilseydim diye içini çeker,
Ruhlara sükûnet veren doğa ile yaşamanın bu kadar güzel olduğunu geç de olsa yeni fark etmiştir...
Bu ve buna benzer yaşantılara fazla rastlanmaz,
Siz de birini veya birilerini hatırladınız mı?
Selam ve sevgilerle,
Yurdagül Alkan.