- Kategori
- Futbol
Beşiktaş'a yazık oldu

Egemen bütün maç bir rahat yüzü görmedi, maçı resmen havada bitirdi!
Yazık oldu. Bu mücadeleye, baskılı oyuna, pozisyon vermeden geçen 90 dakikaya, donarken bağırmaktan vazgeçmeyen taraftara yazık oldu.
Beşiktaş bu sene izlediğim en iyi maçını oynadı. Bu kadar çok baskılı oynadığı, bu kadar çok top kazanmak için mücadele ettiği, pozisyonlar bulduğu bir maç uzun zamandır izlememiştim. Daha birkaç hafta önce Fenerbahçe'yi Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda ezen Trabzonspor'u sahadan sildi, bir pozisyon verdi, o da gol oldu. Trabzonspor standard bir 'Anadolu'dan gelmiş kontratak takımı' görüntüsü verirken, doğru dürüst bir kontratak pozisyonu bulamadı, gol dışında. Beşiktaş kollektif takım oyununun hakkını verdi, takım halinde hücum ve savunma yaptı. Çok fazla %100 pozisyon bulamasa da, rakibin ensesinden ayrılmadı.
Beşiktaş için kötü bir şey yazasım yok, ama yazmadan da duramayacağım. Serdar Özkan ve Yusuf takımın bu kadar etkili oyununu resmen sabote etti. Yusuf geldiğinden beri yararlı bir hareketi yok, neden alındığı belli değil, koşmasını zaten beklemiyorduk, hiçbir zaman koşan bir futbolcu olmadı. Ancak biraz oyunu açmasını, yönlendirmesini, oyuna liderlik etmesini bekliyoruz, bir kez olsun takımın işine yarayacak bir pozisyona girmedi. Delgado'yu aratmasın diye alındığı iddia edilen Yusuf, Delgado kadar bile top oynamıyor, Delgado da sakatlıktan kurtuldu, geçen bu sürede Yusuf ne yaptı? Yazık oldu Aydın'ın boşa geçirdiği haftalarına, yazık oldu Beşiktaş'ın 1 milyon euro'suna. Artık Yusuf sadece Delgado'nun oynamadığı zamanlarda yer alabilir, o da takımı 10 kişi bırakarak. Serdar Özkan desek, hep aynı nakarat. Gereksiz fauller, koşmadan mücadele etmeden, top ayağıma gelsin diye bekleyen bir genç futbolcu olabilir mi? Burada tabii sol ayaklı Tello'yu sağ açık, sağ ayaklı Serdar'ı sol açık oynatan, kafası karışık Mustafa Hoca'nın da etkisi çok büyük. Geçen senenin sol açıktaki çok etkili Tello'su ile Serdar Kurtuluş ile sağ kanatta müthiş bir ikili yaratan Serdar Özkan 'dan eser yoksa, Mustafa Denizli'nin de kendine biraz pay çıkarması lazım. Tello her ne kadar çok yararlı bir futbolcu olsa da, yaptığı 26 ortanın kaçı doğru yere gitti, sorgulamak lazım. Tüm kornerleri ön direkteki Trabzonlu futbolculara atarak ezdi.
Maç 1-0 Trabzonspor lehine de bitse, maçın yıldızı klişe bir şekilde Trabzonspor'a gitmemeliydi. Bana göre maçın iki yıldızı vardı, Fabian Ernst ve İbrahim Üzülmez. Ernst, inanılmaz yararlı bir futbolcu, pres yapıyor, kademeye giriyor, top kapıyor, mücadeleyi asla bırakmıyor, oyunu açıyor, boş alanları görüyor. Sadece ön libero gibi oynamıyor, bugün takımın gizli lideriydi bana göre. Gerçek gücünü ve potansiyelini baskılı oyunda gösterdi de denebilir, sayesinde Beşiktaş çok baskılı oynadı da. Beşiktaş'a çok yararlı olacağını ümit ediyorum, tabii takım kötü oyuna geri dönmezse. İbrahim Üzülmez ise , yıllardır sol kanata alınan her futbolcuda adı 'satılacaklar' listesinin başına konur, sezon başında 'terlik' kavgasında az kalsın gidiyordu. Şimdi ise her maçta ayakta kalan tek oyuncu. Yattara gibi bir top cambazını sahadan sildi, oynamasına izin vermedi. Üstüne kaç pozisyonda Fabian Ernst ile birlikte atak yarattı, sahada basmadık yer bırakmadı. Keşke herkes Deli İbrahim kadar akıllı olsa, helal olsun İbo'nun kazanma azmine ve Beşiktaşlılığına..
Denizli'nin yedekten girip de bu kadar istekli oynayan, boş geçmeyen, Bobo'ya yer açması lazım, Bobo kalitesinde bir futbolcuyu yedekte bekletmek ve gerektiğinde kullanmak, takımın oyun potansiyeline yazık etmekten başka bir şeyle açıklanamaz. Beşiktaş çift forvetle çok mu açık verdi? Hayır. Fabian Ernst'in iki kişilik orta saha mücadelesi, orta sahadan eksiltilen adamın yokluğunu aratmayacaktır. Beşiktaş en azından kendi sahasında Bobo ile Nobre'yi birarada oynatabilmesi gerekiyor.
Beşiktaş bugün sadece 2 puan kaybetmedi, şampiyonluktaki rakipleri puan kaybetmişken, Trabzonspor'u beklemediği kadar kötü bulmuşken, bu maçı kazanmalıydı. Bu maçı kazanmayıp, hangi maçı kazanıp şampiyon olabilir? Rakipleri yenemedikten sonra sadece şampiyonluk değil, Şampiyonlar Ligi de hayal... Yine de ayaklarım donarken söylediğimiz tezahürattan vazgeçmiyorum: Hep böyle oynayın, canımızı verelim!