Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '08

 
Kategori
Anılar
 

Beyaz düşler ülkesinin kızı...

Beyaz düşler ülkesinin kızı...
 


"Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde "

Yağdı mı tam yağardı kar.

Bir metreye yakın... Nerdeyse boyumuza ulaşan karları yara yara giderdik okula. Ve mutlaka taklalar atılır, boylar ölçülürdü el değmemiş beyazlıkların üzerinde. Kulaklarımıza, boynumuza karlar dolmadan, eller mosmor olmadan bitmezdi kar topu savaşları. Kar tatili nedir , iyiki de bilmezdik o zamanlar.

Yuvasız aşsız kalmış serçelerin, güvercinlerin sığınaydı o şehrin saçakları. Bir de buzların oluşturduğu inanılmaz güzellikteki sarkıtların .

Bolu’nun hafif yokuşlu yolları bile , kaydırak şölenine çevirmeye yeterdi kar günlerimizi. Yaşlı teyzelerin sokaklara attıkları mangal küllerine düşman kesilirdik o zamanlar. İç çamaşırlarımıza kadar ıslanmadan, ellerimiz burnumuz mosmor olmadan, girilir miydi hiç evlere ? Babalar yapmacık öfkelerle zahir kıskançlıktan çatlar vaziyette bağırıp çağırırken, anneler kızakları el çabukluğu ile saklayıverirdi odunluklara gizli suç ortağı edaları ile. Bir yandan da kızarmış kestaneler sunarlardı, üşüyen avuçlarımızın içine ısınsın diye. Kuzinenin üstünde pişmekte olan yenibaharlı taskebabının kokuları yükselirken ve bir gözü açık bir gözü kapalı sarman kedilerimiz tembel tembel esnerken, ne hoştu eve dönmek...

Her bahçede , her evin önünde, her köşebaşında bir kardan adam günlerce gülen yüzü ile bizi izlerdi sessiz, gizli ve müztehzi. Bir keresinde de kardan kadın yapmıştık mahallenin çocuklarını ayartıp. İnce belli , evden aşırıp da annemin peruğunu başına taktığım , kıvırcık siyah saçlı ve işveli . Boynunda kırmızı atkımız, burnunda tel dolaplardan aşırılmış havuçlar, kömürden düğmeleri ve mutlaka kolunda takılı kocaman çalı süpürgeleri ile.

"Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi. "

Deli rüzgarlar esmeden erimezdi karlar. Öyle gecelerde annemin yanında alırdım soluğu, gizlice koynuna süzülür, ana rahmine yeniden döner gibi ayaklarımı sıcacık ayakları arasına sokuşturuverirdim. Uyandığını hiç belli etmeden sarmalardı beni ana sıcaklığı ile. Bir de şimşeklerin simsiyah gökyüzünü yarıp bir anda ortalığı ışığa kestiği , gök gürültülerinin kulakları sağır ettiği gecelerde, süzülürdüm sessizce koynuna.

Karlarla birlikte, kardan adamlarımız da erir, geriye kırmızı atkılarımız, havuç burnu ,kömür düğmeleri ve çalı süpürgesi kalırdı hüzünlü .

Elma, erik, dut ağaçlarının kuru dalları üzerinde dantela işlemeleri gibi , bin bir çeşit oyun, işve ve nazla sokulan kar taneleri, Pisarronun, Sisleyin kar tablolarını bile kıskandıracak muhteşem güzellikleri yaratırdı.

Bir de ahşap ve cumbalı evimizin arka bahçesinde her mart ayında karların altından boyveren boynu bükük ve beyaz yoğurt çiçekleri…

Çok sonraları öğrendim onların aslında kardelen olduğunu…

Ve bir daha öylesi bembeyaz düşler gibi kışlar yaşayamıyacağımı…

Kartalkaya bilinmezdi ama Abant, Gölcük, Aladağ tüm cömertlikleri ile sunardı beyaz ve büyülü güzelliklerini. Yollar zor geçit verse de o zamanlar, buz tutan gölü çocuk adımlarımızla katederdik, bir baştan öbür başa.

"Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere
Ağaçlara
Evlere.
İçimden okşadım onu.
Kelebek adımlarını
Yanımdan geçen kızın.
Herhangi bir kız
Hayalleri olan. "

Beyaz düşler ülkesinin ardından, İstanbul'un yedi tepesine , Karadenize ve sonunda bozkırlara yağsam da binbir motifli kar taneleri ile birlikte...

İstanbul Üniversitesinin görkemli kapısı önündeki alanda , sevgilimle gecenin ışıklı beyazlığında kartopu oynayıp isimlerimizi yazsak da el değmemiş karlar üzerine...Hatta Emirgan tepesinde onun ekoseli atkısını dolasam da birlikte yaptığımız kardan adama...

Karadeniz kışlarında sabahlara dek , yerlere kadar camlı penceremin önünde sevinç ve heyecandan uyuyamasam da ...Hatta kar incecikten yağıp , Elif Elif diye tozsa da...

Ve bir şubat zamanı bozkır akşamında sokak lambasının ışığında uçuşan kar taneleri, sıcak bir sözün yüreği yakışı gibi beni sevinçten çok hüzünlere garketse de...


Dedem ve babaannemle birlikte yaşadığımız üç katlı ve cumbalı ahşap evimiz henüz yıkılmamışken...

Bizler henüz çocukken, masumken ve kirlenmemişken dünya...

Elma ağaçlarının kuru dalları üzerinde kar taneleri harikalar yaratırken

Ve mart ayında bahçemizde kardelenler boyverirken; karların altından nazlı ,vakur, asil ve gururlu...

Güzelle çirkini eşit eden doğanın adaleti olmalıydı kar...

"İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür
Güzel
Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çocukluğuna
Sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar. "

ATAOL BEHRAMOĞLU

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..