Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

30 Aralık '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Beyaz Taşlı Tarla

Son zamanlarda telefonumu şarja takıyorum hemen dolmuyor, doluyor hemen bitiyordu. Pili servis istiyormuş meğerse, değişmesi lazımmış, içi de ıslakmış biraz temizleyecekmiş ama yarım saat sürermiş. Tamam biraz yürürüm diyorum. Sabahki yağmurdan eser yok, güneş yerine alışamayan yeni gelin gibi yüzünü göstermek istemiyor ama yarım ağız güleç sanki. Kız saklanma yabancı değilim, montumu giymeden çıktım, azcık ortaya çık da üşümeyeyim diyorum. Kemik kanseriyim galiba diye üzüldükten-kaç ay ömrüm kaldı hesaplamalarından sonra doktorun sadece ödem demesiyle, yürüyebilmek ve yürümek güzel geliyor. Serin havayı soluyorum.

Önümde demirden kapı geniş bir bahçeye açılıyor. İçeri giriyorum biraz tedirgin, kapılardaki zilleri okur gibi okuyorum isimleri, tarihleri. Selamlaşmalar, hoş geldin, hoş bulduklar havada uçuşmuyor ama olsun. Biraz yürüyünce Sabuş'un annesiyle babasının kapısının önüne geliyorum. Biraz sohbete ihtiyacım var tam konuşacağız, adamın biri elinde bir fırça çıkageliyor "Kime bakmıştınız?" diye soruyor. Kendime diyorum, tüm suratsızlığımla, çekinip gidiyor. Havalardan, olanlardan, olmasını istediklerimden, yorgunluklarımdan bahsederken bir karga avaz-avaz bağırıyor. Dikkatle bakıyorum yok bu benim beslediğim değil.

Teyzeler, halalar, anneler, babalar, ömrü yetenler babaanne, anneanne, dede de olacaklarmış ama... Kendine yer arama, kabrine sevap al yazısı takılıyor gözlerime. İkisi de aynı yaşayış biçimiyle elde edilebilir halbuki. -Hayatını bize adayan Melek- yazıyor kocaman cümlelerle mermerin üzerinde. Ne o sadece bu cümleyle bütün bir ömür harcanan emeklerin karşılığını verdiğinizi sanıyorsunuz herhalde. İçimde hemen geçmeyecek bir huysuzluk var, içim açılsın diye geldiğim yere huzursuzluk vermemek için desturumu veriyorum kendime. Burada ders vermek yok, burası dersini alanların ezberleyenlerin yeri.

Tüm o yaşanan sevdalar-aşklar, hırslar-koşuşturmalar, kötülükler-iyilikler, aile içi huzursuzluklar-mutluluklar, çabalar-yayılmalar, güzellikler-çirkinlikler, ağlamalar-gülmeler, kinler-af etmeler, unutulanlar-unutulmayanlar, özlemler-şükürler,... Yaşanan ne varsa koyun koyunalar şimdi. Birbirini öldürmek isteyenler bile kardeşçe ve sessizce yan yanalar. Bana bir şey söyleyin diyorum.

Acele etme ne yaşamaya ne de bu bahçeye gelmeyediyor içimin iç sesi onların enerjileriyle. Tamam da hayat burada öyle yaşanmıyor ki diyorum ama istiyorum o sessiz sakinliği. Kim kime-dengi dengineden uzak, makamların eşitlendiği, kadını erkeği ayırmadan, her türlü zenginliğin fakirliğin ayıklandığı-eşitlendiği bir avuç toprak kıvamında bir beraberlik sınıfının kapısındayım şu an. Kimin kim olduğu, hangisinin günahkar hangisinin sevapkar olduğunun önemi silinmiş üsteleri örtülünce.

Ateşten gömlekler giymişlerdi bir zamanlar hem kendilerini hem yanındakileri yakıp kavuran. Kimi zaman aşktan, kimi zaman hırstan, kimi zaman aç gözlülükten,... Sınavlarla denenmiş, diplomalar dürülmüş defterlerin arasında unutulmuş mu kim bilebilir ki. Şimdi sakinler usulca keşkeleri üflüyor rüzgarlar. Haklar-hukuklar-dualar-beddular sabırla bekliyor sıralarını demek ki zaman bu bahçede bizde yaşandığı gibi hızlı değil. Sahip olmak için yırtınılan dünyalıklar da dünya da kalmış, vergilerini ruhların ödediği. Ağaçlar öyle güzel, öyle güçlü, öyle canlı ki, hepimiz biriz lafını onaylarcasına besliyorlar birbirlerini. Derin solukların, iç çekmelerin, sevinç gözyaşlarının, gönül kırıklıklarının hepsi aynı terazide tartılıyormuş gibi. Bana bir şey söyleyin diyorum karga başımın üzerinden zebani gibi bağırıyor, dilini bilmediğim için anlamıyorum. Ne korku, ne ürperti, ne de telaş yok sakinliğe alışınca ama gitme vaktim yaklaşıyor. Dualar ediyorum, büyüğü-küçüğü, zengini-fakiri, makamlısı-makamsızı, iyisi-kötüsü ayırmadan herkese. İyinin de kötünün de sahibi yazsın yargı defterine güzergahı bu beni ilgilendirmez.

Serin havayı soluyorum derin-derin kimseye hava atmadan. Hoş görünüyorsunuz, hoşça kalın, iyi seneler diyorum beyaz taşlı tarla sakinlerine. Karga peşimden söylenerek bağırıyor. Tamam, sana da iyi seneler diyerek çıkıyorum geldiğim kapıdan.

Hayat da sadece bir bahçe, uzak sınırlarını, kapısını göremediğimiz için yok sandığımız. Ne onların, ne bizlerin yok birbirimizden farkımız. Onlar ne gördüyseler gördüler, bizim görmemize zaman var sadece. Ki zaman da yaşayana göre değişken. Bazen çok çabuk geçer bazen de nefes almayı bile haram eder yavaşlığıyla. Ben din, ırk, cinsiyet, milliyet ayırmadan iyi dilekler diliyorum dünyadaki tüm canlılara ama kötüler hariç. Ermiş değilim o kadar da uçmadım kısacık bir ziyaretle. Şu peşimdeki karga dikkatimi o kadar dağıtmasa belki anlardım anlamı ama rahat bırakmadı.

İyi, sağlıklı, kimin neye ihtiyacı varsa yormadan sahip olunan, ferah nefeslerin ferahlıklar getirdiği, sakinliğin de sıkmadan-yormadan yaşandığı, severek ve gülerek yaşamak nasip olsun her iki tarafta da yaşayan herkese dileklerimle yol bulmaya çalışıyorum hem ayaklarıma hem yüreğime. İyi seneler DÜNYA.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..