Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Mart '12

 
Kategori
Anılar
 

Beyoğlu 2 : İstanbulsamak…

Beyoğlu 2 : İstanbulsamak…
 

21.Mart.2012, Çarşamba (Öğleden sonra…)

Taksim-Hacıosman ne kadar sürüyor 20-25 dakika bir şey … Bütün bu süre içinde İstanbulun ortasından girip Tarabya’nın oralardan bir yerden çıkmak heyecan verici bir düşünce. Velhasıl artık İstanbul’un altı köstebek yuvası gibi… Biriler oradan oraya kazıp duruyor. Kimbilir zaman gelecek belki de İstanbulluların yarısı yerin altında yaşayacak..!? Peki, köstebekler o zaman nerede yaşayacak; hadi düşünmeden etmeyin…

Taksim’den Metro’ya biniyorsun, sonra:  Şişli, Osmanbey, Levent, 4. Levent, Sanayi, İTÜ Ayazağa ; Atatürk Oto Sanayi Sitesi; Darüşşafaka, Hacıosman, .. derken, hop son duraktasın… Daha önce  İstanbul’da Hacı Osman diye bir semtin olduğunu bilmezdim… Şimdi hem Metro’nun son durağı olduğunu, hem de Tarabya’ya yakın önemli bir yerleşim merkezi olduğunu evlat sayesinde öğrendik…

Hacı Osman oldukça bayır, yukarda bir yer… Hacı Osman’da Metro’dan çıkınca bir de üst mahalleye çıkan (İzmir’in asansörü gibi…) asansör yapmışlar, o işleri oldukça kolaylaştırıyor. Yoksa o tepeleri tırmanmak kolay değil…

Planımız, eve gidip biraz dinleneceğiz ; emanetlerimizi bırakacağız… Ondan sonra aynı yolları katedip, Metro’yla Taksim’e varacağız…Dinlendik ve dönüşe geçtik… Metro’ya yeniden bindik… Bu kez çevreme dikkat ediyorum. Gençler, hafif giysileriyle, rahat hareketleriyle her zaman genç… Belli ediyorlar. Ama bu kez, iyice dikkat ettim… Her zaman yaşlılara yer veriyorlar, saygı gösteriyorlar… Hayret! Gençlik mi olumlu bir yönde değişiyor; yoksa ben mi olumsuz bir yönde yaşlanıyorum. Neyse, bu tatsız bir konu… Yaşlanınca ne olacak, bütün insanlar yerin altına gidecekler… İstanbul’da zaten insanların yarısı yerin altında yaşıyorlar… Koşturan koşturana…

Ve bu arada Metro’nun uygun yerlerinde müzik ziyafeti çekenler var… Birkaç kere gördük: gitarla müzik yapanlar; akordeon ve sazla müzik yapanlar… Her seferinde durup biraz dinledik… Müziğin her türlüsünü sevmişimdir… Ayrılırken, hanım da çaktırmadan birkaç kuruş bırakıyor… (O herkese acır…) Para vermesi, acımasından mı, takdirinden mi, onu bilemiyorum… Ama bunlar Metro’nun güzel yönleri.

Metro’yla giderken insanları gözlüyorum… İkişer üçer kişilik neşeli gruplar var ama genellikle herkes kendi aleminde… Diğer yanda, bizde de zamanını kitap okuyarak geçiren insanlara rastlanıyor. Ne güzel… Hatta ders çalışanlara bile rastladım, orta yaşlardaki bir bayan belli ki İngilizce çalışıyordu; sesli sesli kelime ezberlemeye çalışıyordu… Fakat ne yazık ki hiç gazete okuyana rastlamadım! Hayret…  Gazete artık bir gereksinim olmaktan çıkıyor mu ne?  Diğer bir kısım gençlik de kulaklarına taktıkları kulaklıklarla habire yüksek oktavdan  müzik dinliyorlardı. Hele tam önümde dikilen sivri bir genç bana kadar ulaşan çok yüksek volümlü müzik parçasına öylesine kendisini kaptırmıştı ki, benim iri iri açılmış gözlerime bakınca, utandı… hemen kulaklığı çıkartıp, çantasına attı… Ben mi ayıp ettim; o mu iyi etti, bilmiyorum…

Neyse Taksim’e geldik… ama bu kez Asansör belasından korktum ve “Yürüyen merdiven” leri denemeyi istedim… Evet, deniyoruz ama… Çık Allah çık… Çık Allah çık … Bir türlü yeryüzüne ulaşamıyoruz. Ne derler, “Yedi kat yerin altı..” Tam deyimine uyuyor. İnsanlar, yedi kat yerin altında hareket etmeye çalışıyorlar. Yerin altında hareket etmek, Metroyla gidip gelmek çok kolay da, yeryüzünden inip, çıkmak çok zor…

Sonunda Taksim… Taksim  demek, biraz da “Taksim …..  Anıtı” demektir. Buradaki boşluğa acaba kaç İstanbul’lu doğru ismi koyabilir. Bunu, tavsiye ederim Sayın Pakize Suda bir keresinde halka sorsun. Evet, “Taksim (Cumhuriyet) Anıtı” , İtalyan Heykeltıraşı Piyetro Kanonika’ya yaptırılmış; 8 Temmuz. 1928’da açılmıştır. Ama uzun hikayesi vardır… Meraklısı açıp okuya…

Eskiler durmadan tekrarlanan klışe sözler için , “ Bâb-ı âli yüksek kapısından mürur edip geçerken yek bir atlı süvari ile tesadüfen rastlaştım…” diye alay ederlerdi… biz de evirip çevirip sizi Taksim’e çıkarıyoruz… Ama ne yapalım ki, İstanbul’da bütün yollar Taksim’e çıkar… Tabii yakında bu Taksim’i de alt üst etmezlerse… O da yakındır… O da yakındır..!

Anladınız aslında yolumuz, Taksim’den  İstiklal caddesine…  yani diğer adıyla Beyoğlu’na … niye Beyoğlu, demişler ki..? Aslında İstanbul’da her bir ismin bir hikayesi vardır. Onları satmakta da Sunay Akın’ın üzerine yoktur… Ataol’la bir olurlar; yanlarına da bir iki tane dımbır dımbır gitar çalan arkadaşlarını alırlar… Anadolu’yu gez Allah gez… Sunay Akın modern bir Ortaoyuncusu gibi derlediği İstanbul öykülerini, ağzından bal damlaya damlaya anlatır… sonra da Ataol şiirlerini okur da , genç üniversite kızları dizlerini döve döve ağlamaklı olurlar… Sonra alkış, kıyamet… Yaşa, Varol sesleri… Böyle gezerken gezerken eskilere gidiveriyoruz işte…

Bak… Taksim Maksim derken, şallum, şullum nerelere kadar geldik de, Beyoğlu’nun içine dalıverdik , biraz sonra Çetinkaya binasının Yedinci Katındaki, Cafe’de (ne kadar çirkin söz… Cafe..!)  MB’dan arkadaşlarla hasret gidereceğiz. Hadi bakalım…Yürüyelim… Yürümekle yollar aşınmaz..!

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara