Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '14

 
Kategori
Aile
 

Bir ailen olmalı

Bir ailen olmalı
 

Bu gün cumartesi, Haziranın 28'i.  Saat da ilerledi; 23 05.

Kafandaki soru fırtınasını kendin göğüslemek zorundasın. Soru deyip geçme; kanser mi oldum, yemek borusu (veya soluk) tamamen kapanır mı gibi ciddi sorular olduğu gibi, ne zaman iyileşirim gibi  umut içeren soru da var.

Yalnızsın; her zamanki gibi bu sorunu da irdeleyeceğin, paylaşacağın, naz yapacağın böylece biraz da olsa hafifleteceğin, moral verecek kimsen yok...

Perşembeden beri suyu bile yutarken katlanılması zor bir ağrıyla yaşıyorum, hakikaten  suyu, tükürüğünü, ilacını veya yiyeceğini yutma zamanı adeta kısa süreli bir işkence zamanı gibi. Boğaz dıştan bile belli, şişmiş, sanki kilo almışsın, dokununca ağrı, çeneni yukarı kaldırınca, ağzını açınca, ağız çalkalayınca, su yutarken ağrı. Zaman zaman ateş, zaman zaman üşüme. Allah Allah! Nereden çattık. Kapmışız mikrobu, sarmış ses telime kadar enfeksiyon...

''Birisi olsa'' diyorsun; eşim veya çocuğum; ateşim çoğaldı, halsizim de... Birisi mutfaktan bir bez alsa, soğuk suda ıslayıp da şu alnıma koysa diyorsun. Yalnızsın, kim getirecek, kalkmak ve kendin yapmak zorundasın diyor içinden; soğuk ve robotik, duygusu eksik bir cevap; naz yok, moral yok, tatlı söz yok, mecalsizim demek yok: ''Kalk ve al diyorum sana!''

İnsanın ailesi olmalı, hem de bila kayd-ü şart...

Gençlere veya bazı yapılara göre aile olmak biraz zahmetli, şartlı-şurtlu, gelebilir, ama aile olmanın getirisi çok çok fazla. Bulunacak en iyi başka formül asla aile olmanın yerini tutamaz. Evet aile olmak biraz sorumluluk ister, ama sonunda meyve alınır. Hamur yoğur, aç, içini doldur, üçgen sık, haşlayınca tere yağı dök, sarmısaklı yoğurtla mantını ye. Tamam, haklısın; hamur filan zor idi, ama ya yemesi ne kadar keyif verici değil mi?

Bir insanın hayatında mutlu olma olasılığı sadece çoluklu-çocuklu aile olmasında var olan bir ihtimaldir.

 

3-4 çeşit ilacım var. Kutsal meslek erbapları doktorlarımız, yeniden baktılar. '' hiç gerileme yok aksine daha kötü'' dedim. Umut verip, ilaca devam dediler. Umut az şey mi, çok işime yaradı '' acıyı çekecem amma iyileşecekmişim'' diyerek rahatladım, umut çok önemli, umut...

''Oğlum sızlanıp durma'' dedim. '' yarın yaşlanıp da elden ayaktan düşünce, şöyle tuvalete, mutfağa bile yardımsız gidemez hale gelince; vay be!'' diyeceksin. '' O yutkunma acısı çektiğim ve zor günler dediğim günler, bu ihtiyar ve kötürümlüğün yanında meğer altın günlerimmiş'' diyeceksin. Hadi bir kaç gün daha sık dişini.

Oğlum aradı-sordu, Sedat, Ankara'dan Sadi, buradan Tatar can-ı gönülden arayıp sordu.

Bunlar, var ya bunlar: Hani ağır bir yükü kaldırmak için çabalarken birisi gelip el atınca '' Oh be, nasıl da kolayca kaldırdık'' dersin, yükün hafifler ya; işte o etkiyi yapıyor; sağ ve daim olsunlar.

Yine de korkuyorum; hastalık hiç gerilemedi, hatta biraz daha kötü... '' ya yutma işlevini yapamaz olursam, hava alamazsam, gıda alamazsam, su-ilaç yutamaz olursam, boğazımı kesmek zorunda kalırlarsa, ya damar yolu açarlarsa, ya hastaneye yatırıp serum bağlarlarsa.

Kanser olabileceğimi de aklıma getirmek bile istemiyorum; o zaman yaşam, bitmeden biter her halde.

 
Toplam blog
: 30
: 1285
Kayıt tarihi
: 11.11.11
 
 

İyi-kötü, kendimize göre bir Fırat idik, ama artık okyanusa karıştık, emekli memurum. Dünyada..