Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Bir akıllının not defterinden

Bir akıllının not defterinden
 

Bugün öykünün içinde olmak istiyorum.
Yeni, yeniden de yeni, en hakikisinden, bir öykü kahramanı olacağım.

Aslında, kahramanlık falan değil derdim
Sadece uçmak istiyorum.
Halıya mı binsem, süpürgeye mi, onu bilmiyorum.
Yoksa, Sementa gibi burnumu mu oynatsam?..
İstediğim, sadece uçmak, çok çok yükseklere.
Hezârfen Ahmed Çelebi gibi debelenmeden ama.
Herşey şipşak, hemen olsun sabırsızım ben, uğraşamam onun gibi.
Karnım tok, sırtım pek, şükürler olsun.
Yemekten sonra az şekerli bir kahve,
İlk yudumda fincanımda, bir cin belirsin.
Yakalayıp ensesinden boğulmaktan kurtarayım.
Daha; ”Dile benden ne dilersen” demeden emirler yağdırayım.
Lambadan falan çıkmasın, demode o, asla istemem.
Zayıf, incecik köse bir cin olsun benimkisi.
Ürkek, cılız sesiyle; “Özür dilerim, geç kaldım” desin,
Gözlerini kaçırarak..
Çabuk ol, uçmak istiyorum diye kükreyeyim.
Kızıp, bağırayım üstelik, efeler gibi..
Eli ayağına dolansın.

Komşularım; "sonunda delirdi bu kadın” desinler.
Ya da, onlar hâlâ dizi filimlerini izleyedursunlar.
Avaz avaz çıkan sesimi, diziden bir diyalog sansınlar.
Zaplayıp arasınlar...

Bağırırken ben, kahvemden çıkan cin,
Korkudan tirtir titresin, tüm marifetini sergilesin.
Kanatlarımı takıversin sırtıma,
Ama rengi, bembeyaz değil mosmor olsun isterim,
Evet, mor ve kocaman olsun kanatlarım.
Yeni çıkan tüylerim de eflatun ve tabii ki daha çok morlardan oluşsun...
Ama uzaktan mor görünecek, yakarım yoksa seni cin!
Kırk yılda bir kuş olacağım, o da tam olsun isterim.
İyi anladın değil mi?..
Bakma öyle şapşal şapşal !..
Ellerim, kollarım da olsun yine.
Sakın yok etme. Kes titremeyi de, koyul işine!
Eminim ve son kararım bu.

“Tuttuğum herşey altın olsun!” diyen adam gibi, açgözlülük edip, kendimi rezil etmem ben.

Dilek tutmak zeka ister. Herkesin harcı değil.

Bir yahudiden öğrendim, tek fırsatın nasıl kullanılacağını.
Anlatayım kısacık lafı çok uzatmadan:
Kör, topal, bekar ve fakir bir yahudinin karşısına birden bir cin çıkıvermiş.
Tek dileğini gerçekleştireceğim, acele söyle demiş.
Bizimkisi düşünürken, cin tekrar etmiş; "bak unutma tek dilek, iyi düşün. Gözlerin, bacakların ya da mal mülk"
-Tek hakkım var öyle mi?
-Evet..
- O zaman, eve koşarak girdiğimde, oğlumu kasamdaki paralarımı sayarken görmek istiyorum.

İşte böyle olmalı dileğim, ben zekaya hayranım.
Yaratıcı olmalıyız, yepyeni bir kahramana dönüşmek üzereyim zira.
Cin değil mi karşımdaki, neden “küçük” düşüneyim?
Göstersin tüm hünerini.
Minicik lambadan çıkan, o dev gibi koca göbekli cin’e inat...

Rüyalarımdaki gibi dolaşıvereceğim semaları
Kırmızı ışık, polis, kalabalıklar olmadan.
Gazete, kitap okumadan, haberleri hiç ama hiç dinlemeden.
Cinnet geçirenlerle, cinnet geçirmeden, deli mayın gibi ortalarda dolanmadan, uçmak istiyorum ben.

Masal kahramanı olacağım, hem de en görkemlisinden.
Yeryüzündeki yeni bir canlı türü gibi
Penceremi açıp, karşı evin çatısına pike yapıp, denize, martılara doğru...

En yaşlı martıya, bilge karganın adresini soracağım.
İki kanat çırpıp, oradan süzülerek uzaklaşacağım.
Hedef zirveler... Kimbilir, saatte kaç mil yapacağım?
Ne de olsa ilk deneyimim oyalanmamalıyım.

Yaşlı kartalın yuvasını bulup, hâl-hatır soracağım.
Zirvede bir çilingir sofrası kuracağım.
Cebimde rakı şişesi, tanrı misafiri olacağım.
'Anlat bana, yeniden doğuşundaki o gücü' diye söze başlayacağım.
Dağın tepesinde tek başına sürdürdüğü onurlu
yaşamı, birbir sahibinin ağzından duyacağım.

Hatta yanımızda Aydın Boysan, Tarık Minkâri de mi olsa ne?..
Cin misin nesin, çabuk ol!.. Kadroyu daha büyütmeden ben.

Klavuzum harika, yaşlı bir karga,
bir güzel tarif etmiş yolu bana.
Bu konuda ona gereksiz b.. atılmış...

Bir solukta kurdum sofrayı.
Oydu buydu derken, biraz da yorgunluktan buldum kafayı.
Tanrım bu nasıl bir bakış kartaldaki.
Gözleri ile hakimiyet kuruyor üzerimde.
Dünyayı o mu yaratmış ne?..
Anlat diyorum kırk yaşında başından geçenleri.
Şimdi yetmiş küsür yaşında kendileri.
Doğru mu bildiklerim? Buraya sırf bunu senden dinlemek için gelmekteyim...
Gözlerinde gururla karışık bir vakur ifade.
Kocaman kanatlarım, vakumlu poşete girmiş gibi küçülmekte.
- Nerede kaldın? demez mi?
- Beklendiğimi bilmiyordum? Dedim suçlu suçlu..

Bir iç çekip başlıyor anlatmaya:
Kırk yaşına gelince olmuş olanlar.
- Bu yaşa gelebilmek için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorunda kaldım.
Hepsi doğrudur bildiklerinin. Pençelerim sertleşmişti, esnekliğini yitirmişti zamanla.
Gagam uzadı, aşağıya doğru kıvrıldı.
Avlanamaz, kanatlarımı temizleyemez oldum. Eski tüyleri yolup atamadım ki yenileri çıksın.
Anlıyorsun beni değil mi sınırdayım.. Ya ölümü bekleyeceğim ya da...

Cümlesini tamamlamadı, bir parça peynir attı, rakıdan bir yudum daha aldı.
Bana mısın demiyor. Benim gözler çoktan kaydı.
Hiç sarhoş olmazdım oysa. Aklımdan geçenleri de biliyor olmalı ki;
- Rakıdan değil senin sarhoşluğun, alışık değilsin bu yüksekliğe...
Şefkatli bir bakış belirdi gözlerinde.
Birazdan geçer dedi, dayan arkana..
- İşte böyle yol ayrımındaydım, verdim kararımı.
Şu karşıda, bulutların içindeki dağın tepesine gittim. İnzivaya çekildim bir nevi.
Önce gagamı sert bir şekilde kayaya vurmaya başladım. Sökülüp, düştü yerinden. Her yanım kan revân içinde kaldı. Bekledim, bekledim, bekledim günlerce aç bilaç.
Nihayet çıktı yeni gagam.
Artık pençelerimi, gagam ile söküp atabilecektim. Yaptım da...
Yine beklemeye koyuldum. Çıktı sonunda onlar da.
Bu kez eski kartlaşmış tüylerimi yolmaya başladım.

Dinlerken hayranlıkla karışık içim bir hoş olmuştu.
Öyle bir anlatıyordu ki,
savaş kazanmış bir komutan edasındaydı. Yeniden birlikte yaşadık o günleri sanki.

Eski güçlü haline gelmesi beş ayını almış.
Ve meşhur yeniden doğuş uçuşunu gerçekleştirmiş.
Keyifle anlattı, kadehini kadehime vurarak...
"Vay be!.." diyebildim ancak. Vay be!.. Dağın tepesinde bir başına aç susuz?..

Önce
süzülmüş göklerde gururla.
Mutluluktan gözü yemek falan görmemiş.


- İsteğin yerine geldi mi? Anlattım işte tüm ayrıntısıyla.
Şimdi uyu, yarın sıra sende, ne işin var burada, onu anlatacaksın bana...

Hâlâ," Vay be, yeniden doğuş uçuşu ha.." diye sayıklıyordum, telefonum çaldığında...

SAİME EREN

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara