Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

16 Şubat '07

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Bir bebeği sevebilmek seninmişçesine

Bir bebeği sevebilmek seninmişçesine
 

Uzun süredir gözüm kapıda ve duvara asılı saatte idi. Gecikmişlerdi, korkuyordum. Saatlerdir elimde durduğu için elimin bir parçası gibi olmuş cep telefonun kapağını açtım, numarayı tereddüt ederek tuşladım. Çalıyordu, bekledim. Karşı taraf ‘’alo’’ dediğinde rahatladım, Telefonun ahizesinden ağlayan bebek ve çocuk sesleri geliyordu, eşimi zor duyabildim. “Eve geldik, neredeyse bir çay koy ocağa” dedi.

Evde üzgün ve meraklı bekleşiyorduk, eşimin teyzesi, dayısı. Konuşmuyordu hiç kimse, saat gece yarısını vurduğunda eşim zili çaldı. Koşarak kapıyı açtım, eşimin kucağında bir bebek ağlıyordu ve hiç susmayacak gibiydi. İçeriye dünya güzeli, masmavi gözleriyle bağrış çağrış iki kız çocuğu girdi. Eşimden bebeği aldım, kucağımda ağlamaktan sesi kısılmış, tombiş mi tombiş bir bebecik tutuyordum.Gözlerinden yaş geliyordu bebeciğimin dayanamadım bende ağlamaya başladım. Eşimin kız kardeşi çok hasta idi ve tedavisi için hastaneye yatması gerekiyordu.Üç kız çocuğundan en küçüğüne ben bakacaktım, annesi iyileşinceye kadar.

Bebeğimi kokladım, ateşi vardı ve hala ağlıyordu. Üstelik acıkmıştı; onu annesinin süt dolu ana göğsünden koparıp benim kollarıma vermişlerdi. Misafirlerimi uğurladım, ablalarını bebeciğimin anneannesi gelip aldı, keder kadıncağızın boynunu bükmüştü, gözlerindeki sonsuz acıyla bağrına bastı torunlarını. Giderken, “Kızım bebeğini önce Allaha sonra sana emanet etti” dedi, sesindeki gizli feryadı duydum. Ellerim, kollarım nasıl oldu bilmiyorum göz kapaklarım bile titriyordu , cevap veremedim. Merak etme diyebildim mi ki? Hatırlamıyorum…

Eşimin ailesini ve beni uzun ve zor bir dönem bekliyordu. Hastalığı görümcemin şimdiye kadar duymadığım bir kanser türüydü ve iyileşmesi mucizeydi. Dua etmek ve her şeyin geçeceğine inanmamız gerekliydi… Hala dualarım onunladır…

Bebeğimi kokladım, yanaklarıma sürdüm yanaklarını, ateşler içinde minicik bir beden daha üç ay önce selamlamıştı dünyayı ve üç aydır duyduğu ana göğsünün kokusunu arıyordu benim ana göğüslerimde… Ana göğüslerim acıyordu, sanki süt kaynıyordu damarlarımda, bebem ağladıkça yanıyordu başları; hazırlanıyordu aç bir bebe ağzına yapışmaya.

Kızıma tam yirmi beş ay süt vermiştim, yirmi beş ay boyunca kim bilir kaç kez anne olduğum, olabildiğim için şükürler etmiştim. Anne olduğumu süt verirken çok yoğun hissederdim, göğüs uçlarımdan gelen o sıvı süt değil, bendim, ben akıyordum ve ben doluyordum kızımın tüm hücrelerine.Yeniden, yeniden , yeniden. Kızım göğüslerimi emdikçe ben anne oluyordum…

Bana emanet edilen bu meleği bağrıma bastım, uyuyordu kucağımda. “Küçük melek” kucağımdan ve koynumdan başka yerde asla uyumuyordu. Olsun dedim yeter ki uyusun gerekirse yirmi dört saat koynumda taşırım

Bebeğimin, eşyalarının arasından bulduğum bir biberon ve hazır mamayla mama hazırladım. Öylesine acemiydim ki sanki benim büyüttüğüm iki çocuk yoktu ve ilk mama yapışımdı, kırk kere sıcaklığını kontrol ediyor, her defasında emin olamıyordum. Elim ayağıma dolanmıştı. İlk bebeğim gibiydi; hatta daha da acemiydim. İlk kezmişçesine; ama yeniden ‘’ANNE’’oluyordum. Bebeğim çok iştahlıydı bu Allahın bir lütfüydü, seviniyordum.

Kusuyordu bebeciğim hem de her beslenmesinden sonra, ben yeniden besliyordum, aç kalacak korkusu içinde. Bebecik durmadan kusuyordu. Ağlamalarının sonu yoktu. Gecem gündüzüme karışmıştı, beceremiyordum, uyamıyordum, koynumda sabırla annesini arayan ve durmadan ağlayan bu cana. Korkuyordum, telaşlıydım ve sabır teknem karaya oturmuştu, su alıyordu her yanından ‘’batıyordum’’

Kusmaları yüzünden bebeğimi doktora götürdüm, başka bir mama tavsiye etti doktor. Fayda etmiyordu bu mama da, hala kusuyordu. Her gün balkonumda rengarenk bebek çamaşırları, nevresimler ve çarşaflar asılı oluyordu. Sandıktan, sepetten ne kadar nevresim çarşaf varsa çıkarmıştım. Yatak odam hengame gibiydi. Saçlarım darmadağınık geziyordum, uyuyamıyordum geceleri, bebeğim ya kusuyor ya ağlıyor, yada sebepsiz bir sıkıntıyla yatağımın içinde kendini sağdan sola atıyordu. Huzursuzdum, çaresizdim, sanki bebeğim anneciğini kendi diliyle arıyordu ve belki de kusmaları mamadan değildi o “ana göğsünü, ana kokusunu” istiyordu… Kokusu; cennetten, tadı; Kevser den katkılı ana sütü…

Sinirlerim iyice gerilmişti, ağlayan bebek sesine benimde ağlamalarım eşlik ediyordu. Bebeğimin yüzünde beliren ufacık bir gülümseme bile beni ağlatıyordu(!) çocuklarımın bakımı, ev işleri ve eşimin üzüntüsünü paylaşabilme isteğim ve bana emanet edilen meleğe elimden gelenin üç katı efor sarf ederek bakabilme çabalarım zaten zayıf olan bedenimi iyice kuvvetten düşürmüştü. İrademde imdat sirenleri çalıyordu.

Bebeğim kollarımdan başka yerde uyumuyordu, onu kollarımda sallayarak uyutuyordum. Yatağımda oturarak yapıyordum bunu. Asla bebeği kollarımdan yatağa bırakamıyordum. Ne zaman uyuduğuna emin olup yatağa bıraksam, gizli bir alarm çalıyor bebeğim deliler gibi ağlamaya başlıyordu.

Üçüncü uykusuz gecem, yatak odamdayız. Bebeğim bu gece çok ağlıyor, susturamıyorum. Biliyorum beni sevmiyor, oysa ben onu seviyorum. Gözkapaklarım kurşun gibi, uyumak istiyorum ve ilk kez bu gece bebeği istemiyorum. Neden bana emanet ettiler bu bebeği, ağlamasına dayanamıyorum. SUS ARTIK!! Bende ağlamaya başlıyorum, belki de hayatımda ağlamadığım kadar ağlıyorum bu gece…Yağmur yağıyor. Susmuyoruz. Bebeğim, yağmur , ben…

Ayağa kalkıp soyunmaya başlıyorum, üstümde tek parça iç çamaşırı kalıncaya kadar soyunuyorum. Bebeğimin giysilerini altında bezi kalıncaya kadar çıkarıyorum. Çırılçıplak halde ağlıyoruz. Gözyaşlarım karışıyor gözyaşlarına. Sırt üstü yatağa uzanıyorum, bebemi yüzüstü koyuyorum üstüme, çıplak teni değdikçe ateş basıyor ana göğüslerimi, dokunuyor bebeğim eliyle , diliyle. Emme refleksi; izin veriyorum. Kokum siniyor bedenine. Uyuyor bebeğim, hareket etmeye korkarak hafifçe başını öpüyorum. Göz kapaklarım ağırlaşıyor uyumalıyım.Huzur içinde ana kız çırılçıplak ve yürek yüreğe uyuyoruz.

Uyandığımda sabah olmuştu. Meleğim ufacık sesler çıkararak yüzüstü kucağımda uyuyordu. Biliyordum artık beni seviyordu. Emanetim değildi. ANNESİYDİM...

Uyandığımda hissettiğim; benim rahmimde can bulmayan, bir bebeği sevebildiğimdi. Işık saçan gözlerinde ki sevgiyi görebiliyordum.Ya benim gözlerimde ki sevgi, tenimdeki koku. Baştan ayağa “ANNE” kokuyorum…

Hayatım boyunca bu geceyi unutmayacağım. Yüreğime yazdım her anını. Şimdi meleğim dört yaşında, tıpkı annesine benziyor; onun gibi uzun boylu ve çok güzel olacak.

Anneler ve Çocuklar

Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
Sezai KARAKOÇ

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..