- Kategori
- Güncel
Bir garip cinayet

En başından itibaren Münevver Karabulut cinayetinden bir şey anlamış değilim. Daha doğru söylemem gerekirse, cinayetten değil de, cinayet sonrasında yaşananlar ile yazılı ve görsel basının tutumunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Cinayetin üzerinden 6 aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen olayın failleri gündemden hiç düşmedi. Gazetelerin birinci sayfaları ile televizyonların ana haber bültenlerinde, tartışma programlarında mutlaka kendine yer buldu.
Cinayeti işlediği ileri sürülen (kendisi de öldürdüğünü söylüyor zaten) Cem Garipoğlu’nun teslim olmasının ardından da konu tekrar yazılı ve görsel basının gündemine iyice yerleşti.
Yanlış anlaşılmasın, bu cinayetin failinin yakalanmasına, olayların haber yapılmasına karşı değilim. Hatta zanlının ailesinin maddi varlığından ötürü, “Zenginin yaptığı yanına kar kalır” düşüncesinin inadına, polisin bu işi bir an önce çözmesini ben de istiyordum. Benim kafamı karıştıran, bu cinayetle ilgili yazılı ve görsel basının tutumu.
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan çalışma raporuna göre, Türkiye’de polis sorumluluk bölgesinde günde ortalama 5 cinayet işleniyor. Bu hesaba göre, yılda yaklaşık bin 800 kişi cinayete kurban gidiyor. Buna bir de Jandarma sorumluluk bölgesini katarsanız, sayı ikiye katlanır.
Bu kadar çok cinayetin işlendiği bir ülkede, Münevver Karabulut- Cem Garipoğlu hikâyesine medyamızın gösterdiği ‘ilgi’ size de garip gelmiyor mu? Altı aydır gündemden düşmeyen bu ilgi, esas oğlanın yakalanmasıyla birlikte yeni tefrikalarla çok daha uzun sürecek gibi.
Öyle ki, katil zanlısının teslim olmasının ardından haber yöneticileri ekranlarına çıkaracak adam bulmakta bile zorlandılar. Şanslı olanlar ölen kızın annesini babasını kaptı. Kimi genç kızın kardeşini-arkadaşını, kimi de dedesini konuşturdu. Cem Garipoğlu’nun saçına, sakalına, yürümesine, bakışlarına, elbisesine ve ayakkabısına bakıp yorumlar yapacak uzmanlar bulup bol keseden masal anlattırdılar!
Bu ülkede onlarca faili cinayet işlendi. Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi birçok aydın kurşunlara-bombalara hedef oldu.
Sivas’ta katliam yaşandı. 37 insan Madımak otelde diri yakıldı. Bu katliamı gerçekleştirenler unutuldu gitti ama Münevver Karabulut ile Cem Garipoğlu’nun isimleri beynimize çakıldı.
Trakya ve İstanbul’da yaşanan sel felaketi ve burada yaşamını yitiren 32 yurttaşımızın haberleri, ikinci haftasından sonra manşetlerden düştü. Başbakan Tayip Erdoğan, bu felaketlerde asıl sorumlunun kendisi ve hükümeti olduğunu unutarak her şeyi ‘derelerin intikamı’na bağladı ama Cem Garipoğlu’nun yakalanacağı sözünü vermekten geri kalmadı.
Nitekim önceki gün yaptığı açıklamada, esas oğlanın teslim olmasında İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyet Teşkilatının başarısını tarihe not düştü.
Gazeteci, bürokrat, asker, sendikacı, öğretim üyesi gibi onlarca aydınımız cinayetlere kurban gitti. Birçoğunun katil veya katilleri henüz bulunamadı. Kimi cinayetlerin ise perde arkasındakileri değil de göstermelik tetikçileri yakalandı. Ancak hiç birinin basın açıklaması, İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü ve İstanbul Emniyet Müdürü tarafından ‘üçlü zirve’ ile esas oğlanın teslim olduğunun kamuoyuna açıklanması kadar görkemli olamadı.
Sahi, bu Münevver Karabulut-Cem Garipoğlu olayında bir gariplik yok mu?