Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Bir kase antep fıstığı

Bir kase antep fıstığı
 

Bir kase dolusu Antep Fıstığı elime tutuşturuldu. Tam yemeğe başlamayacaktım ki , fıstıklara daha elimi sürmeden ikramı yapan tarafından ciddi ve sıkı sıkı uyarıldım .

”Kabukları kesinlikle yere atma”, “ Hepsini bitireceksin “

Fıstığı getiren gözden kayboldu. Bir kâse dolusu fıstıkla baş başa kaldım.

Antep Fıstığını çok sevdiğimi bilirsin. Üstelik bu ikram da azımsanmayacak büyüklükte bir kâsede. Kâse de biraz antika porselen kâseye benziyor. Kâsedeki fıstıklar da çok güzel görünüyor. Hemen hemen, hepsi ayni irilikte. Seçmece bu fıstıklar. Bu ikram yapılırken bana özen gösterilmiş. Gerçekten fark etmedim sanma?

Bunun yanına içecek bir şeyler de umuyorum. Bunu sende anladın değil mi? Soğuk bir içki iyi olmaz mı? Bekleyeyim, getirir her halde. Bu kadar fındık getiren ve bana özen gösteren, sanırım içecek bir şeyler de getirir. Belki onun için gitmiş olabilir. Bekleyeyim, sabırsız olmamalıyım.

Onun geleceği zamana kadar ben şu fıstıkları yemeğe başlayayım, üstelik zaman kaybetmeden. Hadi fıstıklar beni bekliyor.

Fıstık ziyafetine başlayacağım ama, etrafta kabuklar için boş bir kap yok. Sağa, sola bakındım kapa benzer bir şeyler de göremedim. Ne yapmalı? Uyarıyı hatırladım. ”Kabukları kesinlikle yere atma”. Fıstıklar şimdi gözüme bir başka güzel görünüyor. Vazgeçmeye hiç niyetim yok. Aklın bana yapılan uyarıda. Bir karar vermem gerekiyor. Ya yiyeceğim, yada vazgeçeceğim.

Bu arada içecekleri de getiren yok. Hani bana şu talimatları veren nerede? Vazgeçtim içecekten? , kabukları atacağın bir kap verse yeter değil mi?

Bir an tereddüt içinde kaldım. Kâsedeki fıstıkların içinden en irisini gözünüze kestirdim, şunun tadına bakmaktan ne çıkar. Hiç olmaz ise kabuklarını cebine atacağımı düşündüm. Ayıp mı olur? Yok, canım neresi ayıp olacak. Bana bildirilen kural neydi? Hatırla. ”Kabukları kesinlikle yere atma”. İşte böylece bu kurala hem uydum, hem de ilk fıstık tanesini yemeyi denedim. İlk Antep fıstığının kabuğunu kırıp, içini iştahla yedikten sonra, aklına aniden kabuğu cebine koymak yerine sessizce kasenin içine atmak aklıma geldi. Acaba bir gören oldu mu? Yoksa kurala uymamış oluyorum? Ama fıstık yemek için ilk kural ”Kabukları kesinlikle yere atma” . İkinci kural “ Hepsini bitireceksin “ Gören olsa da ne denebilir ki; ben kabukları kesinlikle yere atmadım. Üstelik kabukları cebine de koyup cebini kirletmedim. Son anda mükemmel bir çözüm yolu bulduğumu düşünüyorum. Bu yöntemle tüm fıstıkları afiyetle yemeğe hazırım. Hem böylece kurala da uyacağım, hem de cebimi de kirletmeyeceğim.

İkinci fıstığı, üçüncü fıstığı derken bir süre sonra baktım ki; kasedeki fıstıkları kabuklardan seçemez oldum. Kabuklar ile fıstıklar birbirine ne kadar çok benziyor. Tam fıstığı buldum derken yine elime kabuk geliyor. Aman! Şimdi de başka bir sorun çıktı.

İçimden bir ses bağırıyor. “””Dur yapma ! Kaseyi karıştırma ! Daha çabuk sorunu çözerim derken fıstıklarla kabukları tamamen karıştırdın.””

O ses hiç susmuyor. “Bak yine gördün ! Her çözüm değil. Üstelik böyle ani kararlarla, plansız yapılan çözüm çalışmaları her zaman sonuç sağlamıyormuş. “

Kendi kendime sordum “Kararlı mısın fıstıkları yemeğe? Hem de tamamını? , Başlangıçtaki rahatlığın kalmadı. Sıkıntın, sabırsızlığın, hırçınlığın arttı mı?”

Peki ! Bu çözümü de ben buldum. Üstelik kurala uygun diye seviniyordum. Bulduğum çözüm bana yeni bir sorun yarattı. Çözümler de zamana bağlıymış. Zaman içinde çözümler sorun olabilirmiş. Bunu unutmamalıyım.

Hani benim şu beklediğim içkilerden haber yok. Kuru kuru, bu fıstıklar insanı susatır. Biraz da tuzlu değil mi? Ben tuzlu şeyleri pek sevmem. İçecek bir şeyler ağzındaki bu tuzu azaltır. Vazgeçtim içkiden, su da olsa yeterli benim için.

Biraz heyecan, kızgınlık ve sabırsızlık karışımı bir duyguya kapılarak kabuklar arasında tekrar fıstık aramaya başladım. İlk fıstığı bulmadaki rahatlığım kalmamış. Fıstık mı yiyeceksiniz? Yoksa Kabuklar arasından fıstık mı seçeceksiniz? Sonra da bunu mu ayıklayacaksınız? “Kabukları kesinlikle yere atma” talimatına da uymuştum. Bu sıkıntı niye? Her talimata uymak da çözüm getirmiyor. Madem böyle talimat verdin, neden bir boş tabak daha bırakmadın. Üstelik “ Hepsini bitireceksin “ dedin ve çektin gittin.

Bu kabukları ceplerime doldurursam , kasede sadece fıstıklar kalmaz mı? Neden denemiyorum? Ama fıstık yiyeceksem ceplerim biraz kirlenecek.

O ses bu defa fısıldayarak konuşuyordu. “Tamam, sen fıstık yemek istemiyorsun. Yoksa vazgeçtin mi? Peki, o zaman kâseden fıstık aramaya devam et. Peki, bu çözümü de sen buldun, başlangıçta memnundun, biraz da bu çözümü bulduğun için gururlanmıştın. Ne oldu yine sonuçtan da, senin bulduğun yöntemden de mutsuzsun. “

Mevcut duruma bir bak bakalım. Bir kâsenin içinde bir miktar fıstık ve fıstık kabuğu. Kural neydi? ”Kabukları kesinlikle yere atma” , “ Hepsini bitireceksin “ Bu kurala bağlı olarak benin çıkardığın sonuçtan yarattığım yeni bir kural daha var. “Cebime de koymamalıyım. Cebim kirlenir.”

Demek sadece fıstık ikram etmek ikramdan sayılmazmış. Bu ikramı kabul ettim, ama başımı da sıkıntı aldım. Bana bu ikram yapılırken neden kabukları atmak için başka bir kâse istemedim? Kâseden de vazgeçtim, başka bir kap olabilirdi. Hatta bir kese kâğıdı bile yeterliydi fıstık kabukları için.

Fıstık kabuklarını karıştırdıkça zor zar bir fıstık tanesi bulabiliyorum. Bunun kabuklarını da kâseye attıkça yeni fıstık tanesi bulmakta daha da zorlanıyorum. Kâsede fıstık mı var? Kabuk mu? Belli değil.

Hani bir bardağın yarışı boş iken; olumlular yarım bardak dolu dermiş ve sevinirmiş de, olumsuzluklar bu bardağın yarısı boş diye öfkelenirmiş. Sevinecek miyim? Üzülecek miyim? Bilemiyorum. Ben daha da dezavantajlıyım; kâsede ne kadar fıstık kaldığını bilmiyorum. Fıstığı bulmak için yapacağım çaba daha da artmakta.

Fıstık bulmak için kâseyi her karıştırdığım zaman tüm kabukların ve fıstıkların yerini değiştirmiş oluyorum. Bu benimki biraz denizde olta ile balık tutmaya benziyor. Şansına güvenebilir miyim? Şans her zaman bana güler mi? Peki o zaman kâseye her elini daldırdıkça yeni bir şansa ihtiyacım olduğunu ve yakaladığım her fıstığı yiyip kabuğunu kâseye attıkça şu güvendiğim şansın azaldığını unutmamalıyım.

Bak şu hale! Kendi elimle kaos yarattım, artık fıstık yemek için öncelikle daha uzun zaman fıstık bulmaya zaman ayırmam gerekiyor. Karıştırdıkça elime gelenin fıstık mı? Kabuk mu? Olduğunu anlamaya şansım da yok. Her kabuğu kâseye attıkça kalan fıstıkları bulma şansım azalıyor. Şu kabukları kâseye koymasam, buna bir çözüm bulsan, kalan fıstıkları rahatça yiyebileceksin. Kuralı unutma. ”Kabukları kesinlikle yere atma”

Keşke çok büyük kâsede vermeselerdi! Büyük kâsedeki çok sayıdaki fıstık, yendikçe çok sayıda fıstık kabuğu demek oluyor. Gel de bu kadar kabuk arasından kalan fıstığı bul. Bana da iyilik yaramıyor. Hani çok miktarda ve değerli kâsede verdiler diye beni onurlandırmışlardı?

Madem o zaman az sayıda fıstık yiyecektim. Neden başta söylemedim? Biraz açgözlülük yapmadım mı? Şimdi sorun çıkınca pişman oluyorum.

Biraz bırakıp kaçacak gibi bir hal seziyorum kendimde.

O ses yine fısıldadı Sakın ha! Vazgeçme şansım var mı? Diye düşünme bile.
Üstelik Kabukları kesinlikle yere atma”, “Hepsini Bitireceksin ” denmedi mi?
 
Toplam blog
: 55
: 4036
Kayıt tarihi
: 02.03.09
 
 

15 yıldır  İnsan yaşamı ile doğanın kuralları arasındaki benzerlik, kaos, değişim, kaostan düzene..