Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bir liderden daha fazlası... Turgut Özal

Bir liderden daha fazlası... Turgut Özal
 

Türkiye'nin ufkunu açan sayılı birkaç liderden biri olan ve 17 Nisan 1993'te aramızdan ayrılan Turgut Özal, banka memuru Mehmed Sıddık bey ileilkokul öğretmeni Hafize Hanım’ın çocukları olarak 13 Ekim 1927’de Malatya’da dünyaya geldi. Babasının görevi nedeniyle çok sık şehir değiştiren Turgut Özal, ilkokula Bilecik Söğüt'te başladı. Bu yıllarda pilot olmayı çok isteyen Özal eşeğin üzerinden düşüp kolundan sakatlanınca bir kolu biraz daha kısa kalmış ve pilotluk hevesi de sona ermiş. Ortaokula ise Silifke’de başlayıp, Mardin’de bitirdi. Fakat Mardin’de lise olmadığı için, Konya Lisesi’ne başladığı lise eğitimini Kayseri Lisesi'nde tamamlar. Yine aynı yıl kardeşi Korkut Özal da ortaokulu bitirir. Her iki oğlunu paralı yatılı okulda okutmaya gücü yetmeyen devlet memuru baba Mehmed Sıddık bey, iki kardeşi dayıları Süleyman Doğan’ın Malatya’daki evlerine belli bir kira karşılığında yerleştirir. Üniversite çağı geldiğinde Turgut Özal girdiği üç fakültenin de imtihanlarını kazanır. Ama bunların arasından, burslu okumaya hak kazandığı İTÜ Elektrik Mühendisliği'ni seçer. Başarılı bir üniversite öğrenciliği hayatından sonra, 1950 yılında bu üniversiteden mezun olur.

Üniversite yıllarında gençlik hareketlerinde de aktif rol alır. Talebe Cemiyeti’nde yardım kolu başkanlığı yapar. Kardeşi Korkut Özal ile birlikte, “Anadolu’nun bağrından kopanlara İstanbul’u Tanıtma Kulübü”nü kurar. 1940’lı yılların insan hak ve hürriyetleri açısından sıkıntılı geçen günlerde, Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesinin İslâmi usullere göre gömülmesi ve vatandaşın omuzlarında taşınması konusunda aktif rol oynar. Özal, üniversiteden mezun olduğu yıl Ankara Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde mühendis olarak çalışmaya başlar. Bu arada ailesinin isteğiyle evlendiği Ayhan İnal'la kısa süreli bir evlilik yapar. 1952 yılında ilk evliliğini noktalayan Özal, Ankara Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde çalışma arkadaşı, kurumda daktilocu olarak görev yapan Semra Hanım ile evlenir. Özal’ın bu evlilikten Ahmet, Zeynep ve Efe isminde 3 çocuğu olur.

Özal, evliliğinden hemen sonra mesleğinde ihtisas yapmak amacıyla Amerika’ya gönderilir. Döndüğünde ise aynı kurumda (Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde) Genel Direktör Teknik Müşaviri olarak görev alır. 1958 yılında zamanın hükümeti tarafından kurulan Planlama Komisyonu’nun sekretarya görevini de yapan Özal, askerlik görevini yapmak üzere 1959 yılında Ankara Ordonat Okulu’nda yedek subay olur. O yıllarda Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel de, usta asker Turgut Özal’ın yanına yedek subay olarak gelir. Turgut Özal ona hem komutanlık, hem de öğretmenlik yapar. 1960 yılındaki askeri darbe sırasında Özal askerdir. Askerlik görevinin hemen ardından Elektrik İşleri Etüd İdaresi’ndeki görevine tekrar başlayan Özal, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluş çalışmalarına da aktif olarak katılır.

1965 seçimlerinde Başbakan olan Süleyman Demirel’in yanında, önce danışman olarak görev alan Özal, daha sonra da 1967 yılında DPT Müsteşarlığı’na getirilir. DPT’de görev yaptığı dönemde, planlamada özel girişime ağırlık verilmesi gerektiğini ısrarla savunur. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’nden sonra DPT’deki görevinden ayrılır ve Amerika’ya gider. 1973 yılına kadar burada kalan ve Dünya Bankası Sanayi Dairesi’nde sanayi ve maden konularında özel danışmanlık yapan Özal, yurda dönüşünde özel sektörde bankacılık, demir-çelik, otomotiv sanayi, tekstil, gıda, dövme ve döküm alanlarında yönetici olarak tecrübesini konuşturur. 1977 Genel Seçimlerinde Milli Selamet Partisi İzmir Milletvekili adayı olur ve seçimi az bir farkla kaybeder. Daha sonra Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS) Başkanı olarak görev alır. 1979 Kasım ayında Süleyman Demirel Başkanlığında kurulan azınlık hükümetinde Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekilliği görevi verilir. Türk ekonomisinin liberalleşmesini hedefleyen 24 Ocak kararlarının hazırlanmasında aktif görev alır.

12 Ocak 1980 askeri darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu Hükümeti’nde ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcılığı'na getirilir. Bu görevi 22 ay sürer ve 14 Temmuz 1982'de istifa eder. 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisi’ni kurar. Turgut Özal, 12 Eylül askeri darbesinden sonra yapılan ilk serbest genel seçimlerde (6 Kasım 1983) 211 milletvekili ile, toplam 400 kişiden oluşan Parlamentoda çoğunluğu sağlar ve Anavatan Partisi tek başına iktidar olur. Birinci Özal Hükümeti, Aralık 1983’te kurulur. Özal, bu dönemde idari ve mali alanda devrim sayılacak kararlara imza atar. 1984 Mart ayında yapılan yerel seçimlerde de yine ezici bir üstünlük sağlar. Partisinin 13 Nisan 1985’te yapılan ilk büyük kongresinde tekrar genel başkanlığa seçilen Özal, 1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkararak TBMM’de çoğunluğu sağlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin 47. Hükümeti olan İkinci Özal Hükümeti Aralık 1987 kurulur.

SUİKAST GİRİŞİMİ

18 Haziran 1988 Cumartesi günü Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Anavatan Partisi'nin 2. Olağan Kongresi'nin yapıldığı sırada, sonradan kontrgerilla olduğu iddia edilen Kartal Demirağ kendisine suikast girişiminde bulunur. Foto muhabirleri ve televizyon kameraları için hazırlanmış olan platformun önünden ve Özal'a 12 metre geriden saat 12.15'te iki el ateş eden Demirağ, Turgut Özal'ı sağ elinden yaralar. Saldırı sonrası etrafa rastgele ateş açan Özal'ın korumaları 18 kişinin yaralanmasına sebep olur. Yaralananlar arasında Bakan İmren Aykut da vardır. Önce ölüm cezasına çarptırılan, ardından cezası 20 yıla indirilen Kartal Demirağ'ı cumhurbaşkanlığı döneminde affetmiştir. Dönemin MGK Genel Sekreteri olan Org. Sabri Yirmibeşoğlu'nu olayın detayları açığa çıkınca re'sen emekliye sevketmiştir. Özal aynı gün tekrar oy birliğiyle partisinin genel başkanlığına seçilir.

31 Ekim 1989’da Kenan Evren’den boşalan Cumhurbaşkanlığı makamına meclis çoğunluğu ile seçilir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı olarak 9 Kasım 1989’da bu göreve başlar. Laik bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Özal’ın cuma namazına gidip gitmeyeceği merak edilmektedir. Fakat o, her zaman yaptığı gibi rahat ve tabulara meydan okuyan tavırlarıyla Ankara Kocatepe Camii’nde cuma namazını kılar. O gün Kocatepe’de izdiham yaşanır ve halk sevinçten adeta gözyaşlarına boğulur. Çünkü çok uzun yıllar sonra ilk kez devletin en tepesindeki isim bir Cuma namazını halkla birlikte kılmıştır.

Türkiye’nin bölgesinde etkin rol oynamasını isteyen Turgut Özal, Balkanlara ve hemen peşinden Orta Asya’ya yaptığı uzun ve yorucu seyahatlerden sonra döndüğü o çok sevdiği vatanında, 17 Nisan 1993’te vefat eder. Mustafa Kemal'den sonra görevinin başında vefat eden, ikinci Cumhurbaşkanı olan Merhum Turgut Özal’ın cenazesine ülkenin dört bir yanından yüz binler akın akın gelir. Cumhurbaşkanı seçildiğinin ertesi günü sevinç gözyaşlarıyla kendisini Kocatepe Camii’nde karşılayan halk, bu kez onu ayrılık gözyaşlarıyla aynı yerden uğurlar. “Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum” şeklindeki vasiyetine uyularak Adnan Menderes’in de bulunduğu yere defnedilir. Kabri, halen çok sayıda vatandaş tarafından ziyaret edilmektedir.

ÇAĞ ATLAYAN TÜRKİYE'NİN MİMARI

Turgut Özal, Türkiye’nin çizgisini değiştiren, “Çağ Atlayan Türkiye” düşünü zihinlerimize inançla ve yeniden yerleştiren bir lider ve devlet adamı. Belki de bir liderin de ötesinde. Devleti ile milletini kucaklamayı başaran ender rastlanan bir siyasetçi… Asık suratlı ve mesafeli değil, her zaman sokakta, halkın içinde ve güler yüzlü ve tonton bir lider.

Türkiye’de enerji, telekomünikasyon, ekonomi politikaları, dış ticaret gibi çeşitli alanlarda önemli gelişme ve ilerlemelerin önünü açtı. Ancak, Anayasa reformu, başkanlık sistemi reformu, özelleştirme reformu, eğitim reformu, sağlık reformu, sosyal güvenlik reformu gibi birçok planını da ömrü vefa etmediği için hayata geçiremedi.

Turgut Özal, belki de yukarıda sayılanların hepsinden daha önemli ve daha zor bir şeyi gerçekleştirmiş, Türkiye’de “zihniyet değişimi”ne öncülük etmiş ve bunu başarmış bir lider. Turgut Özal'lı dönemde, Türkiye, değişen dünyanın yeni gerçeklerini öğrenme ve ufkunu genişletme fırsatını yakaladı. Turgut Özal dönemi, Türkiye’nin birçok alanda dönüşümü tanıdığı yıllar oldu. Dönüşüm, Özal ile toplumsallaşmış, yaygınlaşmış ve derinleşmiş, yaşamı etkileyen bir işlevsellik ve ivme kazandı.

Turgut Özal, hayatı boyunca, aktif siyasetle uğraştığı yıllarda, en üst noktalarda üstlendiği görevlerde de savunduğu düşünceler, ülküler uğrunda çalıştı. Sağlığında sevenleri kadar eleştirenleri de çok oldu. Bugün, birçok kişinin hakkını teslim ettiği gibi Turgut Özal’ın anlaşılması zor oldu, zaman aldı.

DÜŞÜNCE VE HAMLE ADAMI, ULUSLARARASI BİR LİDER

Turgut Özal, berrak, net ve kapsamlı düşünürdü. Kendini çok iyi geliştirmiş bir düşünce adamıydı. Karşılaştığı sorunları köklü ve makro yaklaşımlarla değerlendirir, kalıcı ve sağlıklı çözümler üretirdi. Tonton ve sevimli görünüşünden asla beklenmeyen cesur ve kararlı bir kişiliği vardı. Bulunduğu bütün görevlerde ciddi bir sorumlulukla hareket eder, netice alıncaya kadar konuyu takip eder, işi bitirene kadar uğraşırdı. Bütün işlerinde misafir veya kiracı değil, ev sahibi sorumluluğu ile hareket ederdi. İmkânlar arasında olabilecek en iyi alternatifi seçmeye özen gösterirdi. Uygulamada karşılaşılabilecek sorunları inceler ve çözüm üretirdi. Çok iyi bir hazırlık yapmadan asla ortaya çıkmaz, başarıyı güvenceye almadan hareket etmez, başlayınca da hızlı ve kararlı adımlar atar, sonrasında da neticeye tevekkül ederdi.

Cumhurbaşkanlığı görevine başladığında, TBMM’de yaptığı teşekkür konuşmasında; “21. Yüzyıla girerken, temel hürriyeti geliştirmenin, sımsıkı korumanın uygar dünyanın önde gelen devletlerinden biri olmamızın vazgeçilmez şartı olduğunu görmeliyiz” diyen Turgut Özal, bunları düşünce hürriyeti, evrensel anlamda din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyeti olarak sıralamıştı. Bu hürriyetlerin Türk Milletinin yaşam kalitesini yükselteceğini; dünyanın değişen şartları ne olursa olsun, kendi geleceği konusunda milletimizi daha güçlü kılacağını söyledi.

Özal, inançlara saygılı, bireyi esas alan devlet anlayışını, hoşgörü, dayanışma gibi temel değerleri her şeyin üstünde tutan bir insandı. Uluslararası bir lider olarak, dış politikada da bu önceliklerle ülkesi için çalıştı. Dolayısıyla, Özal’ın iç ve dış politika icraatları birbiriyle uyumlu ve tutarlıydı.

HALKTAN, SİVİL, DİNDAR, KENDİSİ VE DEĞERLERİYLE BARIŞIK BİR LİDER

Cenaze töreninde mahşeri kalabalığın elinde tuttuğu üç pankart vardı. “Sivil, demokrat, dindar cumhurbaşkanı” hem Turgut Özal’ın siyasi kişiliğini hem de Türk toplumunun bir Cumhurbaşkanında görmek istediği özellikleri anlatıyordu.

Turgut Özal, İslâmi kimliği evrensel değerlerle uzlaştıran bir liderdi. Türk milletine, iman, özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitesini gün ışığına çıkarma imkânı sağladı. Siyasi hayatı boyunca dinle barışıktı. Toplumun manevi değerlerinede kayıtsız kalmadı, istismar için değil, inandığı için yakın durdu. Partisinin kongresinde kurşunlara hedef olduğu zaman elinden kanlar akarken kürsüder hafızalardan asla silinmeyecek şu cümle döküldü: ‘Allah’ın verdiği canı O’nun izni olmadan kimse alamaz.’ Milletin duymayı çok özlediği çok istediği bu cümleyi unutmak mümkün olabilir mi?

Siyasette reformcu kişiliği öne çıktı. Türkiye’yi çağ atlatan sayısız reformlara imza attı. Yerleşik kuralları altüst etti. Deniz kıyafetleriyle kışlaya girdi, şortla asker selamladı. Kenan Evren’in ardından Çankaya’ya çıkarak siyasetin önünü açtı. Cumhurbaşkanı olunca topluma kapalı Çankaya’nın kapılarını ardına kadar açtı, devletin soğuk yüzünü tonton görünümü ve sempatik hareketleriyle sevimli hale dönüştürdü. Korkusuz bir girişimci, reformcu bir lider olduğunu herkese gösterdi.
Türkiye’yi içine kapalı olmaktan çıkarıp, ufkunu genişletti. Bu dönemde her taraftan gelen ağır eleştirilerin de hedefi oldu. Kimi hamleleri büyük dirençle karşılandı. Türkiye’nin yönünü Avrupa’ya çevirdi, bugün artık AB’yi savunan değişik kesimler tarafından itikadına kadar ağır ithamlara maruz kaldı. Fakat gözünü ne ithamlar ne de suçlamalar korkuttu. “Benim iki gömleğim var; biri bayramlık, diğeri idamlık” diyerek yola çıkan dünyada bile ender rastlanan bir siyasetçi ve devlet adamıydı. Turgut Özal'ın hayal gördüğünü iddia edenler, dudak bükenler icraatları gördükçe, sonuçlar alındıkça, yanıldıklarını kabul etmek zorunda kaldılar.

Turgut Özal’ın yaptıkları ve gösterdiği hedefler, Türk insanına kendine güvenmeyi, Türk olmaktan gurur duymayı da sağladı. Ekonomide, siyasette, dış politikada zihniyetleri değiştirdi. “Çağ Atlayan Türkiye” düşünü en iyi şekilde gerçekleştirmek için, her türlü yeniliğe açık bir politika izlemiş, zirveye tırmanmış, ülkenin geleceğini değiştirecek kararlara hiç çekinmeden imza atmıştır.

Özel sektörle yakın bağlar kurmuş ve özel sektör mantığını benimsemiş, diğer taraftan bürokrasideki geçmişi nedeniyle devlet mekanizmasını yakından tanımıştır. Ekonominin bu iki farklı durumu, uluslararası finans merkezleri ve kurumlarıyla olan ilişkileri de hızla gelişmiştir.

Mükemmel bir zekâya ve bitmek bilmeyen bir çalışma azmine sahipti. Günlük hayatındaki bütün davranışlarını renklendiren ve sevdiklerinin gönlünde sevgi-saygı uyandıran sarsılmaz bir imanı vardı. Kişiliği doğal ve az bulunan bir tevazuya, hoşgörüye sahipti. Bir çocuk kadar tertemiz ruha, neşeli ve şakacı bir yaradılışa sahipti. Çocukların ve gençlerin tonton amcası, sanatçıların ve sporcuların babası, milletin cesur lideri olduğunu herkes kabul etti.

ÖZAL’IN DERS NİTELİĞİNDEKİ SÖZLERİ

“Biz çocukları severiz. Biz gençleri severiz. Biz insanı severiz. İnsandan daha mübarek, ne bir mahlûk, ne bir kurum, ne de bir doktrin vardır.”

‘‘Canım pahasına da olsa yeminime sadık kalacağım.
Tarafsız kalacağıma dair yemin ettim ama ben taraf tutacağım.
Neyin tarafını tutacağım?
Atatürk ilke ve inkılâplarının tarafını tutmaya devam edeceğim;
Anayasal kuruluşlarımıza destek olmaya devam edeceğim;
Türkiye’mizin yakın vadede Avrupa Topluluğu’nun en seçkin üyelerinden biri olmasının tarafını tutacağım;
Cumhurbaşkanlığı makamını, her türlü iç siyaset sorunlarının üstünde tutacağım;
Ama halkımın içinde, mütevazı bir vatandaş olarak, halkımla birlikte yaşayarak…
Ve nihayet sözlerimi şu idrak içerisinde bitirmek istiyorum;
Bu sımsıcak milletin, bu güçlü ülkenin ve bu büyük Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı olmak, benim için şereflerin en büyüğüdür. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!’’

‘‘Devlet de, kalkınma da, iktisadi gelişme de tek bir amaç taşır:
İnsanın, insanca, özgürce, refah ve mutluluk içinde yaşaması.’’

‘‘Bundan böyle güçlü devlet, memurları çok olan devlet değildir. Güçlü devlet, harcamaları çok, fakat iki yakası bir araya gelmeyen devlet değildir. Güçlü devlet, bir istihdam kapısı değildir. Güçlü devlet, bir mabut veya baba değildir. Hepsinden önemlisi, yeni görüşte, aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır. Yani, yeni görüşte hedef, insanın, ferdin bizzat kendisidir.’’

‘‘Çağı doğru okumak demek, Türk ekonomisini dünyadaki mukadder gelişmeleri göğüsleyebilecek hale kavuşturmak, dünyanın gidişatına uydurmak demektir.’’

‘‘Bir şeye karar verdim mi, dosdoğru giderim. O iş elimden kurtulamaz.’’

‘‘Ben öbür dünyaya inanır ve bu dünyanın bir geçiş yeri olduğunu düşünürüm. Öbür dünyada bugün yaptıklarının hesabı sorulur. İlim sahibinden ilmini, para sahibinden paranı doğru yolda kullandın mı diye sual edilir. Bize de, sana hizmet imkânı verdik, bu imkânı iyi değerlendirdin mi diye sorulur.”

TURGUT ÖZAL İÇİN NE DEDİLER

Muhsin YAZICIOĞLU: Yıllarca camisinde, düğününde, sokaklarında kendisi gibi yaşayan ama çağın ilmini, fennini yakalamış çağın bilgisayarlarıyla oynayabilen bir insanı özlüyor halkımız.

Vehbi DİNÇERLER: Şüphesiz istikameti, nihai hedefleri olan bir liderdi. Düşünen ve yapan kimseydi. Bu hedeflerini seçerken öyle on yıllık, yirmi yıllık değil, yüz yıllık, iki yüz yıllık, belki çok daha büyük hedefleri kafasında taşıyan biriydi.

Namık Kemal ZEYBEK: Dünyanın gidişatını kavramış, çağdaş bir kafa ve bilgi birikimine erişmiş ve dünyanın geldiği bilgi toplumu gerçekliğine Türkiye’yi de taşımak isteyen, atılımcı ve devrimci işler yapmaktan çekinmeyen bir insandı. Turgut Özal, kökleşmiş devletçi gelenekleri, milletiyle birlikte yıkmaya çalıştı.

Ekrem PAKDEMİRLİ: Özal mevcut sistemi tamamen kaldırıp yerine yepyeni bir sistem yapacağına, mevcut sistemin yanında yeni bir kurum başlatıp o kurumun gelişerek diğerini ortadan kaldırmasını tercih eden bir kimseydi. Özal devleti ve devletin önem verdiği ilke ve kurumları tartışmaya açarak tabulara karşı çıkmıştı.

Prof. Dr. İhsan DOĞRAMACI: Ben onun büyüklüğünü hayattayken her zaman gördüm. Ama vefatından sonra artık daha soğukkanlı kavrayabildim. Onun yaptıklarını olumlu ve olumsuz taraflarını mukayese eden toplumumuz, vefatı dolayısıyla cenaze törenine geldi ve objektif olarak düşündüklerini dile getirdi.

Cengiz ÇANDAR: Sadece Türkiye için değil, dünyanın gidişatını da görebilen bir dahi devlet adamıydı. Aynı zamanda son derece sıcak, yumuşak, güzel bir insandı. Devleti bu kadar iyi tanıyan, inanılmaz bir insan hafızasına sahip olabilen, ekonomiden dış siyasete, turizmden mimariye kadar hemen her konuda son derece pratik ve Türkiye’yi, Türk ve İslam dünyasını ve Osmanlı coğrafyasını ileri götürecek düşüncelere ve tezlere sahip olan biriydi.

Cem KARACA: Turgut Bey’in politik görüşlerinin tümüne katıldığımı söyleyemem. Ancak, bir şey var ki buna katılmamak mümkün değil. Gelişen dünya içerisinde Türkiye’nin iki binli yılların devleti olacağına olan inancı ve doğuda Türki Cumhuriyetleri'nden, batıda Bosna’ya kadar uzanan şerit üzerinde siyasal bir coğrafyadan değil; ama kültürel bir coğrafyadaki işbirliğinden çok inanarak bahsettiğine tanık oldum. Olayları büyük düşünmekten yana bir insandı. Kısa vadeli işlerle pek ilgilendiğini sanmıyorum.

Prof. Dr. Mahir KAYNAK: Türkiye’ye kendine güvenmeyi öğretti. Türkiye’yi dünya devleti haline getirdi. Yani daha önce dünyadan izole; fakat izole olduğu kadar da güdümlü olarak yaşayan bir ülkeyi ilk defa siyaset ve dünya sahnesine çıkardı.

Kamuran İNAN: En önemli yönü memleketin sosyal ve ekonomik yapısını baştan aşağı değiştirmesi, birçok tabuyu yıkması ve Türkiye’yi başı dik bir hale getirmesidir. Bu tür girişimleri yapabilmek için farklı özellikleri vardı Turgut Özal’ın. Herşeyden önce milletini yakından tanıyor ve çok güveniyordu.

Orhan AYHAN: İyi bir Fenerbahçe taraftarıydı. Maçlarını kaçırmazdı. Galatasaray, Beşiktaş ve diğerlerini de en az Fenerbahçe kadar severdi. Bütün futbol ve spor camiasının içindeydi. Kim bilirdi ki Naim Süleymanoğlu’nun Türkiye’ye geleceğini. Süleymanoğlu dünyanın en büyük haltercisi. Ve Naim Süleymanoğlu’nu bir gün Avustralya’dan buraya getirtti.

 
Toplam blog
: 91
: 3105
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Yıllardır yazmadım... Şimdi yine devam.. Haftanın belirli günleri... Çünkü eskisi kadar vaktim yo..